Yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayın lütfen ^^
Habibi – Tomino
Low- Slide3
ÖLÜNÜN PARMAK İZLERİGerçeğin kucağına korkunç bir hızla düştüm. Durdurulamaz bir hızla koşarken bir duvara çarpış gibi kaburgalarım dehşet verici bir acı ile sızlıyordu. Sebebi kolları arasında taşıdığı kalbimin o parmakları zorlamasıydı.
Titreyen bacaklarımın beni taşımayacağını düşündüğümde arkamda kalan balkonun mermerine yaslandım. Elimdeki telefonu kırmak ister gibi sıkıyordum. Savaş'ın kasılan yüzüne kaydı gözlerim. Viski rengi gözleri kararmıştı. Altında uzanmış şehre öyle bir bakıyordu ki bakışların gücü olsaydı şehir ayaklarımın altında paramparça olurdu.
"Yarın gidiyorum Ankara'ya." Dedim sessizliği bozarak. Sesim net ve pürüzsüz çıktı. Yaslandığım yerden doğrularak omuzlarımı dikleştirdiğimde bir an bakışlarım Savaş'ın omzunun üstünden karanlık koridora kaydı. Serdar Tepe koridorun sonundan buraya geliyordu.
Gözlerimdeki soru işaretlerinin noktası yerde yuvarlandı ve Serdar'ın gülümseyerek bana doğru gelen yüzünün hemen ucunda durdu. Savaş arkasına dönecekken ona elimle durmasını söyleyen bir işaret yaptım. Bedeni anında durduğunda ben bir adım atarak Savaş'ın arkasına geçtim ve Savaş'ı arkama aldım. Kenardaki çantama uzanıp sakince telefonu çantama koyarken Serdar'ın bana gelmesini bekledim.
"Serdar Tepe?" dedim tam önümde durduğunda. Savaş'ın arkamda kasılan sırtını hissetmiştim. Benden bir adım uzaklaştığını ayak sesinden duydum. Ben de Serdar'a doğru bir adım atarak Savaş'tan uzaklaştım.
Bir adım daha atarak terastan çıktığımda Serdar balkonun ucunda elleri cebinde dikilen Savaş'a baktı. "Bölüyor muyum?" Bir an ben de göz ucu ile Savaş'a baksam da "Yo hayır, beyefendi geldiği için ben de tam içeri giriyordum. Bir şeyi bölmediniz yani."
Kafası ile beni onaylayarak yeniden yüzüme baktığında bende birkaç saniye ona baksam da içeri doğru yürümeye başladığımda peşimden geldi. Topuklu ayakkabılarımın inse sesi boş koridorda yankılanıyordu. "İsmini bile öğrenemediğim bir kadının peşinden koşuyorum farkında mısınız?" Adımlarımı yavaşlattığımda o da durdu.
Çantamı iki elimle kavrayarak bedenimi tam döndürmeden ona döndüm. Saçlarımın çıplak omuzlarıma sürttüğünü hissettim. "Sizden koşmanızı isteyen olmadı Serdar Bey. Kendi kararlarınızın sonuçlarına katlanın lütfen." Yeniden önüme dönüp yürümeye başladığımda "En azından adını söylesen." Diye seslendi arkamdan.
Onu umursamadan merdivenlerden yavaş adımlar ile inmeye başladım. Serdar'ın ağzından laf alırken onunla oynaması kolay olmuştu ama o, oyunun sona erdiğinin farkında bile değildi. Merdivenlerin sonuna geldiğimde amcamın bakışlarının bir atmaca gibi beni yakaladığını hissettim. Masaya doğru yürürken ben, arkamdaki merdivenlerin sonunda Serdar belirdi. Bana baktığını göz ucu ile görebiliyordum.
Amcamın yanında durduğumda çantamı masaya bırakıp bir elimle koluna dokunup ilgisinin tamamen bana dönmesini sağladım. Bir adamın masada anlattığı şeyi dinliyor gibi duruyordu ama sıkıldığı sürekli etrafta gezinen bakışlarından ve masaya ritmik bir şekilde vuran parmaklarından anlaşılıyordu.
"Birkaç dakika konuşalım mı?" diyerek gözlerine baktım. Elini kolumun çıplak kısmına koyarak beni masadan birkaç adım uzaklaştırdı gözlerine belirgin bir sorgu hakimdi. Kaşlarını hafifçe çattı. "Sorun ne güzelim." Ellerimi önümde birleştirdim. Oluyordu işte daha üç gün olmuştu onun yanına geleli. Ama yüreğimdeki çiçekler çoktan onun verdiği suyun tadını almıştı. Onun yanından gitmek gelmiyordu içimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRLANGIÇ KIŞI
Fiksi RemajaKıskanç zamanın koynunda, kum saatlerinin arasında boğuldum. Ölüm onun koynunda bir kolyeydi. Parmaklarındaki ruhların dansına katıldım. Parmakları boynumda, ruhum ölümüne zincirdi.