Dakikalar önce ailem öldü. Belki de saatler önce öldüler, bilmiyorum. Tek bildiğim şey şu anda hayatta olmadıklarıydı. Kaçarken gördüğüm en son şey ailemin kanlar içinde, gözleri bana dönük şekilde yerde uzun uzadıya yatıyor olduğuydu. Şeytan diye tabir ettiğim o adam yüzünden bu haldeler. Kaçmak zorunda kaldım o lanetli yerden. Daha fazla o cehennemde kalıp kendimi de tehlikeye atamazdım. Ailemi, kardeşlerimi geri bırakarak kaçtım. Mecburdum kaçmaya. Elimden hiçbir şey gelmedi. Ailemi, sevdiklerimi kurtaramadım o İblis'ten. Çok acınası durumdaydım. Tek yapabildiğim o cehennemden, o İblis'ten sonsuza dek uzaklaşmaya çalışmak oldu.Karanlık ormanın derinliklerine doğru koşarken buldum kendimi. Nereye gittiğimi bile bilmiyorum. Sadece arkama bakmadan koşuyorum. Koşmaktan ciğerlerim acıyor ama şu an vazgeçemem. Kızım için, kendim için, halkım için vazgeçemem. Elimi içgüdesel bir şekilde şişkin karnıma koydum. Elimin altında kızımın tekmesini hissettim. Özlemle beklediğim bebeğimden aldığım güçle koşmaya devam ettim. Dikenlerin, çalıların vücudumu çizmesine aldırış etmeden koştum. Sadece peşimdekilerde uzağa kaçmak istiyorum. Hiç olmazsa kendimi ve kızımı kurtarmalıyım. Halkım için, daha güçlü dönebilmek için koşmaya devam ettim.
"Ahh!!"
Ayağım yerdeki kök parçasına takıldı. Kızımı koruma iç güdüsü ile karnıma sarıldım. Yere düştüğümde dirseğimi ve dizlerimi vurmuştum. Kasıklarıma vuran ağrı ile inledim.
"Olmaz kızım. Şimdi olmaz Prensesim. Biraz daha bekle anneciğim."
Ağrılar şiddetlensede ayağa kalkmak için kendimi zorladım. Güçte olsa ayakta durmayı başardım. Devam etmek zorundayım. Yoksa kızımı benden koparacaklardı. Bunu göz yumamazdım. Umudumu kaybedemezdim. Kızımı o şeytana teslim edemezdim.
"Burada olmalı. O kaltak hamile halde fazla uzaklaşamaz. Sallanmayı bırakın ve onu bulun. Yoksa hepinizin kanını kafatasınıza doldurup içerim."
Duyduğum ses korkuyla sarsılmama sebep oldu. Bu ses en büyük düşmanımın sesi. Ailemin katilinin ta kendisi. Hayatımı karartan, cehenneme çeviren o adam, bir zamanlar delicesine aşık olduğum kocam. Kendisinden artık ölesiye nefret ediyorum. Nefretim bana güç verdi bu zamana kadar. Zor da olsa yürümeye devam ettim. Bu halde daha fazla kaçamazdım. Saklanmak için yer aramaya başladım. Göz gözü görmeyen bir ormanda saklanmak ne kadar kolay görünsede, arkamdaki orduyu düşününce bunun imkansızlığı gerçeği yüzüme tokat gibi vuruyordu.
Etrafımı saklanmak için kolaçan ederken taşların arasında küçük bir ışık süzmesi fark ettim. Oraya doğru istemsizce yürümeye başladım. Sanki orada bir şeyler beni çağırıyormuş gibi hissettim. Kendimi bu hisse bıraktım. Işığa yaklaştıkça taşlar önümde yol açıyor gibiydi. Ya da ben öyle olmasını istiyordum.
"Kahretsin!"
Bacaklarımın arasından akan sıcaklıkla korkum daha da katlanmıştı. Kızım geliyordu, hem de en olmayacak zamanda. Elimi annelik içgüdüsü ile yine karnımına koydum. Hızlanıp ışığa doğru daha hızlı yürümeye başladım. Etrafımdaki taşlara tutunarak yürümeye başladım. Bir yandan da etrafı kolluyordum. Etrafımdaki ağaçların artık yavaş yavaş azaldığını gördüm. Birkaç adım attıktan sonra önümdeki koca kayayı gördüm.
"İşte şimdi bittim."
Koca kaya etrafından dolanamayacağım kadar büyüktü. Dağ gibi önümde duruyordu. Kayayı ellemeye, belki bir çıkar yol bulurum umuduyla yoklamaya başladım. Dakikalar geçtikçe yakalanma korkusu beni daha çok sarıyordu. Sancılarım artmıştı. Bırakın koşmayı yürüyecek dermanım kalmamıştı. Gözlerimden aşağı yaşlar akmaya başladı.
"Ne bahtsız bir kaderim var. Özür dilerim kızım. Seni hayâl kırıklığına uğrattım kızım."
Karşıma çıkan o kayaya yaslanarak olduğum yere çöktüm. Daha fazla gidecek halim yoktu. Sancılarım dayanılmaz hale gelmişti. Kızımın geldiğini hissedebiliyordum. Yerde duran otları sıkmaya başladım. Canım çok yanıyordu ama tek başıma olmak daha çok canımı acıtıyordu. Gözlerimi kapatıp olacakları beklemeye başladım. Kaderime teslim olmaya karar verdim. Bu kadar çabuk pes etmeyi beklemiyorum ama elimden de başka bir şey gelmiyordu.
"Baksana doğum başlamış bile."
"Neyse ki zamanında yetiştik."Duyduğum garip fısıldamalar arasında bu cümleleri anlayabilmiştim. Gözlerimi araladım. Karşımda birbirinden güzel ve iyi giyinimli kadınlar duruyordu. Etrafıma baktığımda yine aynı yerdeydim. Bu kadınların burada ne işi vardı?
"Peş... peşimdekiler... ner... neredeler?"
Artık konuşacak halim bile yoktu. Sancımı neredeyse hissedemiyordum. Ara ara artan sancılarım beni kendimden geçmemi engelliyordu.
"Onlar burayı bulamaz Kraliçe'm. Merak etmeyin."
Kadının dediğine inanmak istiyordum ama bu mümkün değildi. Burası kocamın arazisi ve o buradaki her şeyi eliyle koymuş gibi bulur. Her karışını avucu gibi bilir bu ormanın. Sancım daha da arttı. Kadınlardan biri benim duruşumu düzelttikten sonra bacaklarımı araladı.
"Kaç bin tane adamsınız, bir tane hamile kadını yakalayamıyorsunuz. Ben sizi ne diye besliyorum itler."
Kocamın sesini duyunca kalkmaya çalıştım. Kadınlar beni engelledi. Yalvarır şekilde baktım gözlerine ama nafile. Karşıdan gelen kocamı gördüm. Nefesim daralmaya başladı. Kadınlar istifini bozmadan beni doğurtmaya çalışıyordu. Başka zaman olsa onlara minnet duyabilirdim ama şu an elim ayağım titriyordu. Kocam gittikçe yaklaşıyor ve neredeyse bizi görecekti. Askerler koşar adım yanımızdan geçmeye başladılar. Hiçbiri bizden tarafa bakmıyordu.
"Hadi kızım, derin nefes al ve ıkın."
Yaşlıca bir kadının benimle konuşması ile gözlerimi askerleden çektim. Korku, sancı hepsi birbirine karışmıştı. Derin nefes aldım ve ıkındım.
"Bir daha yap. Bitti kızım. Hadi. Dayan."
Kadının sesiyle tekrar ıkındım ve sonra kızımın cılız sesi duyuldu. Doğum sonrasının verdiği rahatlıkla gözlerimi kapadım. Kadın kızımı kollarıma verdiğinde dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Koklayıp öptüm kızımı. Kadınlara döndüğümde hepsi gülümseyerek bana bakıyordu.
"Kimsiniz siz? Neden görmediler bizi?"
Doğumumu yaptırak kadın yanıma oturdu. Kızımı kucağımdan aldı. Gülümseyerek bana ve ardından kızıma baktı. Elini saçlarıma götürüp kızını sever gibi sevdi saçlarımı.
"Burası Ölüler Ormanı. Burada kimse seni bulamaz."
"Ne ormanı ne ölüsü? Kahretsin ne ara öldüm."
Kaçtığımı sanmıştım o zalimden ama bu kadınlar bana ölüler ormanından bahsediyordu. Buraya başka türlü gelmem olanaksız. Ölüler ormanında bir canlının işi olmaz. Olmasının bir mantığı yoktu zaten.
"Her şeyi anlatacağız. Sen yeter ki sakin ol kızım. Ölmedin merak etme."
"Siz kimsiniz? Hıh! Beni kandırmayın. Başaramadım. Yapamadım. Kurtaramadım."
"Sonra öğrenirsin. Şimdi buradan gidelim. Fazla zamanımız kalmadı."
"Ne için zamanımız kalmadı? "
Kadın ellerini üzerime doğru getirip gözlerini kapattı. Anlayamadığım kelimeler mırıldanmaya başladı. Ellerinden üzerime pırıltılar dökülmeye başladı. Üzerime su misali dökülen yıldızlar gözlerimi kapatmama sebep oldu. Yer ayaklarımın altından kaymaya başladı. Sanki yükseliyor gibi hissediyordum. Gözlerimi kapatırken gördüğüm son şey kocamın iğrenç silüeti idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GLADE
RandomÇok güzel bir yaşantınız olsa... Tek derdiniz en iyi okula gidebilmek olsa... Sonra yaşadığınız her şeyin sahte olduğunu öğrenseniz... Ne olurdu sizce? Ben söyleyeyim. Olacak olan tek şey KAOS...