"Sarı, beyaz, kırmızı, turuncu, siyah, mavi, mor, pembe, yeşil.. yeşil.. yeşil bavulum nerede? Kahretsin yeşil bavulum nerede? Şimdi kaybolamazsın küçük şey."
Tekrar tekrar bavullarımı saydım ama yok. Yeşil bavulumu hiçbir yerde bulamadım. Yatak odamın zemininde duran bavulların üzerinden atlayarak giyinme odama koştum. Her yere baktım ama sanki bavulum yer yarıldı da içine girdi.
"Nazenin!"
Annemin otoriter sesi evin içinde yankılandığında ben giyinme odamda hala yeşil bavulumu arıyordum. Kendimi giyinme odamdan dışarı atıp bavullara takılmadan odamdan dışarı uzatmayı başardım kafamı.
"Efendim Valide Sultan."
"Hazır olduğunu söyle bana. Lütfen."
"Hazırım ama yeşil bavulumu bulamıyorum."
"Ablanın odasında."
"Ne!"
Koşarak ablamın odasına gittim. Kapıyı çalmadan direkt odasına daldım. Ablam, yatağında başı yataktan sarkar pozisyonda yatıyordu. Ve horluyordu. Tıpkı bir ayı gibi horluyordu.
"Kardeş olduğumuza inanamıyorum. Bu işte bir terslik olmalı."
Ben odasında paldır küldür dolaşırken ablamın zerre umrunda değildi. O hala ters bir şekilde yatağında uyumakla meşguldü. Yeşil bavulum pencerenin altında duruyordu.
"Sürtük."
"Sensin sürtük. Kaltak."
"Ahh! Demek işinize gelince uyanıyorsunuz hanımefendi. Bugün zat-ı şahaneleriniz nasıllar acaba? Umarım keyfiniz yerindedir."
Ablam bana cevap vermeden kendini yatakta düzeltip uyumaya devam etti. Ona gözlerimi devirip bavulumu aldım. Kapıyı ablamın inadına sert bir şekilde vurup odasından dışarı çıktım. Hemen odama dönüp en sevdiğim ayakkabılarımı bavula doldurmaya başladım. Bavul tam yirmi çift ayakkabı almıştı.
"Bu bir rekor."
"Neymiş rekor olan."
Kendi kendime konustuğumu zannetmiştim ama ablam kapımda kollarını göğsünde kavuşturmuş duruyordu. Bir iki saniye birbirimize ölümcül bakışlar attık. İlk yumuşayan ablam olmuştu. Her zamanki gibi zafer benimdi.
"Bu kadar eşyaya gerek yok biliyorsun değil mi? Ne kadar aksini istesem de sonuçta temelli gitmiyorsun."
"Bunun için üzgünsün biliyorum ama geri döneceğim. Ve ben nereye eşyalarım oraya."
"Bilmez miyim? Senin gibi başka ruh hastası var mı acaba?"
Bu sefer gözlerini devirme sırası ablamdaydı. Benim hastalık derecesinde takıntım vardı eşyalarıma. Nedenini bilmiyorum ve bilmekte istemiyorum. Benim olan benimdir sonuçta. O yüzden her şeyimi yanımda taşıyordum. Kıskançlıkta başka bir boyuta geçmiş olmalıyım.
"Bir sene buraya gelemeyeceğim. O yüzden her şeyim benimle olmalı. Her iğnem benimle olmalı."
"Anladık be! On defa demene gerek yok. Hasta ruhlu."
Ablam beni eşyalarımla yalnız bırakarak gitti. Ben de son kontrollerimi yaptım. Küçük bel çantamı alarak bütün bavullarımı içine yerleştirdim. Hayatım boyunca en sevdiğim şey istediğimi çantamla götürebilmemdi. Bu bana verilmiş en büyük lütuftu.
"Lüçük ye luvab"
"Bu da son valizdi işte."
Bütün valizleri çantama attıktan sonra bel çantamı belime takıp odamdan çıktım. Merdivenden aşağı atlarayak inmeye başladım. Ailem salonda beni bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GLADE
RandomÇok güzel bir yaşantınız olsa... Tek derdiniz en iyi okula gidebilmek olsa... Sonra yaşadığınız her şeyin sahte olduğunu öğrenseniz... Ne olurdu sizce? Ben söyleyeyim. Olacak olan tek şey KAOS...