"Okul nerede?"
Hepimizin sorduğu tek soru buydu. Çünkü bulunduğumuz alan yeşil bir çimenlikti. Etrafımız da ağaçlarla çevriliydi. Bırak okulu bir harabe bile yoktu bu alanda. Dairesel şekilde dizili ağaçlar etrafımızı tamamen sarıyordu.
"Sabırlı olun biraz gençler."
Profesör Ørken bize gülüyordu. Biz ise bir şey anlamadan öyle bön bön bakıyorduk. Saniyeler geçmemişti ki sallanmaya başladık. Sallanmanın şiddeti ile James'in koluna yapıştım. Dönüp bana baktı ama umursamadı. Bende buna memnun olmuştum. Çünkü onunla şimdi hiç uğraşamazdım.
Yeşilliğin ortasında bir yarık açılmaya başladı. Gittikçe yarık büyümeye başladı. Korkudan geri adım atmaya başladım. Benim gibi herkes geri geri gitmeye başlamıştı.
"Korkmayın ve yerinizden kıpırdamayın. Sadece sakin olun."
Profesör Ørken'in komutu ile yerimizde kalmaya çalıştık. Yarık dairesel şekilde genişliyordu. Gittikçe bize yaklaşıyordu. James'in koluna daha çok yapıştım. Elini elimin üzerine koydu bakmadan. Bir yanım Profesör Ørken'e güvenmek isterken bir yanımda arkama bakmadan kaçmam gerektiğini söylüyordu.
Yarık ayaklarımızın dibine kadar gelince sarsıntı kesildi. Sallantı durunca derin bir nefes aldım. Artık yeşil çimenliğin yerinde yeller esiyordu. Koskocaman bir çukura bakıyorduk. Uzanıp çukura baktığımda tekrar bir sarsıntı oldu. Neredeyse çukura düşecekken James beni tuttu.
"Teşekkür ederim."
"İkinci kez kurtarmam."
Gözlerimi devirmekle yetinmiştim. Çukurun içinden yukarı gelen bir şey vardı. Her neyse hızla yükseliyordu. Çukurdan dışarı çıkıp gökyüzüne yükselmeye devam etti. Kafamızı kaldırıp uçan şeyi merakla izliyorduk. Kapsül gibi bir şeye benziyordu. Epey bir yükseldikten sonra havada asılı kaldı.
"Bu da ne?"
Kimsenin verecek bir cevabı yoktu. Profesör Ørken dışında. O da bize sadece gülmekle yetiniyordu.
"Açılıyor."
Gökyüzüne yükselen bu şey açılmaya başlamıştı. Yedi tane taç yaprağı olan çiçek gibiydi. Tamamen açıldıktan sonra Profesör Ørken birkaç sihirli söz söyledi. Ardından etrafı bukutlar kapladı. Etkisi kısa sürmüştü bu dumanın. Her yer görünür olduğunda yerdeki çukur kapanmıştı. Havada ise heybetli bir şato asılıydı.
"Glade'e tekrar hoş geldiniz."
"Glade?"
Hepimiz şok içinde kalmıştık. Glade'i böyle bir yer beklemiyorduk. Gökyüzünde asılı devasa bir şato gibiydi. Ama daha da iyisiydi.
"Nasıl gireceğiz peki Glade'e?"
"Sadece gitmek isteyin."
"Nasıl?"
"Deneyin."
"Tamam. Glade'e gitmek istiyorum."
"Öyle değil. İçinizden gerçekten isteyin."
Gözlerimi kapatıp Glade girmeyi istedim. Gözlerimi açtım ama hala Glade'in altında duruyordum. Birkaç kişi başarmıştı. Bazıları da tek tek gidiyordu. Dönüp baktığımda James'de yanımda duruyordu.
"Kendini Glade'de hayal et."
"Nereden biliyorsun?"
"Tahmin ediyorum."
"Tahmin ediyorsun?"
"Evet."
"İnanayım mı?"
Dönüp James'e baktığımda gülümsüyordu. Ağzımı açıp konuşmaya fırsat vermeden yok olmuştu. Etrafıma baktığımda benden başka kimse kalmamıştı. Gözlerimi kapattım. İçimde hayali bir Glade yaratıp oraya gittiğimi düşündüm. Yerin ayaklarımın altından kaydığını hissediyordum. Gözlerimi açtığımda karşımda James vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GLADE
RandomÇok güzel bir yaşantınız olsa... Tek derdiniz en iyi okula gidebilmek olsa... Sonra yaşadığınız her şeyin sahte olduğunu öğrenseniz... Ne olurdu sizce? Ben söyleyeyim. Olacak olan tek şey KAOS...