3| Promise

33 7 0
                                    


Sarı saçlı genç eve gittiğinden beri arkadaşının çarpıştığı kızıl saçlıyı düşünüyordu, yeni tanışmışlardı ama kızıl saçlının arkadaşına olan ilgisini anlayabiliyordu. San hastanedeyken, ona mektup verenin de kızıl saçlı olduğunu düşünüyordu. Ancak kızılın bir çok şeyi sakladığını da biliyordu.

Bunları düşünürken telefonu çalmıştı arayanın kim olduğuna baktığında kızılın aradığını görmüştü. "Ah Wooyoung selam." Diyerek açtı telefonu.

"Yeosang şey merhaba umarım rahatsız etmiyorumdur ben şey soracaktım mektuplarımdan biri kayıp sende mi yoksa gördün mü hiç." Dedi mahçup şekilde.

"Ah onu gördük gördük ama bende değil yarın dersim yoktu da San gelecek okula. Ona söyledim getirmesi için." Dedi karşı tarafın yutkunuşunu duymuştu.

"Ah San mı dedin, şey tamam ona söyleyebilir misin yarın o yerinden kıpırdamasın ben giderim fakültesine." Demişti.

"Söylerim de fakülte uzak tıpa emin misin o kadar yolu gitmek istediğine?" Diye sormuştu Yeosang.

"Şey sorun olmaz yeni hastaneden çıktı demiştin yormayayım hiç böyle bir şey için." Demişti. Yeosang tamamdır diyerek öpücüklerle kapatmıştı telefonu. Ardından sarı saçlı arkadaşını aramıştı.

"Sani Wooyoung aradı yarın fakültede beklemen gerektiğini onun gelip mektubu alacağını söyledi." Niye yürüyecek ki o kadar diye bir soru gelmişti karşı taraftan. "Senin hastaneden yeni çıktığını söylemiştim ben, bence seni yormak istemediği için öyle yaptı." dedi Yeosang. Karşı taraftan başta onaylamaz mırıltılar bıraksa da sonunda ikna olmuştu. Yeosang kızıl olan ile tanıştıktan sonra San ile Wooyoung'un ortak noktaları olduğunu farketmeye başlamıştı. San'a en iyi gelebilecek olan kişinin Wooyoung olacağını hissediyordu. Aynı şekilde her ne kadar Wooyoung anlatmasa da onun da yaralarının olduğunu hissedebiliyordu. Ve onun da San ile bunların üstesinden gelebileceğine inanıyordu. Düşünürken yine telefonu çaldı arayanın kim olduğuna bakmadan açtı. Ve Alo dedi. "Yeosang-shi, yarın dersin yok biliyorum ama benim ile kütüphaneye gitmek ister misin?" Diye sormuştu telefondaki tanıdık ses. Yeosang sesi duyduktan sonra dilini ısırmıştı. Mecburen tamam demişti. Gerginlikle uykuya gidip uyudu.

Ertesi sabah

Wooyoung gerginlikle evden hızlıca çıkmaya çalışıyordu. Dersinin başlamasına daha dört saat vardı ama bunu başka birinin bilmesine gerek yoktu hazırlandı ve çantasını kaptığı gibi sessizce evden ayrılmak için odasının kapısını araladı. Annesi ile babasının odasının kapısı açıktı onlara gözükmeden hızlıca geçmeye çalıştı.

Gözü sürekli arkasına bakıyordu kapıya ulaştığında bir ses duydu korkuyla arkasını döndüğünde annesinin ona doğru geldiğini fark etti. Nefesini tuttu ve yere bakmaya başladı. "Nereye böyle?" Dedi annesi sesini yükselterek. Wooyoung yutkundu gelecek olan şeyi tahmin edemiyordu. İşe gittiğini belirtti. "Gelen paralar azalmaya başladı ne oldu götünü siktirmek için mi paraları almaya başladın." Diye sordu hiddetle. Wooyoung gözlerinin dolduğunu hissetti kafasını iyice eğmişti annesi sözüne başlamasına izin vermeden: "hadi git git bekleyenin çoktur senin." Dedi Wooyoung başını kaldıramadan evden ayrılmak için kapıyı açtı aynı anda da kolundan çekilip yanağında sızı hissetmesi bir olmuştu. "Annen izin vermiş olabilir ama gelen para artmazsa, bu evde yaşamana izin vermem kendine çeki düzen ver." Dedi babası. Wooyoung tamam manasında kafasını salladı ve hızlıca gitti.

Yolda yürürken böyle bir ailede olmak için nasıl bir hata yaptığını sorguluyordu. Düşüncelerle daha da hızlı yürümeye başladı. Kulağında kulaklıklar kafası öne dönük yürüyordu, onun için önemi olan hiçbir şey kalmamıştı araba çarpsa da ölsem diye düşünüyordu. Aynı anlarda kızılı fark eden sarı saçlı çocuk kızıla sesleniyordu. Ancak kulaklıklarının takılı olduğunu gördü. Kızıl etrafına bakmadan yola atlamıştı bunu gören çocuk hızlıca koştu tüm gücüyle. Kızıl kolundan çekildiğini hissetmişti. Kulaklıkları uçmuştu ve kolundan çeken kişi nefes nefeseydi. Kızıl, sarı saçlıyı koşturduğunu fark edince yutkundu.

Sarı saçlı olan "Wooyoung shi kafayı mı yedin." Diye sordu hala nefes nefeseydi. Diyecek bir şeyi yoktu Wooyoung'un karşısındaki çocuğa ama duygu yüklenmesiyle kolları arasında ağlamaya başladı. San ne yapacağını şaşırmıştı, yeni tanıştığı ama sanki yüz yıllardır birbirlerini tanıyormuş gibi hissettiği yabancı çocuk kollarında ağlamaya başlamıştı. Kucağındaki ona sarılan çocuğa sıkıca sarıldı San. Bir yandan da sırtına yuvarlaklar çiziyordu sakinleşmesi için. Bir süre sonra Wooyoung sakinleşmişti. Kafasını koyduğu göğüsten kaldırdı ve karşısındakiyle göz göze gelmemek için kafasını koyduğu yerden gözlerini ayırmadı. San sakince bekliyordu Wooyoung'un konuşmasını. "San-shi ben teşekkür ederim şey dikkat etmiyordum herhalde." Dedi her kelimeden sonra kesik nefesler alarak. "Wooyoung-shi aklın bu kadar doluyken kulaklıklarla yürüyüş yapmak pek sağlıklı bir olay değil sanki. Ayrıca arkadaşız artık resmî dille konuşmana gerek yok" Karşısındakini rahatlatmak için değiştirdi konuyu. "Gel kafeye gidelim dersinin başlamasına daha var diye düşünüyorum bu kadar erken bir bizim dersler var." Wooyoung başta gitmek istemiyordu, babasının söyledikleri yüzünden "Gel gidelim Wooyoung, ben ısmarlarım bugün sonra sen bana ısmarlarsın ödeşiriz." Demişti San sanki kızılın düşüncelerini okuyup. Wooyoung kırmamak için kabul etmişti. Bir yandan da minnettardı sarı saçlıya konuyu deşmediği için.

Sessizlik ile süren kısa yolculuk sonrası kafeye varmışlardı. Siparişlerini vermiş gelmesini bekliyorlardı. "Ah Wooyoung, dünkü mektuplarından biri bende düşürdükten sonra verememiştim." Çantasındaki mektubu karşısındakine vermişti. Wooyoung tanıdık zarfı görünce gözlerinin güldüğünü hissetmişti içten bir şekilde gülümsedi karşısındaki gence. "Teşekkürler San cidden kaç kez beni kurtaracaksın. Merak ediyorum doğrusu." Demişti gülerek. San kızılın gülüşünde takılı kalmıştı ardından bir şey fark etti. Kızılın yanağında belli belirsiz bir iz vardı. Karşı tarafı rahatsız etmemek için hızlıca gözlerini o bölgeden çekti ama aklındaydı o iz. "Ne kurtarması ya dediğim gibi mahçup hissedeceksen bugün ben yarın sen." Diye yineledi. Siparişleri gelmişti.

Şu an ikisi için de tuhaf bir ortam oluşmuştu çünkü birbirlerini çok tanımıyorlardı. "Ne olduğunu ya da niye öyle olduğunu sormayacağım Wooyoung ama kendinden bahsetsene biraz tanışmadık doğru düzgün." Dedi san sessizliği bozarak. Wooyoung nerden başlayacağını düşünüyordu. "Ah mimarlık okuyorum dördüncü sınıfım, yaşıtız." Eh bu kadar bulabiliyordu şu an. Peki dedi San. "Eh tıp okuyorum normalde dördüncü senemde olmalıydım ama bir dönem dondurdum." Wooyoung neden dondurduğunu bilse de sormuştu. "Ah şey bir kaza geçirdim de bir sene önce yazın. O yüzden de dondurmak zorunda kaldım." Dedi "Ah ben bilmiyordum özür dilerim." Dedi Wooyoung. San sorun yok manasında kafasını sallamıştı. O sırada kafeye tanıdık yüzler girmişti. Wooyoung ve San onlara dikkat kesilmişlerdi. Giren Yeosang ve bir çocuktu. San arkadaşıyla göz göze gelince selam verdi. Yeosang ve yanındaki kişi Wooyoung ve San'ın oturdukları masaya doğru geldiler. San kalkıp arkadaşına sarılmıştı. Sarılmaları bittikten sonra Yeosang "San ve Wooyoung, şey, Jongho sevgilim." Dedi. San ne olduğunu ve ne diyeceğini şaşırmıştı. Wooyoung tebrik etmişti ikisini. Görüyordu onları fakültede çimlerde otururken. Dörtlü otururken San ve Jongho'nun ders saati geldiği için ikiliye veda etmişti.

____________________________
Huhhh bugün son!! Bu sefer gerçekten son çünkü diğer bölümleri birleştirip yazacağım kısa olmuşlar~~

Neyse kendinize çok çok dikkat edin bir sonraki bölümde görüşmek üzereee

Utopia, WTCO ve Warriors'a da bakmayı unutmayın lütfennn

💗🌸💗

The letter Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin