Yorumlarınızı eksik etmeyin!
Bölüm Şarkısı:
Can Koç - Gökyüzünü Tutamam3.Bölüm: KALP KIRIKLARI
Hatıralar geçmişin şimdide yaşayan halleriydi. Seneler öncesiyle bugünümüz arasında kurulan bir köprü gibiydi. O köprüden geçip geçmişe gitmek bazen ağlatırdı, bazen güldürürdü. Beni ağlatıyordu. Elimdeki anahtarlık altı yıl öncesine giden bir köprüydü ve ben o köprüden geçtikçe ağlıyordum.
Otobüse bindikten sonra yolun nasıl geçtiğini anlamamıştım. Zihnimin içi allak bullaktı. Ben güçlü durmaya çalıştıkça sürekli geçmişi hatırlayan zihnim bana ihanet ediyor gibiydi. Algılarım durmuş gibi hissediyordum. Neden geldiğini, geleli bir ay olmasına rağmen Giray ve Akel'in bunu benden neden gizlediklerini düşünüyordum.
Acar'ın Pamir'in gelişinden dün haberdar olduğuna emindim. O bilseydi bana söylerdi, es geçmezdi. Giray'ın ise yeni haberi olmadığından emindim çünkü onların birbiriyle konuşmadığı gün olmazdı. İkisi de birbirinden bir şey saklamazdı.
Zihnimde uçuşan soruları bir kenara atıp ablamın dükkanına girdim. İçerisi beklediğimin aksine tenhaydı. Sadece bir müşteri vardı, ablam onunla ilgileniyordu. Başını kaldırıp kimin geldiğine baktı ve benim geldiğimi görünce tekrardan işine döndü. "Erken geldin, ben bugün uğrayamazsın yanıma diye düşünmüştüm."
O göremese de omuz silktim ve elimdeki poşeti boştaki bir koltuğa koyu montumu çıkarttım. "Konuşmamız erken bitti ben de sen yalnız kalma diye direkt çıktım, geldim. Kalabalık olur diyordun ama baya tenha dükkan, İpek Yıldız tenha dükkanı ile başa çıkamayacağı için mi beni yardıma çağırdı yoksa?"
Dediğim şeye güldü. "Birkaç kişi randevusunu erteledi diğerleri de geldi, gitti."
Derin bir iç çektim. "E boş yere mi geldim ben? Kim yürüyecek şimdi eve kadar?" diye sitem ederken kendimi de boşta duran diğer koltuğa bıraktım.
Yaklaşık üç yıldır ablam bu dükkandaydı, Liseyi meslek lisesi olarak okuduktan sonra lisede aldığı kuaför belgesiyle açmıştı bu dükkanı. Ben kendimi bildim bileli severdi saçlarla uğraşmayı. İlkokulda sınıfımdaki kızların saçlarını hep anneleri yaparken benim saçımı ablam yapardı. Aramızda çok fazla yaş farkı yoktu, sadece dört yaş vardı ama yine de o benim küçük annem gibiydi.
"Of Feza eve dönerken tek olmak istemedi bugün canım, yanıma gel istedim. Niye bu kadar dırdır ettin?"
Yüzüme bir gülümseme yerleştirip "Yiğit abi burada olsaydı bana ihtiyaç duymazdın ama." dedim.
Yiğit abi ablamın nişanlısıydı. Bir ay önce askere gittiği için ayrılardı ve benim güzeller güzeli ablam bir aydır asker yolu gözlüyordu.
Yüzünde beliren hüzünlü gülümsemeyle birlikte "Bence erkeklere üniversite okuyacakları için askerliği erteleme hakkı verilmemeli. Biz tanışmadan askerliğini yapsaydı bu kadar ayrı kalmazdık." dedi. Yiğit abi elektrik mühendisiydi, özel bir şirkette çalışıyordu. Okulunun bitmesi, iş bulup oradaki kalıcılığını sağlamak derken yıllardır askerliğini tecil ettirmiş en sonunda babamın askerliğini yapmadan düğünlerine izin vermeyeceğini öğrendiğinde tecilini bozdurmuştu.
Yüzüme yaramaz bir gülüş kondururken "O zaman da babam okulu bitmeden evlenmenize izin vermezdi." dedim. Yiğit abiyi çok özlediğinde gelip bana dert yanması eğlenceli oluyordu. Ablam bundan her ne kadar hoşlanmıyor olsa da ben onun bu hayıflanan hallerini seviyordum. Başını kaldırıp bana attığı kötü bakışla dudaklarıma görünmez bir fermuar çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZ BİR AŞK
General FictionBir şehri baştan aşağı saran gri bulutlar, kaldırımları kaplamış olan buzlar... Aşkları imkansız yapan bunlar mıydı acaba? Yoksa üzerine gri bulutlar çöken, buz tutan kalbimiz miydi? Bir aşk imkansızsa her zaman imkansızdır. 4 sene önce de şimdi de...