8. Bölüm | Hayat Ağacı

23 1 0
                                    

- Merhaba Anne

- Merhaba Pera. Sen beni pek aramazdın bu saatte. Ne oldu Pars'a mı ulaşamadın yine?

- Hayır ama, Pars'la da birkaç gündür konuşmuyoruz.

- Ne oldu ki, aranıza yine kara kedi kızlar mı girdi yoksa?

- Aa! Hayır anne ben ne zaman karıştım ki Pars'ın özel hayatına?

- Tabi tabi yanlış hatırlamıyorsam son sevgilisi için "ya o kız ya ben" demiştin değil mi?

- Anne o kız farklıydı, sevememiştim ben o kızı.

- Zaten hangisini sevdin ki kızım.

- Her neyse anne ben sana bişey söyleyeceğim.

- Ne oldu iyimisin? Bana en son bişey söylemek istiyorum dediğinde hastaneye kaldırılmıştın.

- Yok yok ben iyiyim de.. Anne, Su.. Su'yu gözaltına almışlar. Konsolosluktan birilerini araya sokamaz mısın?

- Ne!? Neden? Ay siz beni öldüreceksiniz! Sen sakın yanına gitme, bir de senle uğraşamam. Ben araştırıp sana haber vereceğim.

- Anne bir de şey.. Sana bir şey daha anlatmam gerek. Yer..

- Sonra Pera sonra görüşürüz.

Annem her zaman hırslı bir kadın olmuştur. Benim de ona benzediğimi düşünmesine rağmen, hırsı ve kıskançlığı ( Pars'ın saçma sapan kız arkadaşlarını kıskanmak dışında) kimseye karşı hissetmemiştim. Lise yıllarımda başarılı olmamı sağlayan şey hırs değil, kendimi babama beğendirme ve onun takdirini kazanma arzusuydu. Belki de insanların hırslı biri olduğumu düşünme sebebi de buydu. Annem ve babam biz çok küçükken ayrılmışlardı. Babam, başka bir kadına aşık olmuş, annem ise bu olaylarla birlikte hırsına hırs katıp daha çok çalışmış, çalışmış, çalışmıştı.

Liseden sonra Türkiye'de kalmak istemedim. Çünkü babam ne yaparsam yapayım, beni istediğim kadar onaylamamış, beğenmemiş hatta sevmemişti. Ben de onlara göre yapabileceğim en saçma şeyi yapıp ( nedense Avrupa'da başka ülke yokmuş gibi ) Polonya'ya gideceğim diye tutturmuştum. Asıl hayalim Amerika'ya gitmekti ama bunu göze alamazdım. Çünkü Pars'tan bu kadar uzakta kalamazdım.

Hayat bazen savurur insanı, kaderini yazması için.. Ben kaderimin bel kemiğini burada oluşturacağıma inanmıştım. Fakat hiç bir şey inandığım gibi olmadı, sıradan bir üç yıl geçirdim. Başlangıçta havası çok soğuk, yemekleri damak tadımıza uymayan, kültürleri çok farklı diye sızlansam da yıllar içinde Polonya'yı benimsedim hatta biraz da sevdim. İstanbul'da alıştığımın dışında, hayatın
buradaki tüm yavaş işleyişine rağmen...

Düşüncelerim bir whatsAap mesaj sesiyle bölündü.

Gönderen : Eren Yetkin
- Merhaba Şekerim. Kusura bakma ya, istediğin çeviriye ancak bakabildim.. Sen nerden buldun bunu?

Bulut Hatemi'nin cebinden düşen notu aldığımda bu sadece bir inatlaşmaydı. Fakat beni bulup kapıma not bırakınca yanına gidip cebinden düşürdüğü şeyi teslim etsem bile garip şeyler olacağını sezip fotoğrafını çekmiştim.

Tabi şimdi Eren'e nerden bulduğumu nasıl açıklayacaktım? Ya Gay Bar'da biriyle tanıştım o da Allah'ın manyağı çıktı. Kendimi güvenceye almak içinde ondan çaldığım kağıtta yazanları sana çevirttirip, seni de bulaştırdım diyemezdim herhalde (!) En iyisi espiriye vurarak geçiştirmek..

- Aman sende ne meraklı çıktın ?

- Neyse mesajda açıklayamam süslenmeden acil skype gel :)

KASITHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin