Siyah geniş koltukta oturan Chan, Jisung'dan kahve bardağını alan Seungmin'i izliyordu. Yüzündeki sıkkın ifadeyi izledi, kirpikleri yavaş yavaş açılıp kapanırken maziye daldı.İçindeki sevgi uzun zamandır canını böyle yakmamıştı, derisini soyup etini dağlayan bu acıyı hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Chan her göz kırpışında önünden geçip giden anılarla kederinde boğuldu. Seungmin'in bu geniş salonda yankılanan kahkahalarını, arkadaşlarına bağırmalarını, yakınmalarını, kıkırdamalarını... Göğüs kafesi daralmış, yüreği bir yumruğun içinde sıkışmış, atacak hâli kalmamıştı.
Üzerindeki kor gözlerden rahatsız olan Seungmin elinde tuttuğu bardağa sıkı sıkı kavradı. Jisung ve Minho'nun evine geldiklerinde, Mina'yı kollarından uyuması için koparıp aldıklarından beri duygusal bir boşluktaydı. Neyin onu bu kadar rahatlattığını ve şimdi uçurumdan attığını anlamadı, Mina mıydı?
Hayır olamazdı, nasıl olsundu ki? Tamam kendi çocuğuydu, kan bağı vardı ama hatırlamıyordu. Bir gündür bile tanımadığı bir bebek onu nasıl rahatlatabilirdi, bir bebek olması mıydı rahatlamasına sebep olan. Sadece bu da değildi tabii. Mina kucağından gittiğinde ne zamandır kapalı olduğunu bilmediği beyninin mantıklı bölümü açılmış, saçmalık diye bağırmaya başlamıştı.
Davranışları saçmalıktı, bu insanlarla gelip oturmak, kendisine sevgiyle bakan bu adamla aynı ortamda olmak, Hyunjin'i bile tanıyamazken bir şeyler hakkında konuşmak için bir yabancının evine gelmek... Kos kocaman bir saçmalıktı! Ne yapıyordu, ne istiyordu, nasıl devam edecekti hiçbir fikri yoktu.
"Hiç lafı açılmadı, sizin çekiminiz nasıl gitti?"
Jisung kahvesini dudaklarından uzaklaştırırken başını Felix'e çevirdi, "Ekip deneyimliydi bu yüzden rahat ve eğlenceli geçti." deyip yerinden kalktı. "Size hediye almıştım, gidip getireyim hemen."
Seungmin onun gidişini izlerken ortam gergin bir sessizlikle geri sarıldı. Ne kadar belli etmek istemeseler de önceki kalp kırmalardan ve huzursuzluğunu belli eden ikiliden dolayı konuşma açacak istek hiçbirinde yoktu.
Huzursuz adam önce çocukluk arkadaşının tavırlarını çaktırmadan izledi, ardından birkaç saat önce omzunda ağlamış adama dikti gözlerini. Birinin o konuyu açması gerekiyordu ve konuşması gereken en son kişi kendisi de olsa Hyunjin bu sorumluluğu almayı seçti.
"Buluşup bir araya geldiğimize göre," Kendisine dönen gözlerden ikisinde gezdirdi bakışlarını. "Bundan sonra ne yapacağınız hakkında konuşmaya ne dersiniz?"
Koltuğun ucunda gergince oturan beden sertçe yutkundu, Hyunjin'den gözlerini kaçırdı. 'Hayır' derdi, bu çalkantılı ruh halinde bunu konusmak istemiyordu.
Chan yardım etmek isteyen arkadaşına dudaklarında ufak bir gülümseme gösterdi, ne kadar konuşmak istese de kafasını iki yana salladı, reddetti. Eşinin bunu istemediğini nefes alış hızından bile anlamışken ona kötü gelecek hiçbir şyi bilinçli yapamazdı, yapmazdı.
"Hyung," Felix bakışlarını yerinde kasılmış Seungmin'e çevirdi. "Seungmin, bence Hyunjin'in önerisini yapmalısınız." Yerinde sıkıntıdan ağlayacak gibi duran arkadaşına üzgünce baktı. "Ne kadar sizin duygularınız önemli olsa da ortada Mina var, onun için her şey çok önemli bu yaşta."
Minho derin bir nefes alarak kafasını salladı. "İkisine katılıyorum, siz belki daha sonra toparlayabilirsiniz. Fakat bir bebeğin, ebeveynlerine en muhtaç olduğu zamanda yaşayacakları ne gibi sorunlar oluşturur kim bilir."
"Zamanı değil Minho."
Jisung elinde alışveriş çantalarıyla girerken, "Peki ne vakit gelecek bu zaman Chan hyung?" deyip elindekileri sırasıyla arkadaşlarının kucağına bıraktı. Yerine geçip oturdu. "Mina düzensiz uyku ve iştahsızlıktan hastanelik olduğunda mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İf You Forget Me | Chanmin
FanfictionSeungmin, hastane odasında gözlerini açtığında neden orada olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu, uyandığında elini tutan adamın kim olduğunu ya da yanında olma sebebini de bilmiyordu. Chan isminin kendinde hangi duyguyu çağrıştırması gerektiğinden bil...