BÖLÜM -11-

1.6K 130 257
                                    

Selam arveleslerim :) sizi çok çok özledim, bu bölüm bitmek bilmedi. Aslında daha yarısına gelebildim o haliyle bile yetmiş sayfa tutuyor :) iki part şeklinde paylaşıp sizi de bekletmek istemediğim için yarısından kesip bitireyim dedim. Bu bölüm hem Tarık hem de Ressam'ın ağzından okuyacağız. Çok heyecanlıyım. Keyifle okuyun, sizi seven Mahinev.
🫀
Oy sınırı: 75

Yorum sınırı: 200

Kibrit çakalım dediğim o kaosa kibriti biz değil, Demir kardeşler çakmıştı. Balamir o kibriti mavi gözlerinden çıkan kıvılcımla yakmış, bizi alışmadığımız bir alev rengiyle tanıştırmıştı. Altı gün geçmişti ve ortalık hala sessizdi, kimseye bir şey olmamıştı.

Bugün yedinci gündü.

Bir hafta boyunca herkes diken üstündeydi. Karanfil bu sorunu halledeceğini Tarık'ı aradığında söylemişti, diğer yandan Ressam'ın Barbaros'u öldürmesinin katlanılamaz olduğunu ve bir haftayı herkes sağ salim atlattığında cezasını kendi elleriyle keseceğini de ilave etmişti.

İlk gün herkes çok tedirgindi ama elbette kimse onları takmıyordu. Çünkü onların bir avuç sokak çetesi olduklarından son derece eminlerdi. Yedinci gündeyse Demir kardeşler dalga konusuydu.

İşte bu beni korkutuyordu. Herkes onların kendilerini dev aynasında gördüğünü düşünüyordu. Yanılıyorlardı. Çünkü Balamir'in gözlerine bakmış, Tomris'in kana susamış ağzını görmüş, Aspar'ın kan donduran enerjisini iliklerime kadar hissetmiştim.

Dev olan ayna değildi. Dev olan Demir kardeşlerdi.

Oturduğum deri sandalyenin üzerindeki çıplak bacaklarım terlemiş, deri sandalyenin üzeri nemlenmişti. Rahatlayamıyordum, kendime ihanet etmek itemiyordum ama çoktan kendimi yarı yolda bıraktığımı görebiliyordum.

Bakışlarım tam karşımda oturan Lucy'yle karşılaştığında dudağını hafifçe kıvırış şeklinden bende yanlış giden bir şey olduğunu fark ettiğini anlamıştım. Sonuçta birbirimizden nefret ediyorduk, bu birbirinden nefret eden insanlara özgü trajikomik bir olaydı bana kalırsa. Birbirimizi birbirimizden iyi tanıyorduk çünkü ergenliğimizi ve yetişkinliğimizin birkaç yılını birbirimizi zayıf noktalarımızdan yakalamak üzere çaba harcayarak geçirmiştik.

Pişman değildim, aklım hala yapamadıklarımdaydı. Ama sanırım kız kardeşimden alacağım en büyük intikam buydu, kardeş olduğumuzu onun da öğreneceği gün. Sanırım bu yüzden onu kardeşim olarak benimsemekte zorlanmamıştım.

"Benim ekibimden birini öldürdün." Karanfil oturduğu yerden gözlerini sinsice kısmış, bakışlarını Ressam hariç herkesin üzerinde gezdiriyordu. "Üstelik seni vekilim kılmıştım, buna yetkin yoktu. Sadece oturum yönetecektin."

"Ben de bunu merak ediyorum." dedi Ressam. Onun diğerleri gibi düşünmediğini umuyordum, yedinci gün rahatlığının rehavetine kapılmadığını diliyordum. Cehennemin kapısını aralayan kahverengi gözlerinden oluk oluk akan hiddet bir volkandan çıkan lavlardı. Cehennemin habercisi ama cehennemin merhametsizliğini üzerine giyen bir isyankar gibiydi. "Hem toplantı koyup hem de lideri olduğun masaya oturmamak ne demek oluyor?"

"Pardon ama sana mı soracaktım Ressam?" diye karşı çıktı Karanfil. Saçlarındaki akların hakkını veriyordu, inkar edemezdim. Zekasıyla yarışamamaktan korkuyordum. Başını önüne eğip eliyle göğsüne hafifçe vurdu. "Keyfimin kahyası, sen ne diyorsun bu işe?" Gözlerini kısıp bir şeyi dinliyormuş gibi başını aşağı yukarı salladı.

Ressam aşağılayıcı bir gülümsemeyle homurdandı.

"Keyfimin kahyası, o kendi işine baksın diyor. Tabii artık bir işi varsa." Karanfil'in bakışları şimdi bir zafer kazanmış gibiydi, bilge bir insanın son nefesini verirken ki bakışları gibi. Dingin, cüretkar ve doyumsuz... "Bunun bir cezası var Ressam."

Kanımdaki Yabancı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin