3. Fedakarlık
Sertap erener-İncelikler yüzünden
Küçük bir kız çocuğu aşkı bilmezdi. Görmezdi.
Genç bir kadın ise aşkı bilir, görür, yaşardı.
Ben okumaktan, çalışmaktan, hayatımı başka insanlara adamaktan öte bir şey yapmamış, düşünmemiştim.
Ortaokul zamanlarımda tek derdim iyi bir liseye gidebilmekti.
Lise yıllarında bu yerini iyi bir üniversiteye, üniversite yıllarında ise iyi bir doktor olmaya bırakmıştı. Yetmemişti. İyi bir doktor olmuştum bu sefer insanların hayatlarını kurtarmayı, savaşı durdurmayı hayal etmiştim.
Çok büyümüştüm, gelişmiştim ama hiçbir zaman ben dememiştim.
İnsanların çıkarı ne taraftaysa hep o tarafta durmuş, yerimi öyle bir sağlamlaştırmıştım ki istesem de başka düşünceler düşünemez hale gelmiştim.
Belli ki hep hor gördüğüm o bağnazlık beni de ele geçirmişti.
Düşüncelerimle kapladığım kalın betondan duvarlarla çevreliydi zihnimin her köşesi. Ne farklı bir düşünce girebiliyordu ne de yanlş bildiklerim çıkabiliyordu.
İnancım, öğrendiklerim, ezberlediklerim mabedimdi. Değişmez yasalar gibi bir mühürle bağlıydılar kalbime.
Hastanenin bahçesinde bir bankta yıldızların altında oturuyordum.
Bugün yalnızdım. Konuşacak soru soracak, akıl alacak, atışacak kimsem yoktu. Elimde tuttuğum mektuba baktım. Derinlerimde biriktirdiğim bir ur öyle bir sızlıyordu ki, babamın bir kelimesine hasretken korkudan mektubu açmaya cesaret edemiyordum.
Mektup babamdandı. Bir plan kurduk demişti ağabeyim. Babam kurdu. İçinde senin bir adamla evlendiğin, bu mektubu vermişti sonra, "Oku, öyle ver kararını!" Demişti.
Okuyamıyordum.
Babam, pusulam beni öyle bir çıkmaza sokmuştu ki bildiklerim, öğrendiklerim değişecek diye korkumdan okuyamıyordum.
Bir fedakarlık yapmıştı! Bu fedakarlık canıydı.
Bu kaybolan can bir düzen getirmişti. Bu düzen herkesin var olan düzenini sarsmış, herkesin ezberini bozmuştu.
Bir oyun kurmuştu. Kendi canını, benim kanımı feda ederek kurulan bir oyun.
Bakışlarım mektuba sarılan ellerime düştü tekrar. Hava soğuktu aralık yaklaştığını iyiden iyiye hissettiriyordu artık! Parmak uçlarım burada ne kadar oturduğumu hatırlatacak kadar morarmıştı. Çenem titriyor, üzerime beni koruması için attığım ince hırka soğuk rüzgara karşı pek bir koruma sağlamıyordu.
Kaskatı kesilen ellerimi zorla da olsa hareket ettirip mektubun içinde bulunduğu zarfı açtım.
Babam bana bir mektup yazmayı uygun görmüştü. Demek o da yüz yüze konuşacak kadar güçlü hissetmemişti.
Babam kurduğu planda bana bir vedayı çok görmüştü.
Mektubu açtım. İnci gibi güzel el yazısı gözümden bir damla yaş düşmesini sağladı.
Susturdum kendimi.
Ağlamayacaktım.
Geçtiğimiz iki günde yeterince zayıflık göstermiş yıllardır ağlamadığım kadar ağlamıştım. Ağlamamak için sıktığım gözlerimi gevşettim ve damlanın akmayacağına inandığım anda gözlerimi açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT KAFESİ
ActionAtilla Ülkücü bir Türk askeridir. Vatanı için canını verecek kadar gözü karadır ve ateşi ruhunu sarmıştır. Vatanın sevgisi öyle bir ateştir ki Atilla Tuğrul Akkurt'un bu sevgiyle yanmadığı tek gün yoktur. Ülkü'yle tanışana kadar! Atilla bu solcu lib...