Yaralı bir gönlün yası büyük olur
Gölgesi bile apayrı idi yanlızlığın. Düş kırıklığının içime musallat ettiği hüzün boşuna mıydı? Ölümün olduğu bu diyarda her şey bir gün tükenmeyecek miydi sanki. Peki bu bitmek bilmeyen ve kati suret ile sonu gelmeyecek acıların bir gün biteceğini bilmek, gökyüzüne uçan uçurtmanın bir daha geri gelmesi gibi imkansız mıydı?
"Gümüş, iyiyim yavrum meraklanma artık" diyen babaannemin yorgun sesiyle ellerimi incelmiş elinin üzerine bıraktım. Bir şeye tutunmak hiç bu denli iyi hissettirmemişti. Teni her geçen gün daha da yumuşacık oluyordu.
"İyisin hatta daha da iyi olacaksın tontonum" diyince bana zorla tebessüm etmeye çalıştı. Ne vakittir ona tontonum demiyordum. İçime fazlalık diye soktuğum mutluluk sanki bana yabancı ve eğreti geliyordu. İyi değildi, iyi değildik ve bunun bilincinde olmak insanı çaresiz bırakıyordu.Ela çökmüş gözlerinin altına sinen acı silsilesi içime bir mum dikmişti. O mumun alevi içime akıyordu. Sanki o kurumuş mum damlası üzerimizde ömür boyu kalacak ve asla o iz silinmeyecek gibiydi.
"Sen iyi olacak mısın Gümüş" diye konuştu ansızın. Bunun cevabını vermek sanki uzun yolları tökezlemeden yürümek gibiydi.
İyi olacak mıydım?
İnsanın bir yanı ölünce nasıl iyi olabilirdi ki... Dudaklarıma ağır bir yutkunma asıl oldu.
"Sen iyi olursan ben o vakit iyi olurum kızım..." tutun dedi içimde ki bir ses bir nedene bir daha tutun ya sonra?
Yine kaybetme korkusu...
Etrafa tok bir ses yayıldı. Gözlerimi babaannemin ela gözlerinden aldım.
"Mehmet, oğlum gel" diyen babaannemin sevecen ve yorgun sesi odaya dağıldı. Bedenimi oturduğum yatağın kenarından kaldırdım. Başımı yukarıya çevirdiğim sırada onun dipsiz gözleriyle karşılaştım. O direk babaanneme bakıyordu.
"Rahatsız olma ana" diyen Mehmet'in kalın sesi etrafta yayıldı. Kendine özel kalın ve tok sesi vardı.
"Olur mu öyle şey sende benim oğlum oldun artık. Hem sen olmasam belki ben..."
"Babaanne " diye ona doğru uzanıp elini sımsıkı kavradım. Hala, gönlümde bir taş büyüyor canımı yakıyordu. Babaannemin dağılan yüzü ve yorgun gözleri dolu, dolu olmuştu.
"Senide kaybetmeye dayanamam ben" dedim, yüreğim hala yanıyordu. Beni sımsıkı göğsüne çekip sarıldı. İtiraz etmedim. Yumuşak göğsü tıpkı eskisi gibi huzur doluydu.
"Ben seni bırakır mıyım hiç deli kızım" diyince gönlümde eşsiz bir his peyda olmuştu. Tıpkı bir çocuğun hüznü gibiydi hislerim, aramızda ki tek fark o çocuk her sabah uyandığı vakit hatırlamaz olurdu ağrıyı ama ben bilirdim ağrının yerini.
Çünkü o yer hep aynıydı.
Kısa bir süre sonra orada başka bir varlığın olduğunu hatırlayıp başımı babaannemin göğsünden kaldırdığım vakit onun diri ulaşılmaz harelerine süzüldü gözlerim. Oda bize bakıyordu.
Kısa bir süre içinde hemen çekti bakışlarını."Nasıl oldun ana?" diyen Mehmet'in sesi yeniden ifadesiz çıkıyordu.
"Sayenizde iyiyim hamd olsun oğlum" babaannemin nefesi hala hızlı ve hırıltılı çıkıyordu.
"Estağfurullah keşke elimizden daha fazlası gelse" tok sesi etrafta yankı oluşturdu.
O sıra da büyük kapının kenarından içeriye süzülen Neva görüş alanıma girmişti. Yüzünde gördüğüm o tebessümü içime ılık, ılık aktı. Bazen insanın ihtiyacı olan şey içinde eksik olan şeye duyduğu o kör arzudan ibaretti. Kulağının hemen dibine uzanan sarı saçları ve alnına düşen perçemleri. yuvarlak yüzüne oldukça yakışmış onu daha çocuksu göstermişti. Babaannemin yanına geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Matemi
RandomMahkûm bir aşkın matemi "Sen bilir misin ki içimden geçen Sergüzeşt, ruhumun Medceziridir." Gözlerim tozlu rafların arasında ona kaydı. Parmakları arasında tuttuğu kitabın sayfalarında gezen eli aheste aheste yavaşladı. Düşündüğü şey mi onu acelesin...