Yakın bir tanıdığı görmenin telaşıyla sarsıldı yüreğim. O vakit anladım ki bana iyi gelen insanların varlığına daha da ihtiyacım olduğunu. Neva dolmuş gözleri ve solgun yüzüyle karşımda duruyordu.
"Gümüş..." dağınık sesi soluğumu kesti."Neva..." kurumuş ve çatlamış dudaklarımdan çıkan ismi ızdırap gibiydi o an benim için. Bana doğru adımlayıp sımsıkı sarıldığın da ona karşılık verdim. Şu an hissettiğim o doluluk ile boğazımdan bir hıçkırık kopup gitti. "Gelemedim" titreten sesiyle bir hıçkırık daha koptu dudaklarından. Birbirimizden ayrıldığımız vakit ellerimi tuttu.
Gelemedim ne kadar ağırdı oysa onun için. Omuz üzerindeki saçları ve minyon yüzü ile oldukça sevecen hâli gitmiş onun yerine yaşlı gözleri ve kıpkırmızı burnu ile oldukça hüzün dolu bir kadın gelmişti.
"Gelmek istedim lakin ayaklarım buna müsade etmedi." derken bakışları donuklaştı. Sanki söylediği sözlerin ağırlığı onu kahır ediyordu.
"Hasefe teyze benim de ailem gibi olmuştu ben bir kayıp daha kaldırmaya hazır değildim sandım lakin insan hayatı boyunca ne acılara alışır olmuş" dediğin de akan yaşını elinin tersi ile sildirdi. Haklıydı insan hayatı boyunca çok acılar görüyor ve onlara alışıyordu. Lakin ölüm en ağırıydı.
"Ailemi hiç bilmedim Gümüş" derken içine yasladığı hüzün hayli tanıdık geliyordu. "Henüz doğduğum da bir yetimhanenin kapısına bırakılmış ve terkedilmiştim." derken burnunu çekti. "O küçük bebeğin kimsesiz kalması kadar acı ne olabilirdi. Henüz küçük yaşımda terk edilmeye alıştım ben"
Neva tüm yangınını bir bir önüme dökerken bir defa daha yandım. Bir defa daha kanadı yaram. Gözümden yaşlar akmaya başladı. "Küçük yaşımda büyük bir serzeniş ile sarsıldım ben." derken elimi sıktı.
"Sen çok güçlüsün Gümüş, bu günler de geçecek inan yeniden nefes alacaksın" derken bana güç verdi. "Ne kayıplar geçti de nefes almadın mı? Yeniden alacaksın." dediğin de kapı çaldı. Elinin tersi ile yanağımda ki yaşı sildirdi.
"Ruhedir, Mehmet ağabey ile kapıda bekliyorlardı geldiğim de" derken ayaklandı. Yatağımın üstünde otururken kapının kapanma sesi doldu odanın içine. Kısa bir süre içinde odamın kapısından giren Mehmet oldu. O heybetli bedeniyle ağır ağır yanıma doğru yürüdü.
Yüreğim o tanıdık sancı ile sarsıldı.
Niçin gitmemişti
Niçin hala burada duruyordu?"Gümüş?" Sert sesi odamın duvarlarında yankılandı. Bakışlarım bakışlarına uğradığın da içimde yeniden o tanıdık hissin yankılandığını hissettim.
Ne zaman geçecekti bu veba
"Ben..."
"Sen"
"Böyle olmasını istemedim" derken ayağa kalktım ve başımı kaldırıp ona bakmaya başladım. "Bu yaptığın çok yanlıştı. Bunu neden yaptın Mert'e neden vurdun" dediğim de kendime engel olamadım. Çok sinirliydim ona. Tüm mahallesi görmüştü olanları ve yine konuşulacak konu bulmuşlardı.
"Senin elini tutuyordu" deyip kestirip attı hemen. Bu kadar basit miydi? "O benim arkadaşım" dediğim de elime uzandı ve tuttuğun da buna engel olamadım. O benim arkadaşım olsa da kendiliğimden ona elimi vermemiştim aksine o tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Matemi
RandomMahkûm bir aşkın matemi "Sen bilir misin ki içimden geçen Sergüzeşt, ruhumun Medceziridir." Gözlerim tozlu rafların arasında ona kaydı. Parmakları arasında tuttuğu kitabın sayfalarında gezen eli aheste aheste yavaşladı. Düşündüğü şey mi onu acelesin...