Tenime nüfus eden o sirayet tüm hücrelerime yayılıyordu. İçime sürülen bu kifayetsiz acı tüm bedenimde büyük bir hasar ilan etmişti.
O gece geçmek bilmeyen karanlığın evin her tarafına dolmasıyla umutsuz bir çare idi. Zaman diliminin farkı bile yetecek bir gayretle ilerlemiyor aksine yavaş ilerleyip bana meydan okuyordu.
Koca evde bir başına kalan bir viraneyi andıran da işte bendim. Yıkılmış bir viraneydim. İçim soğumuş kül olmuştum.Çatısı çökmüş ve göçük altında kalmıştım. Sessizce ve kimsesizce dökülen yaşlarımı dindirecek bir insanın bile olmaması can yakıcıydı.
Olsa da acım diner miydi?
Kati suretle asla!
Yılma bir bayırı çıkan arabanın içinde yığılmıştım. Eceli gelmiş ama içinden bir türlü çıkamayan o canı taşıyan da bendim. İnsanın hayalleri yıkılır ama yeniden hayal kurup onunda üstesinden gelirdi ya hani. Benim artık kuracağım bir hayalim bile olmayacaktı. Sessizce ve kimsesizce haykırdığım yitik hal beni boynu bükük bırakıyordu.
Ölüme can dayanmıyordu.
Anılarla yaşamak beni çılgına çevireceği aşikardı. Çünkü beni yaralayan en yegane güçlü bir silahtan ibretti..
"İki kaşık al yavrum" bir el bana uzandığında onu itmedim çünkü o gücü bile kendimde bulamıyordum. Derin nefes seslerimi işittim.
O gün Babaannemin odasında bir çare bulmak umuduyla yattım. Her yerde onun anıları dolaşıyordu.
Yatağım üstüne işlediği yatak örtüsünde dahi. O yoktu lakin varlığın da yaptığı tüm hatıralar yüzüme çarpıyordu.
Nefessiz miydim?
Nefes alıyor muydum sahi?
İnsan acı çekerken aldığı nefesi bile hissetmiyordu. Babaannem o kara toprağın dibinde yatarken ben nasıl nefes alabilirdim. Bu gün o ayazda onu kara toprağa teslim etmiştim. Onu o ıssız yere bırakmıştım.
Tıpkı ağabeyimi bıraktığım gibi.
Annemi babamı da dahil.
Cenin pozisyonunda duran bedenimin nerede olduğunun bir önemi yoktu çünkü aklım çok farklı yerdeydi. Ölümüm kendi elimden olacak korkusu bile taşımayan bir çareyi andıran halsizliğim vardı. Onu yapacak cesaretim değil de halim bile yoktu. Bir el beni kaldırmak için hareket yaptığında da kalkamadım çünkü acı bedenime çökmüştü.
"Mert bir hekim çağır evladım baksana kızcaz elden ayaktan bitap düştü." Mert'in derin nefesleri kulaklarıma doldu. "Sakin ol anne sen içeri geç ben onunla konuşurum"
"Yapayalnız kaldı kızcaz hali vahim valla" Nilgün teyzenin sesi kulaklarıma doldu. Öksüz ve yetim kalmış birine acıyordu belli ki.
"Vah ki ne vah"
Kısa bir an içinde kapının kapanma sesi doldu. Gözlerim yavaşça açıldığında karanlık odanın varlığını sona erdiren o ince ışık oldu.
"Gümüş"
Mert'in sesi kulaklarıma dolduğunda bir tepki vermedim. Yattığım karyolanın kenarına oturdu. Gözlerimiz kesiştiğin de derin bir nefesi dudaklarindan içeriye aldı.
"Çok acılar yaşadın biliyorum seni anlıyorum demeyi isterdim lakin ben henüz yakınımı kaybetmedim."
Kelimeleri onun canını mı acıtıyordu da sesinde bir titreme oluşmuştu. Yoksa benim yaşadığım acılar mı ona fazla gelmişti. Oysa ben yaşıyordum o ise hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Matemi
RandomMahkûm bir aşkın matemi "Sen bilir misin ki içimden geçen Sergüzeşt, ruhumun Medceziridir." Gözlerim tozlu rafların arasında ona kaydı. Parmakları arasında tuttuğu kitabın sayfalarında gezen eli aheste aheste yavaşladı. Düşündüğü şey mi onu acelesin...