9. Bölüm

3 0 0
                                    

Sabah öğreneceğim son gerçeği de öğrenip bu hapishaneden çıkacağım umuduyla dört döndüm odada. Zaman geçmek bilmiyor bir türlü haber gelmiyordu. Gözüm hep kapının paravanındaydı.

Sonra beklemediğim bir şey oldu. Bir kilit sesi duydum. Sonra bir kilit sesi daha ve en sonunda benim odamın kapısı açıldı. İçeri Burak girdi. Hafızamı zorladım ve o an hatırladım. Burak benim lise son sınıftaki beden eğitimi öğretmenimdi. Belli ki benden yaşça büyük olduğu için okulunu bitirmiş ve benim okuluma girmişti fakat lise son sınıfta beden dersimiz sıklıkla olmadığı için onunla iletişimim olmamıştı.  Neyse ki bunu fazla önemsemedim. Öğretmenim olması beni kaçırmasına sebep değildi çünkü.
Çıkmak için kapıya yönelmeye kalktım kollarımdan tuttu. Gözümün içine baktı.
"Tanımadın mı beni? Hani okulda..."
"Tanımadım. Çocukken görmüştüm bir kere o kadar. Gerisi yok. Çekil önümden!" Evet yalan söylüyordum. Aslında onun kim oldugunu tamamen anlamıştım ama şu an bunu konuşup zaman kaybetmenin bir mantığı yoktu. 
"Sakin ol. Zaten çıkacaksın söyledim sana. Anlatacaklarım var sadece."
"Anlat artık ne anlatacaksan. Çıkmak istiyorum buradan!"
"Anlatacağım ve buradan koşarak özgürlüğüne gideceksin. Buna emin ol ve yatağına otur lütfen."
"Nasıl güveneceğim sana?" dedim alacağım cevaptan korka korka. Elimi tuttu. Avucumu açtı. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Korkudan, tedirginliktendi. Emindim.
Elinde bulunan üç anahtarı da avucuma bıraktı.
"Anahtarlar sen de. Vereceğim bilgi de ben de. Dinleyecek misin artık beni?" Yalan değildi. Merak etmiştim söyleyeceklerini. Ona elimle odanın kapısına uzak olan köşesine geçmesini işaret ettim. Anladı ve hiç ikiletmeden oraya geçti. Ben de kapının eşiğinde durdum. Ona güvenmediğimi belli etmek ve ne öğreneceksem öğrenip çıkıp gitmek istiyordum.
"Anlat artık!"dedim bir hışımla. Başını salladı ve başladı anlatmaya.
"Üvey baban seni öldürmek istiyor. Öz babandan annene kalan miras için." Durdum. Ne anlatıyordu bu manyak! Bu saçmalığa katlanamazdım. Arkamı döndüm tam odadan çıkacakken kolumu tuttu arkamdan. Bir hışımla: "bırak kolumu manyak herif!" diye bağırdım. Bırakmayacağını anlayınca sağ ayağımla karın boşluğuna tekme attım. Devrilmedi ama kolumu gevşetti. Sonra bir tekmede bacağına attım. Beni tamamen bıraktığımda önümdeki koridorda koşmaya başladım. Önüme bir kapı daha çıktı, sonra bir kapı daha... Şansıma kapıları kilitlememişti. En sonunda bir merdiven çıktı karşıma. Merdivenlerden yukarı çıktığımda tahta bir kapı karşıladı beni. Kapıyı tüm gücümle ittiğimde ise gördüğüm manzara şaşırtıcıydı. Bir köşkün içerisindeydik. Ben bu köşkün bodrumunda günlerce kapalı kalmıştım. Hem de öğretmenim tarafından.
Ben şaşkınlığımı bir kenara atarken arkamdan gelen adım seslerini duydum. Hemen bulunduğum odadan çıktım ve başka odalara koştum. Kurtuluş bu kadar yakınken vazgeçemezdim.
Başka bir odaya girdiğimde bir dolap gördüm. Biraz eski bir dolaba benziyordu ama iş görürdü. Dolabın içine girdim ve dolabın kapaklarını kapattım. O sırada bir şey fark ettim. Dolabın içinde bir tahta parçası vardı ve anladığım kadarıyla dolaptan sökülmüştü. Bu benim işimi görür diye düşündüm içimden ve avımı beklemeye başladım. Sonra o tanıdık ses geldi kulağıma.
"Marina o adam hakkında söylediklerim doğru. İzin ver ispat edeyim. Sonra nereye istersen oraya git."
Burak benim girdigim odaya girmiş beni arıyordu. Sonra odanın penceresine gitti. Dışarıya çıkmış olma ihtimalime karşı etrafı kolaçan ediyordu.
Dolabın kapaklarını sessizce açtım ve saniyeler içerisinde kendimden hiç beklemediğim o şeyi yaptım. Dolapta bulduğum tahta parçasını onun kafasına geçirdim. Gözlerimin önünde yere yıkılışını izledim. Sonra gözüme elindeki telefon çarptı. Telefonla aileme haber verebilir kendimi kurtarabilirdim. Telefonu alıp odadan çıktım. Köşkün ana kapısını aradım. Neyseki dakikalar içinde buldum ve sokağa çıktım.
Her ne kadar günler sonra sokağa ilk kez çıktığım için kendimi kötü hissetsem de kaçmaya devam ettim. Şimdi duramazdım. Burak her an ayılabilirdi ve bu riski göze alamazdım.
Dakikalarca koştuktan sonra terkedilmiş olduğunu umduğum bir ev gözüme çarptı ve hemen evin bahçesine girdim. İlk başta geldiğim sokağa baktım. Arkamdan gelen kimse yoktu. Biraz olsun rahatlamıştım.
Tekrardan eve baktığımda ise içeride biri olup olmadığını merak ettim ve kapıyı çaldım. Uzun bir süre kapının önünde olmama rağmen kimse gelmemişti. Demek ki ev boştu. Evin kırık olan camlarından birinin camını iyice kırdım ve ordan içeriye atladım. Birinin beni görebilme ihtimalini karşı etrafı tekrardan kolaçan ettim ve kimseyi göremedim. Elimdeki telefonu açtığımda ise bir kilidinin olmadığını gördüm. Açıkçası bu beni şaşırtmıştı ama çok da üzerinde durmadım. Ekranı açtım. Evimi aramak için numara yazma gibi bir umudum vardı fakat ekranda bir video gördüm. Videodaki kişi üvey babam Serhattı ve çekilen video mezun olduğum lisenin tuvaletinde çekilmişti. Yani Burak'ın öğretmen olduğu benim ise öğrenci olduğum o liseden...
Videoyu açtığımda ise duyduğum tek ses maalesef ki Serhat'ın sesiydi.
"Kızı öldürmeyi beceremediniz gitti!" diyordu o ses. Adamlarını beni öldüremedikleri için azarlıyordu hem de benim okulumda. Sonra video devam etti.
"Başımıza kalacak ve biz en sonunda beş kuruşsuz kalacağız aptal herifler!"
Maalesef ama maalesef Burak yani öğretmenim olacak o herif yine haklı çıkmıştı. Babam yerine koyduğum adam beni tek kalemde silecek kadar gözünü karartmıştı.
Ve benim yanım da sadece öğretmenim vardı. İyi veya kötü.
Kendimi toparlamaya çalışarak ayağa kalktım. Gözyaşlarıma hakim olamasam da yürümeye çalıştım. Sonra başımın döndüğünü hissettim. Umursamadım. Yürümeye devam ettim evin içinde. Ne yaptığımı bilmeden. Sonra bir kapının koluna tutundum. Nefes alamıyordum. Ayakta duracak halimin olmadığının farkındaydım. Ve lanet olsun ki burnum da kanamaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayacağımı anlamam çok uzun sürmemişti. Kendimi yere, bu terk edilmiş evin ortasına bırakıvermiştim. Öğretmenimin beni yine bulacağından habersiz öylece kendimden geçmiştim. Masum bir prenses gibi. Son kez. 

Marina'nın UyanışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin