♔︎ 21

46 4 0
                                    

(Burayı iki şarkıyı dinleyerek yazdım. İlki;
Stray Kids- Silent Cry
Bu şarkının melodisinin etkisinde kalıp defalarca dinledim gerçekten çok iyi.
İkincisi;
Stray Kids- Charmer
Bir kaç gündür de bu şarkıya taktığım için 1-2 kez dinledim.
İsterseniz sizde okurken dinleyebilirsinizzz.<3)

"Hanımefendi!"
Duyduğu tok sesle başını o yana dönen Leydi Han-na, bir adam görmüştü ilerisinde. Yüzü tanıdık gelmişti, yanına yaklaştı ve onunla karşı karşıya geldiğinde nutku tutuldu.
"Leydi Han-na?"
"Lord Bang Chan?"

~

Hanna acıyla kalkıp ilerlemeye çalışmıştı. Ormana girdiği ve gözlerden kaybolmaya başladığı sırada Bang Chan ilaçları mağaraya götürüyordu.
Han-na daha fazla ilerleyemedi ve bir ağacın dibinde düşüp kaldı. Yaşlı bir kadın onu farkedene kadar öleceğini düşünmüştü..

Kadın geldi ve yaşayıp yaşamadığını kontrol ettiğinde nefes aldığını gördü. Bu sayede onu kendi köyüne götürüp tedavi ettirdi.

Han-na tanımadığı bir evde uyanmıştı, gözlerini açtığında burnuna sıcak bir çorba kokusu gelmişti. Olduğu yerde oturdu ve  kaşlarını çatarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. O anlamaya çalışırken kadın çoktan içeri girmiş ve yanına oturmuştu. Kadın kiloluydu ve poğaça gibi yanakları vardı, bu onu oldukça sempatik gösteriyordu. Sesi de kendisi kadar tatlıydı.
"Acıkacağını düşündüm, çorba yapıyorum."
"Siz...kimsiniz?"
"Seni öyle görünce ölmeni göze alamadım. Çok şey yaşamışsındır, biraz dinlen."
"Gitmem lazım."
İnat eden Han-na'nın kolundan tutan kadın, başının ona doğru dönmesini ve sert bakışlarını ona çevirmesini sağlamıştı.
"Çok keskin bakıyorsun. Ölümle burun burunayken öyle değildin ama!"
"Bakın, hanımefendi. Benim gitmem lazım buradan-"
"Hiçbiryere gitmeyeceksin. İyileşene kadar seni bırakmayacağım."
Şaşıran Leydi gülerek ona tekrar sert bir şekilde baktı.
"Bana neden iyi davranıyorsunuz?"
"Sana baktıkça karşımda küçük yaşta ölen kızımı görüyor gibiyim! Senin de ölmeni istemedim, bir süre benim himayem altında kal. Sonra istediğin gibi gidebilirsin."
"Ne?"
Birşey diyemeyen Han-na sadece kadının yüzüne bakıyordu. Kadın sanki sır verecekmiş gibi ona adını sordu.
"Leydi Han-na"
"Leydi mi? O senin takma adın mı, bana tam ismini söyle. Çekinme"
"Soyum kraliyetten olduğu için bana Leydi deniyor. Tam ismim duyduğun üzere Leydi Han-na."
"Kraliyet mı? Oldukça özel olmalısın!"
"Hiç de özel değil."
"Kraliyet soyundan olmak önemlidir."
Kadın ocağa gidip çorbayı tabağa koyarken bir yandan da konuşuyordu.
"Bizim gibi köylülerin yapabileceği hiçbirşey yok. Eğer kraliyet soyundan olursan, seni saraya alırlar ve Kralın yanında olursun. Her zaman emin ellerde..Bende kızımı orada kaybetmiştim!"
"Kızına..ne oldu?"
"O da senin gibi bir savaşçıydı. Kralın yanında çalışırdı, aslında daha küçüktü. Fakat Kral onu sarayına almıştı, bende çok sevinmiştim. Ama savaşlar için kızımı rehin verdiler ve ondan haber alamadım. Sonrasında onu kurtardıklarını ve Kralın yanında sadık bir şekilde kaldığını söyleyen dedikodular çıkmıştı. Tabi bunlara inanmak istesem de hala yanımda değil. Büyük ihtimal o yerlerde küçük bedeni dayanamayıp can verdi.."
"Kral kimdi?"
"Kral Park Min-sung'du o zamanlar. Sonrasında kendisinin krallığı yıkılıp yerine Kral Changbin geldi. O zamandan bu yana çok yaşlandım."
Leydi Han-na şaşkınlık içerisindeydi. Onun kızıyla kendisinin kaderi çok uyuşuyordu, annesi olabilir miydi?
Eğer olsaydı annesinin anlattığı gibi olmazdı. O küçükken bir krallıkta hapsolmuştu ancak Kral Changbin onu kurtarmıştı. O da ona sadık kalacağına söz vermişti..
Gözleri dolan Leydi Han-na bunu belli etmemeye çalıştı.
"Kızınızın ismi neydi?"
"Onun ismi Kim Mi-Cha idi"
Kendi ismini duymayan Leydi rahatlamıştı, peki onun kaderiyle kızının kaderi nasıl birleşebilirdi?
"Kızınızın tanıdığı bir arkadaşı var mıydı?"
"Evet! İkisi birbirlerinin isimlerini bilmeseler bile çok iyi anlaşırlardı. Kızımın arkadaşının ailesi olmadığı için birsüre ben bakmıştım ve bana anne demişti. Şuan ne yaptığını bilmiyorum, çünkü onu da Mi-Cha gibi küçükken ortadan kaybettim. Birden görünmez oldu sanki, ama Jang Han-na'yı çok iyi yetiştirdiğimi düşünüyorum. Sürekli kılıçla deneme yapardı, yanıma gelip ileride lider olacağından ve düşmanlarını öldüreceğinden bahsederdi bana! Ne şirin kız..."
"Ne?"
Kendi ismini duymasıyla şaşıran Leydi'nin gözlerinden yaşlar akıp gitmeye başlamışken şaşkınlık içerisindeydi.
Evet, o kaybolmuştu küçükken fakat Nora'nın gerçek kızı değildi.
Boğazında ki yumruyu yutmaya çalışarak zor da olsa kadına ismini sordu.
"Hanımefendi isminiz neydi?"
"Nora! Sadece Nora."
Leydi yaşadığı tüm küçüklüğü gözünün önüne getirdi, ona annelik yapan kadını hatırladı.
Nora kaseyi onun yanına getirmişti ve önündeki küçük masaya koymuştu.
"Bayan Nora, size anne diyebilir miyim?"
Kadının karşısında zorla sessiz gözyaşları döken Leydi Han-na'nın teklifi onu şaşırtmıştı.
"Sana annelik yapmamı mı istiyorsun?"
Üvey annesinin herşeyi bilmesini istemiyordu, yoksa herşeyi soracaktı ve yarası deşilecekti. Onun kızıyla olan görüşmesini merak edecek, bilgi alamadığı için üzülecekti. Bu işten yalan söyleyerek ve kimsenin kalbini kırmadan sıyrılmak istiyordu.
"Yakın zamanda annemi kaybettim. Benim sizin kızınıza benzemem gibi sizde benim anneme benziyorsunuz. Şuan gidecek biryerim yok."
Kızın dediğine tepki vermeyen kadının tepkisinden korkan Han-na, iki dakika sonra kendini onun şefkatli kollarının arasında buldu.
"Bu yaşıma kadar kızımı arıyordum ve sanırım şimdi öldüğünden eminim. Benim kızım olabilirsin."
"Şimdi sana anne mi demem gerekiyor?"
Nora kırışık eliyle kızın yüzündeki gözyaşlarını sildi.
"Evet, kızım."

***

"Buraya gelme amacın neydi peki?"
"Bir tüccarla yapacak işim vardı. Onu halletmek için gelmiştim, Felix ve Hyunjin'e ne oldu?"
"Hyunjin en yüksek mertebede Prens ve Felix ile sevgililer. Ben Kral oldum, şehir sandığımdan iyi gidiyor."
"Ne çok değişmiş herşey.."
"Seni aradık ama bulamayınca biryerde kalıp öldüğünü sandık."
"Sana bir teklifim var Leydi Han-na"
Yıllar Leydi Han-na'nın üstünden geçmiş, resmen onu yaşlandırmıştı. Kralının yanında çok güçlü olan kadın birden çökmüştü.
"Bir çete kurmayı ve çete lideri olmak ister miydin? Bu sefer Kral olan ben için."
Bang Chan'ın dediği şeye şaşıran Leydi Han-na'nın gözleri dolmuştu.
"Şehirin işleyişini değiştirmek istediğini sanıyordum."
"Öyle istiyorum. Sadece önceki çete gibi masum insanların canını yakmamak, suçlu kişileri dinlemeden cezalandırmamak ve diğer şehirlere zarar vermemek..
Eğer böyle bir işe atanırsan resmi olarak suçlu olan kişileri yakalayıp adaleti sağlayacaksınız. Herkesi kılıçtan geçirmeyeceksiniz Han-na."
Leydi eskiden yaptığı tüm katliamlar için üzgündü, hepsi teker teker gözlerinin önünden geçti. Ona emredilmesi sonucunda gerekeni yaptığı şeyleri..
"Duygu taşımak istiyor musun Han-na?"
Leydi Han-na kısa bir şaşkınlığın ardından gülerek yüzünü Kral'a döndü ve gözlerindeki yaşları silerek konuştu.
"Benim doğamda bu var zaten Kral. Keskin kılıcımın dokusunu özlemiştim.."

Devam edecek...

(Leydi Han-na'yı eskisi gibi görmenin nostalji ve duygu katacağını düşündüm!

Onu yine kılıcıyla görmek güzel olacak gibi geliyor.
Hikayedeki herkesin karakterini yerine koyduğumuz zaman işte o zaman gerçek sona ulaşacağız.)

Fighting!!!

~Kral'ın Kayıp Oğlu~ {Hyunlix- BxB}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin