♔︎ 5

96 8 0
                                    

"Seni koruyacağım, oğlum"

***

Felix kılıcını tutmuş ve elini yumruk yapmıştı..

Hızlıca olduğu yerden ayrılarak bütün şehiri aramaya koyuldu. Sarayı, Hanları, pazarı...

En sonunda aramadığı bir yer vardı, oralara misafirler gelirdi. Kararlılıkla ve sinirle bu işi bitireceğine söz vererek oraya doğru gidiyordu. Ses tellerinden kalın bir ses çıkıyor, yeri göğü inletmeye yetiyordu..
"Hwang Hyunjin!!"
"Bittin sen..."
Hızlıca kılıcını kınından çıkartırken pasparlak kılıcından çıkan ses duyulur şekildeydi. İçeri girdi ve birilerini bulamayınca hızla bütün evleri gezdi.
Odalarda kalan insanlar ne olduğunu anlamamışlardı ve karşılarında bu kılıcı hazır duran küçük prensle karşılaştıklarında korkmuşlardı.
Son bir ev kalmıştı, evin kapısını gürültüyle açan Lee Felix kimseyi bulamayınca sinirlenmişti..
"Bu kılıç kana bulanacak!..."
Arkasını dönüp giderken yine aynı gürültüyle kapıyı kapattı ve hışımla gözlerden kayboldu...

***

Lee Felix saraya dönerken yüzünü tanıdığı bir kadınla karşılaştı ve gülerek yanına geldi. Kadın kulağına yaklaştı ve dikkat çekmemek için özen gösterdi..
"Teşekkür ederim Nayeon.."
Prens bu kelimeleri sarfettikten hemen sonra sarayın tersine çıkan yola saptı ve atını da alarak hızlıca onu çağırdıkları yere gitti.

Genç Prens'in duyguları babasına karşı nötrdü. Zamanında o da birsürü kötülük yapmıştı ama babası olduğu için ona söyleyecek tek kelimesi yoktu.

20 yıl önce

Babası yeni doğan oğlunu tahtında otururken kucağına aldı. Yüzüne naiflikle baktı küçük bebeğin.

Bebeği okşarken onu arkadaki ebe'ye verdiğinde ebe'nin gözlerinden tane tane yaşlar düşüyordu. Muhafızlar başları eğik, kurallarına uymak için yüzlerini tepkisiz tutmaya özenseler de uzuldukleri belliydi.
Kral Lee Min giderken oğlunun kulaklarına son birşey fısıldamıştı.
"Sen Prens olarak doğdun, baban dışında herkesten üstünsün. Annenden bile..."

Herkesin olduğu avluda kılıcını çıkartarak duygusuz bir yüzle karısının doğum yaptığı odaya hızla ilerledi. Giderken bir kadın ayağına kapanarak ona engel olmak istedi..
"Lütfen kralım! Yapmayın!.."
Yüzü kıpkırmızı olmuş ve gözyaşları döken bu kadını dikkate almayan kral ona tekme atarak bacağından kurtulmasını sağlamıştı. Arkasını döndü ve oradaki bütün askerlerine, kisaenglere haykırdı.
"Benim emirlerime itaatsizlik yapacak olursa, bu saraydan ölüsü çıkar. Bu saraya girmek cesaret işidir, bunu yapmadan önce iki kez düşünün.."

Kadının doğum yaptığı odaya hışımla girdi ve yerde kanlar içinde dinlenen anneyi gördü.
Anne, kralın geldiğine mutlu olup oturmaya çalıştı ve mutluluktan döktüğü gözyaşlarıyla ona baktı.
"Bir oğlumuz oldu kralım.."
Kadın henüz oğlunun kokusuna doyamazken, güldüğündeki sevincini kralın elindeki kılıcı görmesiyle kaybetti.

Küçük prensi kucağında tutup pışpışlayan ebe ve diğer tüm askerler, tahta ve bezden yapılmış oda kapısının önüne büyükçe bir kan lekesinin sıçramasına şahit olduklarında yürekleri hopladı.
Kapı yavaşça aralandığında kralın elindeki katana kana bulanmıştı ve yüzüne de kan sıçramıştı.

Orada bulunan kadınlar gözlerinden yaşlar akıtırken kral elindeki kanlı kılıcı askerine verdi ve oradan ayrılmadan önce şunları söyleyip gitti.
"Kraliçe'yi alın.."
Bütün kadınlar artık hüngür hüngür ağlarken askerlerin yüzünden küçük damlalar akıyordu.
Ebe'nin elindeki küçük bebek ağlamaya başlamıştı, kim ne yapsa susturamıyordu..
Onu annesinin yanına götürmek isteyen iki asker ve ebe, ebe önde askerler arkasında olacak şekilde odaya girdiler.

Onları karşılayan cani manzaraya karşı ebe olan kadının gözleri açılmıştı..
Bebeği gidip gözlerini kapatmış olan annesinin koynuna koyduğunda prens Lee yatışmış ve uyumaya başlamıştı.

Bir sedir getirerek annesinin ölü ve buz gibi bedenini yerleştirdiklerinde bütün vücudunun örtülmesiyle Kraliçe
artık sarayın bir üyesi değildi. Geriye sadece yüzü nur gibi parlayan bir oğlan bırakmıştı..

Lee Felix babasının yanına geldiğinde saygıyla önüne eğildi ve onun konuşmasını bekledi.
"Biliyorsun oğlum, annenin trajedik ölümüyle hepimiz çok üzüldük."
"Evet.. öyle."
"Senin bu aralar karşımızdaki küçük köyle ilgilendiğini duydum."
"Oraya mal almak için gitmiştim sadece!"
"Bu olayın sadece bir alım satım olmadığını çok iyi biliyorum. Babana yalan söylerken iki kez düşün ve ne olduğunu anlat!"
Felix Büyük lordun ona karşı böyle konuşmasıyla endişelenmişti.
"Baba, eğer Kral gelmeseydi ve sende Krallıktan atılıp lord olmasaydın-"
"Bu konular hakkında kimsenin laf sahibi olamayacağını söylemiştim. Artık kral değilsem bile bana uymak zorundasın küçük prens!"
Lordunun bu inadından nefret eden Felix her ne olsa da ona karşı gelemeyeceğini biliyordu. İstemese de sadece eğilip özür dilemekle meşgul oldu..
"Özür dilerim lordum.."

Devam edecek...

~Kral'ın Kayıp Oğlu~ {Hyunlix- BxB}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin