♔︎ 3

142 10 2
                                    

"Konuş!"
"Ne istiyorsun ve...kimsin?"
"Bunu benim sana sormam lazım?"
Felix çok ses çıkartmadan adamın yanına daha çok yaklaştı ve parlayan kılıcını sakince boynuna yerleştirdi.
"Sorduklarımı teker teker cevaplaman lazım."
"Öncelikle, nereden geliyorsun?"
"Nereden geleceğim? Köyümden."
"Neden bizim halkımızı öldürdünüz?"
"Biz kimseyi öldürmedik?"
Felix'in canı sıkılmıştı, kılıcı adamın boynuna daha çok dayamasıyla adamın ağzından küçük bir inleme çıktı.
"Öldürdünüz, bilmiyormuş gibi yapma. Peki, babama saldırmaya nasıl cüret edersiniz?"
"Hıh, ben senin babanı tanımıyorum bile."
"Bana bak, bir şekilde bizim yaşadığımız yere gelip birisiyle savaşmanı açıklaman gerekiyor."
"Onu diyorsan..."
Adam bir anlığına sustu ve yutkundu. Sonra Felix'in gözlerinin içine bakarak herşeyi anlatmaya başladı.
"Bak, bizim köyümüzle ne ilginiz var bilmiyorum. Hatırladığım tek şey, küçükken köydeki bütün insanlarımızın sizin gibilerin üstüne saldırdıkları. Fazlasıyla kan akmıştı, ben babamı arıyordum o karmaşada. Babam fakir birisiydi, yani kendimize yetiyorduk. O çıkan savaşta onu kaybettim, birdaha da bulamadım. Benden bir bilgi alamazsın, ben sadece tüccarlar için çalışıyorum. Olaylarla bir alakam yok, en son beni birisini öldürmem için görevlendirmişlerdi. O yüzden geldim sizin şehirinize, aslına bakarsan arkamdan bizim köyümüzde yaşayan birisi geliyormuş. Bu şekilde tuzağa düşeceğimi nerden bilebilirdim ki?"
Adamın anlattığı şeyler yüzünden Felix iyice sinirlenmişti.
"Kimi öldürmeyi planlıyordun?"
"Resimdeki bu ihtiyarı. Bana öyle söylendi."
Arkasından bir resim çıkardı ve bunu karşısındaki adama verdi. Felix resimi görünce sessizce söylenmişti..
"İyide bu adam... ölmüştü?"
"Artık anlamışsındır! Aradığın şeyler benim gibi sıradan birisinde yok. Üstelik şu askerlerine söyle de bıraksınlar beni."
"Sabırsızsın, sabaha kadar beklemen gerekecek serseri herif."
Felix kılıcını indirdi ve böyle boş birşey için zaman harcadığına üzüldü. Gidecekken adam arkasından bağırıyordu.
"Hey! Serseri mi?-"

Peki onlara bu savaşı açanlar kimlerdi? Halkın bununla ilgisi olup olmadığını merak ediyordu..

~

Hwang Hyunjin serbest kalmıştı. Felix girdiği kafesten çıkabilmiş ve günlük işlerine geri dönebilmişti.

Kıyafetlerini giyindi, yüzünü de gizleyerek herkesi bilemeyeceği biryere doğru yola çıktı. Vardığında biraz bekledi fakat karşısında tamamen siyah hanbok giymiş ve erkek kılığına girmiş bir kadın belirdi.
"Ne oldu?"
"Dün serbest bırakılan Hwang Hyunjin, onu yakından takip etmeni istiyorum."
"Destek alayım mı?"
"Hayır, birliği şimdi çağırmanın sırası değil. Bunu tek başına yapıp bana bilgi getirmelisin, Hirai Momo."
"Tamamdır, Prensim."

Lee Felix, Hwang Hyunjin hakkında bilgi toplayacaktı. Neyin nesi olduğunu anlamak ve yaşadığı şehir ile alakasını öğrenmek istiyordu.

~

Hwang Hyunjin Usta'nın yanında çalışırken Usta'nın çok da memnun olmuş bir yüz ifadesi yoktu. Hyunjin ter içinde kalmıştı ve işi bittiğinde Usta'nın yanına gidip ücretin ne kadar olacağını sordu.
"Ücret falan yok!"
"Usta, nasıl yani? Sen yapma bari"
"Yok dedim ya! Git işine. Bulaştırma beni kendi belana."
"Ya Usta ben birşey yapmadım! Daha nasıl kanıtlayacağım birisini öldürmediğimi"
"Bütün köy senden biliyor oğlum, git işte!"
Hyunjin önlüğünü sinirle çıkarttı ve hızlıca köyden uzaklaştı. Hirai Momo onu arkasından izliyordu.. üstünde kırmızı bir hanbuk, ve yüzünde bir peçe ile..

Hyunjin rahatlamak için gittiği şelalenin yanına geldiğinde bağdaş kurarak oturdu ve öylece suyun akışını izledi. Bir süre sonra yanına pembe hanbok giymiş, ve saçlarını çubuk yardımıyla topuz yapmış bir kadın geldi.
Yanına oturdu ve gözlerini şelaleden ayırmadan konuşmaya başladı.
"Köylü neden seni sevmiyor?"
"Birisini öldürdüğümü düşünüyorlar."
"Efendim, siz nereden kimi öldürmüş olabilirsiniz ki?"
"Sorun da o işte, hiçbiryerden kimseyi öldürmedim. Babam kaybolduktan sonra köylü beni sahiplenmek istemediği için bu tür şeyler hep benim üstüme kalır genelde. Alıştım sanırım"
"Size yardımcı olabilir miyim?"
"Nasıl?"
"Bana savaşı anlatabilir misiniz? Neden olduğunu.."
"Bilmiyorum, bu arada isminiz neydi?"
"İsmimin bir önemi yok efendim. Sadece yardım etmek istemiştim."
"Savaşın neyden kaynaklı olduğunu bilmiyorum. Bunların cevabını krala sorarsan öğrenirsin."
"Anladım."
Kız yerinden kalkıp yeşilliğin içinde kaybolurken Hyunjin de ondan birkaç dakika sonra kalktı ve köyün çıkışına geldi. Sebepsiz bir şekilde eşyalarını köy kapısının dışında bulmuştu, köyün içine girdiğinde herkesin ona tiksinerek baktığını gördü ve durumu kabullenerek eşyalarıyla en yakın şehire gitti...

Köyden kovulmuştu, bu yaşına kadar ona katlanmışlardı ama artık üzerinde çok iftira olduğu için kimse yanında bulunmak istemiyordu. Onlara kanıtlayacağına söz verdiği iki şey vardı.
Birincisi, karşı şehirden kimseyi öldürmediğiydi.
İkincisi ise, namusunu temizlemek amacı ile herhangi bir kadına sarkıntılık yapmadığıydı ve soyadıydı..

Biraz daha ilerlediğinde karşısına çok gelişmemiş olan büyükçe bir yer çıktı, içeri girdi ve insan dolu pazarla, elleri eşya dolu bir şekilde tanıştı..

Devam edecek...

Hikayeyi paylaşırsanız çok sevinirim, öyle olunca
yazma isteği geliyor😅.
<3

<3

<3

~Kral'ın Kayıp Oğlu~ {Hyunlix- BxB}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin