11

85 12 7
                                    

İzlim'in ağzından*

"Ee bu bana büyük geldi." Oturma odasına girip camdan dışarıyı izleyen Demran'a üzerimdekinin eteklerini tutarak söylendim.

Bana döndüğünde, üzerime kısa bir bakış attı. "İstersen eşofmanda verebilirim ama onlar daha büyük olur gibi sana."

"Yok yok. İyiyim ben böyle tamam." Koltuklardan birine oturduğumda ayaklarımı altıma toplamıştım.

"Kahve ister misin?" Başımı iki yana sallayıp ona teşekkür ettim. Televizyonun kumandası için etrafa bakındığımda beni izliyordu. Ne yaptığımı anlamaya da çalışıyor olabilirdi gerçi.

"Televizyonun kumandasının üzerine oturmuş olabilirsin onu arıyorsan?" Başımı çevirip ona baktım. Altımda beni rahatsız eden bir varlık yoktu maalesef ama yine de yavaşça oturduğum yerde dikelip altıma baktım. Cidden üzerine oturmuştum.

Tavuk musun sen İzlim ya?

Kendi iç sesime yanıt vermeden kumandayı alıp Demran'a gülümsedim. "Üzerine oturmuşum evet." Fısıldayışıma hafif gülümseyerek yanıt verdiğinde ona ait olan telefon masanın üzerinde titreşmeye başlamıştı.

"Sen rahatına bak olur mu? Bir çay koyayım ben de kahve yerine içeriz."

"Kahve yerine çay mı tercih ediyorsun genelde?" Telefonu açmasına engel olan sorumla birlikte bana gülümsedi. "Uykumu açsın diye kahve tercih ederim çoğu zaman ama asıl olayım çay olmadan hayatımı yaşayamam doğrultusunda."

"Ha yani diyorsun ki Trabzon havası beni bu hale getirdi." Başını iki yana salladı. Telefon hala masanın üzerinde titreşim halindeydi. "Hayır. Az önce karşılaştığımız kişi Trabzon'lu, o alıştırdı. Genelde içecek olarak soğuk şeyler severim ama artık çay da kahve de var hayatımda." Kaşlarımı havaya kaldırıp o arabada bana yenge diyen kişinin ismini sordum.

"İsmi ne?"

"Berk Asaf."

"Öyle bir soyad mı var Trabzon da?" Başını iki yana salladı.

"Hayır iki ismi var."

"Ha öyle mi?" Kaşlarımı havaya kaldırıp başımı salladım. Bu tepkime gülümseyerek baktığında çocuğun soyadını sordum.

"Soyadı ne peki?"

"Seyhan."

"Sanki bu soyadı bir yerden hatırlıyorum ama..." kendi kendime fısıldayışıma yanıt vermedi. Hala titreşen telefonunu susturmak istermiş gibi alıp açtı ve karşı tarafa kibarca yanıt verdi.

Berk Asaf Seyhan. Neyse...

Hala elimde olan kumandayı televizyona doğrulttum. Açtığımda ise en sevdiğim programla karşı karşıya gelmiştim. Ne güzel geçiyordu tatilim.

Ne kadar süre geçtiğinin farkında bile değildim. Demran hala içerideydi. Program çoktan bitmiş sıkıcı reklamlar ard arda gösteriliyordu.

Televizyonun altında internetle göz göze geldiğimde gözlerim büyüdü. Kumandayı elime alıp YouTubea girdim. Şöyle bir önerilenlere baktım ilk önce sonra da dans etmek için şarkı aramaya başladım.

Şarkıyı sonunda açtığımda elinde çay tepsisi ve tostla giren Demran'a gözlerimi irice açıp baktım. Tostun kokusunun eve nasıl yayılmadığını, şu an nasıl buram buram geldiğini fark ettim.

Dizlerimin üzerinde doğruldum ve gözlerimi irice açıp ellerimi birbirine çarptım. Bir çocuk gibi görünüyor olabilirdim ama karnımın aç olduğunu fark ettiğimde ve birini bana yemek getirdiğini görünce böyle oluyordum.

Demran elindeki tepsiyi yavaşça orta masaya bıraktı. "Aç olduğunu düşündüm. Tost yaptım, umarım doyarsın."

"Görüyorum tost yaptığını ve tek bir şeyle doyan biriyim. Teşekkürler."

"Rica ederim İzlim."

"Sana abi demem gerekiyor ama demiyorum. Kızmıyor musun bu yüzden?"

"Neden kızayım? Senin kararın sonuçta." Çayından bir yudum aldı. Televizyona baktığında şarkının klibi kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Ben de televizyona baktığımda oynayan klibin BTS'in herhangi bir şarkısına ait olduğunu gördüm. Tekrar ona baktığımda çayını çoktan bitirdiğini görmüştüm.

"Neden kaşlarını çatmış izliyorsun?" Başını iki yana sallayarak bana baktı.

"Yeğenim de bu adamları çok seviyor. Sadece," tekrar televizyona bakıp kaşlarını çattı. "nasıl bu kadar sevilecek birileri anlamıyorum."

"Onlar küçük çocukların veya yetişkinlerin veyahut tüm herkesin kendilerini sevmesi gerektiğini, onların ne olursa olsun kendilerine sığınabileceklerini söylüyorlar."

"Böyle dans ederek mi yani?"

"Hayır, şarkılarında." Kaşlarını kaldırıp gülümsedi.

"Dans etmeyi sever misin?" Sorusuyla bana döndü. Ona tostumdan bir ısırık alarak başımı salladım.

"Bir gün yeğeninle tanıştırsana beni." Yeğeniyle tanışmak istediğimi dile getirdim. Bana gülümsedi. "Yalnız kalmak istiyordum bu gece, kimseyle konuşmadan."

"Neden?" İlk sorduğum soruma cevap vermedi. Belki de hala biraz yabancı olduğumdandı bu.

"Boş ver olur mu?"

"Canın sıkkınsa anlatabilirsin." Başını iki yana salladı. Onu anladım ve daha fazla bu konu üzerinde konuşmamak için sustum.

"Yeğeninle tanıştıracak mısın beni?"

"Tamam, tanıştıracağım." Ellerini iki yana açıp bu sefer sorumu yanıtladı. Tostumu çoktan bitirmiştim. Televizyonda yeni bir şarkı çalmaya başlamıştı.

"Hangi şarkılarını dinliyor?"

"Genelde Blackswan, Mic Drop ve adını unuttuğum onca şarkı işte."

"Sanırım ona bu dansların hepsini öğreteceğim." Gülümsedi. Onun gülümseyişiyle gülümsemem daha da genişledi.

"İyi bir dans öğretmeni olsun istiyordu. Şans ayağına kadar geldi desene." Kahkaha atarak başımı salladım.

"O zaman, ne zaman tanıştırıyorsun beni öğrencimle?"

"Buraya ne zaman taşınırlarsa o zaman tanışıyorsun." Onun cümlesi bittiğinde çalan kapı ona cevap vermememi istemiş gibiydi.

tatil/textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin