3

3.5K 499 163
                                    

habil kalk lan abartma

hueningkai: taehyunu gören oldu mu

yeonjun: nası gören oldu mu
derste degil misiniz

hueningkai: yıllar önceki savası isliyoduk derste
sinirlenip cekip gitti

soobin: normalde konu o savas oldugunda derse bile girmezdi

hueningkai: bosluguna geldi sanırım
of yüzü cok kötüydü
bulursanız bana haber verin

yeonjun: tamam
bakıcam her yere
siz de bulursanız haber verin

**

Yumruğunu sıktığı için tırnakları etine batıyordu ve bu canını yakıyor olsa da umursamadan yürümeye devam etti. Hızlanacabilecek olsa da yürümeyi ve rüzgarı yüzünde hissetmeyi istiyordu. Belki tokat gibi yüzüne çarpan rüzgar onu kendine getirebilirdi. Gözlerini gökyüzüne çevirdi. Mavi göğü görmek onu her zaman rahatlatıyordu. Gözlerini birkaç saniyeliğine yumdu ve sakinleşmeyi umdu. Ardından açtı ve etrafına baktı. Ayakları onu yine her zaman geldiği yere getirmişti. Bir ara burada yaşamaya başlamış gibiydi ancak en son gelişinin üzerinden iki hafta geçiyordu.

Eli çalılıkları aralamak için havalandığında ileriden gelen tatlı melodiyi duydu ve kaşları çatıldı. Buraya sadece o gelirdi ve daha önce kimseyle karşılaşmamıştı. Burası onun olmasa da onunmuş gibi sahiplendiği bir yerdi bu yüzden birilerinin burayı bulmuş oluşu rahatsız hissetmesine neden olurken sinirlendi. Çalılıkların arasından geçti ve taşlı yolda yürümeye başladı. Tatlı melodiye adım adım yaklaşıyordu. Kaşları sınırlarını zorlarmış gibi gittikçe çatılırken, yol bitti ve karşısında bağdaş kurmuş bir şekilde yerdeki taşlara oturmuş, şarkı söyleyen bedeni gördü.

Melodi anında kesildi ve görmeyi en son isteyeceği kişiyle göz göze geldi. "Ne işin var burada?" yumruklarını yine sıktı. Sınanmak için hiç iyi bir an değildi. "Büyü çalışıyorum görmüyor musun?" Büyü kelimesini duyar duymaz siniri katlandı ve gözünün kenarındaki damarlar belirginleşmeye başladı. Bu sırada Beomgyu kabul etmek istemese de karşısındaki manzara yüzünden korkmuştu. Taehyun ona bakarken, bakışlarını elinde tuttuğu eskimiş kahverengi kitaba çevirdi.

"Seni bana şaka olarak mı gönderdiler?" dedi kendini tutmaya çalışır gibi zorla konuşurken. Beomgyu kitabı kapatıp kucağına bıraktı. "Madem rahatsız oluyorsun gitsene, seninle uğraşmak zorunda değilim." Taehyun kahkaha attı. Öfkesi her halinden belli oluyordu ve hareketleri Beomgyu'yu ürkütmeye devam ediyordu. "Benim yerime gelip beni mi kovuyorsun?" Beomgyu'ya doğru bir adım attığında, Beomgyu oturuşunu bozmadan kendini bir adım geriye sürükledi.

"Korkuyorsun demek," gülüşü pis bir hal alırken bir adım daha attı. "Aferin öğreniyorsun demek."
"Aptalca bir şey yaparsan havaya uçururum seni." Beomgyu'nun söylediği şeye bir kez daha kahkaha attı ve gülüşü anında silinirken kan dondurucu ifadesiyle Beomgyu'ya doğru konuştu. "Gidiyor musun gitmiyor musun?"

Gitmek istese de karşısında korkak görünmek istemediği için yerinden bile kıpırdamadan dik bakışlarla Taehyun'a baktı. "Gitmiyorum."
"Taşlarım seni."
"Taşla bakalım nasıl taşlıyormuşsun?"

Aralarındaki iletişim komik bir hal almaya başlarken, Taehyun ciddi ciddi etrafına bakınmaya başladı. Ardından "Hah!" dedi ve biraz ötesinde gördüğü taşı alıp Beomgyu'ya fırlattı. Ancak Beomgyu elini savurdu ve taş mavi ışığın etrafını sarmasıyla havada asılı kaldı. Beomgyu'yu büyü yaparken ilk görüşü olduğundan şaşırdı. "Sen kaşındın." Yerinden kalktı ve Taehyun'a baktı. Ardından taşı büyüyle Taehyun'a geri yollarken, Taehyun ona gelen taşı görmesiyle eğildi ve taş arkasındaki ağaca çarpıp yere düştü.

tongue tied • taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin