Etrafa göz gezdirdiğimde herkes ağlayıp, yakınıyordu. Elbette bunlar timsah gözyaşlarıydı. Ailem hayattayken buradaki herkes onların arkasından konuşup iş çevirmişti.
"O da öldü."
Yanımada duran bedene çevirdim gözlerimi. Babamın ölmesine en sevinenlere biriydi, benim gibi.
"O da diğer şerefsizler gibi giti bu dünyadan."
Bu sefer gülerek söylediğinde ben de güldüm. Haklıydı, o bir şerefsizdi. Ne kadar benim babam olsa da canımı çok yakıştı, bu ölümü haketmişti.
"Çok dikkat çekiyorsunuz."
Küçük kardeşim de bize katıldığında babamın mezarının önünde durmuş ona bakıyorduk. Hepimizin aklından aynı şeyler geçiyordu.
Hyunjin'nin bedeninde yaktığı sigaralar, Ni-ki''ye uyguladığı şiddet ve baskı, beni taciz etmesi ve dövmesi, zorla evlendirmesi.... Bu ölümü hak ettiğini gösteriyordu. Kurtulmuştur artık ondan, acı yoktu, sinir krizleri yoktu, kavga da yoktu. Hala birbirimize karşı soğuk olsakta iyiydik.
"Buradan sonra ne yapacaksınız?"
Soruma sessiz kaldıklarında kollarını cimcirip bana cevap vermelerini bekledim.
"Ben kendi evime giderim ya da çocuklarla buluşuruz." dedi Hyunjin, esneyerek. Kafamı sallayıp Ni-ki'ye döndüm. Elleri cebinde mezar taşında yazan rakamlara bakıyordu.
"Bu bunak herif elli beş yaşına kadar nasıl yaşamış?" sorusuna gülüp, göz devirdim. Hiç ciddi kalamıyordu.
"Sen soruma cevap ver önce."
"Sanırım Sunoo ile buluşacağım."
Hyunjin ile aynı anda ona bakıp, ciddi olup olmadığını sorguladık. Tamam babımızı sevmiyorduk fakat annemizi hiç mi düşünmemişti?
"Ni-ki." dedim onu uyarır seste. Derin bir nefes verip huysuzca bize döndü. "Ne var? O şerefsiz yaşarken görüşemiyorduk, şimdi görüşebiliriz." bize ihanet eden biriyle nasıl arkadaş olabilirdi ki? Bunu bize nasıl yapardı?
"O bize ihanet etti." dedi sinirle Hyunjin. Ni-ki sabır dilenir gibi yüzünü sıvazlayıp tekrardan bize baktı. "O bir şey yapmadı. Onun ailesi yaptı."
"Sonuçta o da o aileden geliyor."
"Sen sanki Felix'i unutabildin!"
Ikisi kavgaya girdiği sırada onları ayırmaya çalışacaktım ki yanıma bizden küçük bir kız geldi.
"Hwang Yeji, siz misiniz?"
Kafa sallayıp, "Benim, siz kimsiniz?" dedim. Pembe saçlı kız deri ceketinin cebinden siyah bir zarf çıkarıp bana uzattı. "Ben Jinni. Bayan Kim bunu size vermemi istedi." hızla etrafıma bakıp o kadının burada olup olmadığına baktım. Etrafta gözükmesede bizi izliyordu, biliyordum.
"O nerede biliyor musun?"
"Bunun bana sır olduğunu söyledi."
Küçük kızın elindeki siyah zarfı aldığımda kız hızla uzaklaşıp ailesinin yanına gitti.
O ikisi hala kavga ederken onları durdurdum. "Şu çenenizi kapayıp buraya gelin." ikisi de anında susup yanıma gelmişlerdi. Siyah zarfı açıp içindeki kağıdı açtım.
"Sevgili Hwang ailesi,
Öncelikle babanızın öldüğünü duyduğum için çok mutlu oldum. Sonuçta o şerefsizin bize ne yaptığını benim bildiğim kadar siz de biliyorsunuz. Sizinle bir iş birliği için buluşmak istiyoruz. Sadece ben değil, kardeşlerim Jk ve Ningning'de sizlere ne kadar mutlu olduğunu göstermek istiyor.Bugün saat 14.00'da Twıce kafede buluşalım. Sadece Hwanglar ve Kimler.
Not:
Kuzeniniz Monabal'a sevgilerimi iletin~"Sinirle kağıdı buruşturup zarfın içine geri koydum.
Bu kadın bizimle dalga mı geçiyordu?" Ne yapacağız? "
" elbette o kafeye gideceğiz. "
İkisine dönüp," Hazırlanın, üstünüz değiştirin, orada buluşuruz. "dedim ve mezarın başından uzaklaştım.
Arabama bindiğimde arabayı çalıştırıp eve doğru yola koyuldum.
" Jennie Kim, sizi yakalayıp kendim öldüreceğim. "
O üç kardeşten nefret ediyordum çünkü annemizi onların babası öldürmüştü. Bizi soyup, servetimizi çalan onların ailesi yapmıştı. Ayrıca kuzenimiz LaLisa'ya da yürüyordu.
Tabii küçük kardeşimde onun küçük kuzenine yürüyordu fakat biz onu engellemeye, ilişkilerini saklamaya çalışıyorduk. Jennie gibi belli ederek yürümüyorduk. Biz iki karşı aşirettik, tıpkı mafyalar gibi. Tek ortak noktamız birbirimizden nefret etmemizdi.
Yeni bir fic başladım umarım beğenirsinizzz<3333
Oylamayı unutmayınnn