Kül Ev

138 12 12
                                    

İçeri, Felix'in odasından fark edilmeden sızmıştım. Zaten uyuduğu için beni fark etmemişti. Gerçi uyanık olsaydı aşk acısı yüzünden fark edeceğini sanmıyordum.

Her neyse.

Evdekilerin uyumasını yaklaşık iki saattir bekliyordum ve bekleme sürem çoktan bitmişti. Saat gecenin üçüydü ve genelde insanlar saat üçte en derin uykularında yatardı.

Felix'in giyinme dolabından çıkıp gece görüş gözlüğüm sayesinde etrafa baktım, sessizdi. Ölümün sessizliğiydi.

Kapalı kapıyı ses çıkarmadan açıp koridora çıktım. Amacım yatak odasını ateşe vermekti bu yüzden hıza merdivenlere gidip üst kata, yatak odasının bulunduğu yere doğru ilerledim.

Birkaç katın sonunda yatak odasının önünde hazır bir şekilde bekliyordum.

Kapıyı yavaşça açıp içeriye bakındım. Sanırım patronum, karısına hoşgeldin hediyesi vermemişti. Ne kadar da yazık.

Onlara kısa bir bakış atıp makyaj masasının önüne gittim ve elime geçen ilk parfümü alıp, makyaj masasının yanında duran prize birkaç damla döktüm.

Ardından ağzı açık bir şekilde masanın ucuna koyup kaza süsü verdim.

Daha sonrada cebimde duran siyah çakmak ile yere akan parfüm damlasını ateşe verdim.

Ve.. Boom!

Yüksek bir sesin ardından priz patlamış, alevler hızla etrafa yayılmıştı.

Manzaraya bakıp gülümsedim ve hızlı adımlarla odadan çıkıp aşağıya doğru indim. Çıkışı ana kapıdan yapmayı düşünüyordum çünkü orada pek kamera yoktu.

Çıkışıma doğru ilerliyordum ki önüme birden Ryujin çıktığında korkuyla yutkundum. Beni tanımayacağını biliyordum çünkü sadece açık olan yanım burnum ve saçlarımdı. Zaten saçlarımı da boyamıştım.

Onun gözleri dolmaya başladığında önüne sis bombası atıp son hızla kapıya doğru koştum.

Gözlerindeki hüzün ve hayal kırıklığı her ne kadarda önümden gitmesede ben bir ajandım. Ajanların duyguları olmazdı.

Bahçeden, ana yola çıktığımda motoruma binip son gazla eve doğru yol aldım.

***
Eve geldiğimde rahat bir nefes alıp kendimi salondaki koltuğa attım ve kısa bir süre gözlerimi kapadım.

Gözlerimi açtığımda karşımda elleri bağlı bir şekilde dikilen Ni-ki'yi görmem ile göz devirdim.

"Daha uyumadın mı?"

"Neredeydin?"

"İşim vardı."

Ni-ki sinirle baş ucuma oturup beni süzdü. İlk önce saçlarıma baktı sonra ise kıyafetime.

"Onlara zarar vermesin, değil mi?"

"Sana ne Ni-ki? Kendi işine bak."

"Bak abla. Sen onları umursamıyor, bir iş olarak görsen de ben o çocuğu seviyorum. Ne ona ne de kardeşlerine zarar gelsin istemem."

"İşte bu yüzden ajanlık sınavında kaldınız. Duygularınız var."

Ni-ki histerik bir sırıtışla, "Senin de duyguların var fakat farkında değilsin." dedi.

Kafa salladığımda inatlaşacağımı anlamış gibi sinirle ayağa kalkıp odasına gitti. Bende sıcak bir duş alıp kendi yatağıma geçtim ve iyi bir uyku çektim.

***
Sabah sinir bozucu alarmın sesi ile uyanmıştım. Saate baktığımda beş buçuk olduğunu fark ettim. Çok erken değil miydi?

Telefonu açtığımda kimin aradığını yeni fark etmiştim. Sinir bozucu kardeşim Hyunjin idi.

the ajan // ryejiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin