Gittikçe bana daha çok yaklaşıyor. Ne yapmalıyım? Sanırım kaçmam gerek. Zaten burası yeterince tekinsiz bir yer, ne diye hala durmuş dikiliyorum? Ne bekliyorum ki? Ellerini soktuğu cebinden çıkardığı keskin bir bıçağı bana saplamasını mı? Zaten oldukça gizemli bir tip. Buralarda normal insanlar olur muydu ki?
Saniyeler ilerledikçe içimdeki korku ve adrenalin artmaya devam ediyor. Gitmeliyim. Hemen.
Fakat ayaklarım itaatsizler bu sefer. Gözlerimi gözlerinden ayırabilsem belki hareket edebilicem. Ama o.. Çok garip. Ayrıca beni ağlarken gördü. Buna inanamıyorum, kimse beni ağlarken görmemeli.
Hemen gözlerimi sildim.
Bir dakika, yaklaştıkça yüz ifadesi daha da netleşiyor. Ve onun da keyfi pek yerinde değil gibi. Fakat burada ne işi var? O da mı partideydi acaba? Hayır hayır, o partiye giremeyecek kadar.. Kadınsı. Anlarsınız işte, kimsenin bir bardak viski veya sarılmış bir ot uzatmayacağı kadar ağırbaşlı duran birini kimse o partiye davet etmezdi.
Koyu renkli gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadı onu ilk gördüğümden beri. Sürekli onu izlediğimden değil, hatta bir ara görmezlikten bile geldim, ama, her nasılsa, biliyordum işte. Sürekli beni izlemişti yakıcı bakışlarıyla ve izlemeye de devam ediyordu. Gözleri çok parlaktı. Acaba o da mı ağlamıştı? Çünkü bu gözler tam ağlama-sonrası-parlayan-kızarık-gözlerdi. Acaba böyle biri ne için ağlardı? İsteyebileceği her şeye sahipmiş gibi özgüvenli görünen dış görünüşünün altında farklı bir kişiliğinin olamayacağı kadar tarz sahibi görünüyordu.
İşte orada, aramızda en fazla on adımlık bir mesafe kaldı ve ben nedenini bile bilmeden dakikalardır yerimde çivilenmiş gibi dikiliyorum. Kaçmam gerektiğinin farkındayım ama sebebini anlayamadan bir şekilde içten içe de yanıma gelmesini istiyorum. Sanki o geldiğinde bir şeyler olacak. Sanki.. Her şey değişecek.
Off Lyus, saçmaladın yine, zaten büyük olasılıkla sana bile bakmıyordur, birkaç saniye sonra yanından geçip gidecek bir yabancı için kurduğun bu senaryoları biri duysa sana karnına ağrılar girene kadar gülerdi. Kendinden utanmalısın seni küçük aptal..
Bir dakika. Durdu. Yere bakarak bir şeyler söylüyor.. Fısıldıyor hatta. Neler oluyor? Arada bir kafasını kaldırıp bana bakıyor sonra yaptığı şeye geri dönüyor. Sanki.. Kararsız kalmış gelmek ve gelmemek arasında. Bir anda durmasının başka bir açıklaması olabilir mi? Ah, işte yine yürümeye başladı. Neyse, hiçbir şey anlamamış gibi kafamı çevirip yıldızlara bakayım en iyisi. Her ne kadar bu oyunumu yutmayacak kadar zeki ve delici bakışları olsa da, yapacak bir şeyim yok. Gecenin bu saatinde hiç bilmediğim bir yerde hiç tanımadığım bir yabancıya gözlerimi dikip davetiye çıkaramam. Zaten niyetinden de şüpheliyim.
Of, işte geldi. Sakın bakma Lyus, sakın.
Yanımda durdu. Tanrım, bana bakıyor. Ne yapmam gerek? Ne yapmam gerek??
Görmezlikten gelmeye devam etmenin beni daha da küçük düşüreceğini düşünerek ve kendinden emin görünmeye çalışarak başımı ona doğru çeviriyorum ve çevirdiğim anda başından beri bana bakıyor olan delici bakışlarıyla bir kez daha, bu sefer çok daha yakından karşılaşıyorum. Bir an için yüreğim ağzıma gelse de bunu saklamaya çalışıyorum.
***Tanrım, az önceki üzüntümden eser bile kalmadı bu gizemli olay sayesinde. Hatta şuan başka hiçbir şey düşünecek halde değilim.
Arada gözlerimi kaçırıyorum fakat o bana bakmaya devam ediyor. Ve bir anda buz gibi suratına bir gülümseme yerleşiyor. Kocaman fakat imalı bir gülümseme gibi. Şey gibi.. Ah, Cheshire Kedisi!
Bunları düşünürken aynı gülümsemenin benim yüzüme de yerleştiğini farkediyorum. Tanrım, gecenin bilmem kaçında bilmediğim bir yerde bilmediğim biriyle birbirimize gülümsüyoruz ve ben bundan belki yarım saat öncesine kadar hayatımda bir daha güleceğimi aklıma bile getiremeden hüngür hüngür ağlıyordum.
Şimdi.. Sen de nerden çıktın böyle? Tanrım konuşamıyorum bile, büyülenmiş gibiyim. İsmini bile soramıyorum. Fakat her nasıl yapıyorsa, bana iyi geldiğinden eminim. Ürkütücü bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saydam
SpiritualÇünkü böyle gülümseyebilmek için ne kadar mutlu olmak gerektiğini öğrenmek istiyorum.