Seraph

89 12 1
                                    

Kafeden döndükten sonra gerçekten kafam çok karışıktı. Her şey o kadar üst üste gelmişti ve bir gün içinde o kadar çok şey olmuştu ki, fiziksel ve ruhsal olarak oldukça yorulmuştum. Bu kadarı.. Çok fazlaydı. Ve başıma gelen her şeyi bugün yaşadığıma inanamıyordum. Bir kere Ruza.. Aman Tanrım, o çok farklı bir kızdı. Ona nasıl bu kadar kolay güvenebilmiştim? İtiraf etmek gerekirse bir ara kendime çok kızdım bunun için, arabaya bindiğimiz ilk anda bir korku kapladı içimi. Beni nereye götürecekti? Saat kaçtı? Bu kız 'aslında' nasıl biriydi? Aslında diyorum çünkü dış görünüşünden nasıl biri olduğunu saptamak imkansızdı. Ama arabada bana dönüp baktığı andaki bakışları o kadar.. Samimiydi ki.. 'Kendini bana teslim edebilirsin tatlı kız' der gibi. Ondan sonra bütün vücudumda bir rahatlama hissettim ve ona karşı sonsuz bir güven duydum. Sanki beni isteğim dışında bir yere götürmesi imkansızdı. Sanki beni benden daha çok düşünüyor, daha çok koruyor gibiydi. Tanrım, bu benim yaşlarımdaki genç kız nasıl olmuştu da böylesine kendimi emanet edebileceğim kadar güçlenmişti gözümde, hem de bir gecede? Hatta birkaç saatte??
Ah, herneyse, tek bildiğim o etrafımdayken kendimi hiç olmadığım gibi hissettiğim. İyi demiyorum, rahat da değil, yani, daha önce böyle bir duygu yaşamamıştım. Tüm güzel duyguların karışımı gibi.
Bir an aynaya baktım. Tanrım, Lyuss, olan onca şeye rağmen nasıl hala gülümseyebiliyorsun? Ne kadar da duygusuz ve bencilsin.
Of, bu çok saçma, ama olanları aklıma bile getirmek istemiyorum. Hayır hayır hayır hayır, hiçbiri yaşanmamış olsun, lütfen. Şimdi biri beni çimdiklesin ve uyanayım bu düşten. Lütfen.
Off, hayır, rüya falan değil, besbelli gerçeğin ta kendisi.
-Lyuss?
-Anne, girsene.
-Sana giyinmen ve kendine gelmen için biraz zaman tanımak istedim, ah, hala değiştirmemişsin üstünü. Lyuss, neler oldu, anlatmak ister misin?
-Şeyy, önemli bir şey değildi. Yani, sadece biraz hava almaya çıktım ve... Aman Tanrım anne, arkadaşlarımı vurmuşlar!
-Hişşt tamam tamam sakin ol, merak etme, polislerle irtibat içerisindeyiz, bazı arkadaşlarının durumu ciddi fakat şükürler olsun ki olay esnasında saklandıkları için hiçbir yara almadan kurtulan da varmış. Ve.. Birkaçı da kayıpmış. Ah Lyuss, senin için ne kadar endişelendik bilemezsin canım. Baban ve ben seni onlarca defa aradık, yüzlerce mesaj attık fakat hiçbirine cevap vermedin, ne yapacağımızı bilemedik.
-Ah evet, üzgünüm anne, telefonumu masada unutmuşum dışarı çıktığımda.
Anneme Ruza'dan bahsetmek için can atıyordum fakat bunu yapmamın doğru olup olmadığına bir türlü karar veremiyordum.
-Anne, sana bir şey söylemek istiyorum.
-Tabi ki Lyuss, seni dinliyorum.
-Şey, bugün.. Ee..
-Evet?
-Ee.. Sadece, sizi çok özledim demek istemiştim.
-Ah tatlım, biz de seni çok özledik.. Hele baban, az kalsın ağlayacaktı. Neyse, ben şimdi seni yalnız bırakayım tatlım, kendini hazır hissedince aşağı inip babanla da biraz zaman geçirirsin.
-Peki anne.
Of, söylemeliydim, dayanamıyordum çünkü, içim içime sığmıyordu.
-Şey, anne!
-Efendim tatlım
-Otursana biraz, sana bir şeyden bahsetmek istiyorum.
-Evet hayatım?
-Bugün biriyle tanıştım.
-Vay canına, bir erkek mi?
-Hayır hayır, bir kız.
-Hımm, evet?
-Anne, o muhteşem biri! O kadar iyi anlaştık ki, resmen düşündüğüm her şeyi daha ben söylemeden anlayabiliyor, beynimi okuyor adeta. Onun yanındayken kendimi muhteşem hissediyorum anne, hep birlikte olalım istiyorum.
-Hahahah Lyuss, erkeklerden hoşlandığını sanıyordum kızım!
-Annee saçmalama, hahaha Tanrım böyle bir şey düşünmüş olamazsın! Bizim aramızdaki şey çok farklı, o çok değişik biri. Yani şimdiye kadar tanıdığım kimseye benzemiyor.
-Ah çok sevindim senin adına kızım, şimdiye kadarki arkadaşlarınla yaşadığın sorunları düşününce.. Herneyse, ee adı ne?
-Ruza. Adı Ruza. Adı bile garip, öyle değil mi?
-Evet, daha önce hiç duymadığım bir isim. Neyse, bir gün tanıştırırsın bizi de, bakalım minik prensesimizi bu kadar etkileyen bu önemli kişi nasıl biriymiş.
-En kısa zamanda tanıştırıcam sizi anne, bunun için sabırsızlanıyorum!
***

Bütün gece kabus gördüm. Tanrım, çok kötüydü. Sürekli gözümde Jordan ve Nikki'nin yüzleri canlandı. Bana bakıp çığlık atıyorlardı. Çok, çok korktum. Bunun etkisinden nasıl kurtulucam ben, kesin günüm çok kötü geçicek bu yüzden. Off, hiçbir şeyin yaşanmamış olmasını dilerdim. Nasıl oldu bu, gerçekten anlayamıyorum. Alkolün etkisiyle mi oldu? Ah tabi ki öyle oldu. Ama, sadece alkolden miydi, yoksa..?
Of, herneyse, düşünmek istemiyorum artık.
Aşağı indiğimde annemle babam garip görünüyorlardı. Kötü bir şeylerin olduğunu yüzlerinden okuyabiliyordum. Bana yarım yamalak gülümseyerek "günaydın" dediler, ama hemen sonra gözlerini başka bir yöne çevirdiler. Tanrım, neler oluyor? İkisi de benimle göz teması kurmaktan kaçınıyorlar. Emin olmak için günlük birkaç basit soru sordum fakat onlara bile yüzüme bakmadan öylesine cevap verip geçtiler.
-Anne, neler oluyor?
-Lyuss, tatlım.
-Anne söyle
-Bak, ben, nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, Lyuss, bunu senden sonsuza kadar saklamak isterdim, ama eninde sonunda bir yerlerden öğreneceksin...
-Anne, ne oldu??
-Lyuss, şöyle otur canım. Sakin ol.
Annemin zoruyla mutfak sandalyesine oturdum.
-Artık neler olduğunu öğrenebilir miyim acaba?
-Lyuss, tatlım. Polislere bizi herhangi bir gelişmeden haberdar etmelerini söylemiştik. Şey. Bu sabah aradılar.
-Eee?
-Haberler kötü Lyuss. Hem de çok kötü. Sınıf arkadaşlarınla ilgili.. Bak, bunu sana nasıl söyleyeceğimi gerçekten bilemiyorum. Tanrım, çok zor.. Bak, Lyuss. Haberler Jordan ve adı neydi, Nick miydi ne, o kızla ilgili. Sanırım senin şu eski arkadaşın, bir ara aran bozulmuştu hani.
-Nikki. Evet, devam et?
-Canım... Dün gece.. Ölü bulunmuşlar.
-NE??? Hayır, hayır hayır hayır olamaz, ölü bulmuş olamazlar, bir yanlışlık olmalı... ANNE, SEN NE DEDİĞİNİN FARKINDA MISIN?!
-Canım, lütfen sakin ol, biz de başta öyle olmasını umduk fakat çocukların kimlikleri ceplerinden çıkmış, bize gösterdiler. Malesef kızım, olanlar gerçek...
-Lanet olsun!! Anne, kim yapmış olabilir? Polisler bir şey dedi mi? Herhangi bir kanıt var mıymış??
-Partideki olayı çıkartan kişiyle aynı kişinin yaptığını düşünüyorlar. Ama bu şuan için sadece bir varsayım. Ellerinde henüz herhangi bir delil yok. Eğer bunları aynı kişi yaptıysa saldırgan oldukça dikkatli davranmış olmalı. Ama merak etme, polisler er ya da geç onun kim olduğunu bulacakla...
Tanrım, başım dönüyor. Olamaz. Olamaz olamaz olamaz olamaz OLAMAZ!!
Daha fazla dinleyemeden evden koşarak çıktım ve nereye gittiğime bile bakmadan koşmaya başladım. Annem arkamdan sesleniyordu fakat ona kulak asacak durumda değildim. Olanları bir türlü kafamdan atamıyordum. Nasıl olur? Bu imkansız! Kesin başka birini bulmuşlardır, Jordan ve Nikki olamaz işte hayır olama..
Yere baka baka koşarken birine çarptım.
-Ah afedersiniz, istemeden old.. Tanrım, Ruza?? Senin burada ne işin var? Beni nasıl buldun?
-Lyuss, evden çıkacağını biliyordum. Buraya geleceğin de içime doğmuştu. Haberleri duydum. İyi misin?
-Ruza, ben.. Ben hiç iyi deği...
-Sakin ol Lyuss, geçti canım, geçti..
***

Gözlerimi açtığımda tahtadan duvarları ve tavanı olan, küçük, kulübemsi bir yerdeydim. Burayı daha önce görmediğimi farkedince irkildim. Neresi burası??
-Lyuss, sakin ol, güvendesin.
-Ruza, burası neresi?
-Burası benim yaşadığım yer. Yolda bayıldın ve.. Sakinleşmen için seni buraya getirdim.
-Aslında beni evime götürebilirdin.
-Şey, aileni korkutmak istemedim. Ne oldu, burayı sevmedin mi yoksa? Eh, senin şu büyük evin kadar konforlu olmasa da...
Deli şey, tüm bunları yüzünde esprili bir gülümsemeyle söylemesi beni yumuşatmaya yetmişti.
-İyi düşünmüşsün Ruza, teşekkür ederim. Peki, şey, neden yapıyorsun bunu? Yani, söylemeye çalıştığım, sana her ihtiyaç duyduğumda yanıbaşımda buluyorum seni. Bu benim için muhteşem bir şey fakat sen? Sen ne hissediyorsun? Tanrım, koruyucu meleğim gibisin adeta!
Gözlerime bakıp gülümsedi. Sonra gülümsemeye devam ederek başını yere eğdi ve kendi kendine konuşur gibi;
"Öyleyimdir belki de."

SaydamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin