Koru

99 18 4
                                    

Yaşadıklarıma hala inanamıyorum.
Kimsin sen? Hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey yapmadan bu karanlık gecede ruhumun en derinliklerine kadar işlemeyi nasıl becerdin? Ve bir güneş gibi aydınlattıktan sonra içimdeki karanlığı, bir anda bırakıp gittin beni. Söyle neredesin? Beni duyduğunu biliyorum, içimden konuşmama rağmen. Gel, öldürmek mi istiyorsun beni? Kendinden mi koruyorsun? Oysa daha yeni başlamıştı hikayemiz. Ya da çoktan başlamıştı da biz bilmiyorduk. Tamam saçmaladım belki sana o soruyu sormakla, evet kesinlikle saçmaladım, bana cevap olarak alaycı bir şekilde gülümseyerek önüne dönüp gitmenden anladım bunu. Ama anlatamıyorum işte, içimde bir yerlerde hissediyorum seni. Nolur, nolur bırakma beni burada gizemli yabancı!
***

Nereye gittiğimi bilmeden ağlayarak koşuyorum. Onu tekrar bulma ümidiyle her yere bakıyorum, ama yok işte. Bu yöne doğru gittiğinden eminim, peki nereye kayboldu? Bu bomboş, kocaman yolda nereye saklandı hemen? Belki de şuradan gitmiştir.
Sağa dönmemle koruluğun daha da derinliklerine gömülüyorum. Soluk soluğa koşarken bir anda duruyorum. "Lyus, yapma, adını bile bilmediğin bir yabancı için hayatını tehlikeye atıyorsun" diyor içimden bir ses. Bir an düşünüyorum, saçma mı bu yaptıklarım acaba?
Hayır. Evet belki adını bilmediğim bir yabancı için hayatımı tehlikeye atıyorum, ama bunu adını bilmediğim için yapıyorum belki de. Çünkü onun kim olduğunu öğrenmem gerek. Tanrım, Tanrım nolur yardım et..
***

Artık umudum kalmadı. Bakabileceğim her yere baktım fakat onu hiçbir yerde bulamadım. Daha da kötüsü kayboldum. Off Lyus of, aldın mı başına belayı? İçinde hissediyormuş! Ne zaman inanmayı bırakacaksın şu saçma peri masallarına? Kendini bilmez bir yabancı gecenin bir yarısı seninle dalga geçip gitti ve bil bakalım şimdi ortada kim yapayalnız ve çaresiz kaldı? Sen!
Peki şimdi napıcam? Nasıl bulucam yolumu tekrar? Telefonumu da partide masanın üstünde unuttum o aceleyle. Of, nolucak şimdi? Tanrım, napıcam ben...
Karanlıktan korktuğum için başımı aşağı eğip yürümeye devam ediyorum. Aynı zamanda gözlerimden yaşların süzülmesine ne kadar uğraşsam da engel olamıyorum çünkü çok üzgün ve mutsuzum. Kendimi hayal kırıklığına uğramış ve kandırılmış hissediyorum. Dalga geçilmiş gibi. Hayır, madem gidecektin, neden o kadar umutlandırdın beni? Neden yaptın bana bunu??
Saçmalama Lyus, yine her zamanki gibi kafanda her şeyi büyütüyorsun. Yoldan geçen biri iki dakika gözlerine bakıp gülümsedi diye roman yazacaksın az kalsın! Hem o sadece...
Bir ses duymamla kafamı kaldırıyorum.
Aman Tanrım.
İşte. Karşımda dikiliyor!

Şoka uğramış bir şekilde gözlerine bakıyorum fakat o olduğuna hala inanamıyorum. Başka biri mi acaba? Orayı en az beş kere dolaştığımdan eminim, orada olsaydı kesinlikle görürdüm onu. Fakat.. Şimdi... Gerçekten, gerçekten anlayamıyorum..

O olduğundan emin olunca yaşlı gözlerim parlamaya başlıyor ve içime sıcacık bir güneş doğarak tüm bedenimi ısıtıyor adeta. Meğer en çok ihtiyacım olan şey onu birdaha görmekmiş. Her şey, her şey siliniveriyor aklımdan bir anda. Biliyordum. Haklı olduğumu biliyordum. O, farklıydı. Özeldi. Çok özel.
Yaşadığım şoku atlatmamın üzerine tüm bedenimde hissettiğim o yoğun mutlulukla gülümsüyorum. İşte, işte oradasın. Seni bulacağımı biliyordum. Beni bırakmayacağını biliyordum! Kendimden emin adımlarla yanına yaklaşıyorum. O ise sanki ne yapacağına karar verememiş gibi, önce gülümsüyor, ardından bir ciddiyet bürüyor bütün suratını. Fakat sonra tekrar gülümsüyor. Ve sonra yine durgunlaşıyor. Ben ona doğru yürüdükçe yerinde kıpırdanıyor. Yüzünü telaşlı bir ifade kaplıyor. En sonunda karşısına geçiyorum. Gülümsemesi tamamen kayboluyor. Neden böyle davrandığını anlayamıyorum. Beni tekrar gördüğü için o da mutlu olmadı mı acaba? Yoksa bu senaryoyu sadece ben mi yaşıyorum? Ama onu bir kez daha kaybetmeyi göze alamam. Onunla bir şekilde iletişime geçmem gerek. Fakat hiçbir şey demeden yüzüme bakıyor. Tanrım, bakışları bile bana huzur vermeye yetiyor. Sanki, sonsuza kadar böyle kalsak da anlayacağız birbirimizi. Sanki aklımıza gelebilecek her şeyi böyle konuşabileceğiz. Hatta o kadar büyülüyor ki bu hal beni, ağzımı açmaktan korkuyorum. Konuşarak tüm atmosferi bozmaktan korkuyorum. Zaten onun da konuşmak istermiş gibi bir hali yok. İyi o zaman, gerek de yok zaten. Nasıl olsa hissediyorum tüm kelimelerini içimde. Kalbimde birdenbire ona karşı çok büyük bir sevgi oluşuyor. Bunu birine anlatsam bana büyük olasılıkla deli derdi, ama öyle işte. Zaten ben bile anlayamazken bunun nedenini, kimsenin anlamasını beklemiyorum.

Tedirgin bakışlarının sebebini anlayamıyorum fakat beni çok rahatsız ediyor bu durum. Benden korktu mu acaba? Herhangi bir davranışımla onu korkuttum mu? Umarım böyle bir şey olmamıştır çünkü bu isteyeceğim en son şey olurdu kesinlikle. Onu biraz olsun rahatlatmak için gülümsüyorum ve elimi kaldırıp saçlarına yavaşça dokunuyorum. Fakat nedenini anlayamasam da bu işleri daha da kötüleştiriyor ve "neden yaptın bunu" der gibi çaresizce gözlerime bakmasının ardından hızla arkasını dönüp koşuyor.
Tanrım, hayır! Onu bir daha kaybedemem!
Nolur, nolur gitme..
Ona seslenmek istiyorum. Var gücümle bağırmak istiyorum. "Gitme!" Demek istiyorum ama kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım sesim çıkmıyor. Bu üzüntüyle daha fazla dayanamayıp yere yığılıyorum ve gözlerimden o anda yaşlar boşanıyor. Daha fazla gücüm kalmadı. Çok, çok üzgünüm. Kendimi tutamıyorum ve hüngür hüngür ağlıyorum. Kıyafetimin toprağa karışıp kirlenmesine aldırmadan orada oturup ağlamaya devam ediyorum. Toprağa dökülen gözyaşlarım küçük çamurlara dönüşüyor ve sanki.. Her şey bitti. Hiçbir şeyin anlamı kalmadı artık. Ne olacaksa olsun bundan sonra, umrumda değil. Sanki biri gelip ruhumu aldı benden ve koşarak karanlığa karıştı. Hem de ikinci defa.
***

Yerden kalkmaya çalışıyorum ama takatim yok. Çok, çok yorgunum. Ne olacak şimdi?
Tam acaba sonsuza kadar burada böyle mi kalacağım diye düşünürken yanımda bir kıpırtı hissetmemle korkuyla kafamı kaldırmam bir oluyor ve onu, elini bana uzatmış şekilde önümde görüyorum.
Bir dakika, bu bir rüya olmalı. Hayır hayır, kesinlikle gerçek olamaz, gerçek olsaydı yanıma gelene kadar farkederdim onu, hem de yol bomboş!
Gözlerine birdaha bakıyorum, fakat o kadar gerçekler ki! Bana uzattığı eli havada asılı duruyor, parmakları hafif bükülmüş. Çağrısına daha fazla dayanamayıp elini tutuyorum ve ayağa kalkıyorum. Ayağa kalkmamla hala bırakmamış olduğu elimi kendine çekip bana sarılıyor. Ne yapacağımı şaşırarak ben de karşılık veriyorum. Tanrım, huzurlu kollarında olmak dünyanın en güzel şeyiymiş. Fakat tüm bu olanlara rağmen ismini hala bilmemem beni azıcık da olsa ürkütüyor.
Sonra hiç beklemediğim bir şey yapıyor.
Kulağıma eğiliyor.
"Ruza. Adım Ruza. Kalp atışlarımı hisset. Artık seninleyim."
***

SaydamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin