Lyuss'un neden bana soğuk davrandığını anlayamıyordum. Mesajlarıma cevap vermiyor, telefonlarımı nadir açıyor, soğuk konuşuyordu. Buluşmak istediğimde bahaneler sıralıyordu. Benden sıkıldığına dair düşünceler geliyor bazen aklıma, işte o zaman...
"Ruza? İyi misin tatlım?"
Seraph'la arabadaydık. Gözünü yoldan ayırıp birkaç saniyeliğine bana baktı. Başımı umursamazca evet der gibi salladım. Fakat o yüzümde istemsizce beliren sıkılganlığı gizleyemiyordum. Seraph tatmin olmadığını belli eden bir gülüşle gözünü tekrar yola çevirdi. Fakat sinirli bir gülüştü bu. Ondan bir şeyler gizlediğimi anlıyor ve bundan çok rahatsız oluyordu, bu apaçık belliydi fakat Lyuss'u asla tanımayacaktı. Seraph bu kadar hayatımın içindeyken ondan bu gerçeği nasıl saklayacağımı bilmiyorum, işte bu beni çok korkutuyor çünkü eğer Seraph Lyuss'u öğrenirse kendi küçük çıkarları için onu bana karşı kullanacaktı. Seraph sanki düşüncelerimi okuyormuşcasına bana kesik kesik şüpheli bakışlar atıyordu. Tam bir şey söyleyecekken arkada oturan Minet o korkunç sesiyle "İşte geldik." dedi. Minet'in ses telleri hasar almıştı. O yüzden sesi cızırtılı ve korkunç derecede rahatsız edici çıkıyordu. Uzun boylu, oldukça sıska bir gençti bu. Esmer teninde kahverengimsi lekeler vardı ve iskelet gibi vücudunda elmacık kemikleri ve göz altı torbaları iyice kendini belli ediyordu. Minet cok zayıf görünse de korkunç bir hırsızdır. Çocukluğundan beri bu işte ustalaşmıştı. Ayrıca küçük sihirbaz oyunları da vardı. Bunu iş üstündeyken de kullanıyordu. O işini bitirdikten sonra ya insanların olup biteni ruhu duymuyor ya da sanki bir eğlenceymiş gibi üstüne birkaç kağıt para da verip gülümseyerek uzaklaşıyorlardı. Minet'le beni Seraph tanıştırmıştı, gerçekten korkulması gereken biriydi çünkü onunla tanıştığınızda üzerinizde çok nadir güvenilir iyi ve komik insan izlenimi bırakıyordu."Dur fazla yaklaşma."
Seraph arabayı yavaşça durdururken tekerleğin altındaki taşlar gıcırdıyordu. "Siyah ceketli olan mı?" Dedi Seraph. Minet kafasını salladı "Bu gece, bu gece işi bitireceğiz." Seraph dalgın gibiydi.
"Bu gece..."
Seraph için bu iş çok önemliydi çünkü evini soyacağımız bu adam Seraph'ın canını çok sıkmıştı. Hayatının hatasını yapmış da diyebiliriz. Seraph'ın eski nişanlısının dedesiydi bu adam. Genç Celine... Zavallı kız Seraph'a aşıktı. Serpah da Celine'e. Benim onu tanıma fırsatım olmadı, benden çok önce olmuş bir olaydı. Celine de tıpkı bizim gibiymiş. Daha doğrusu benden önce o varmış. Benim aksime o çok kaçık bir katilmiş. Fakat buna rağmen zavallı diyorum çünkü korkunç bir sonu vardı. Seraph buz gibi bir sesle "Gidip hazırlanalım." Dedi. Ve arabayı hazırladı. Hava kararıyordu. Telefonumu kapatmadan önce son bir kez Lyuss'u aradım. Sakin görünmeye çalışsak da üçümüzün de hayatı tehlikedeydi. Bu yüzden son kez de olsa Lyuss'un sesini duymak istiyordum fakat yine açmadı. Nefesimi bıraktım. Seraph'ın arkamda olduğunu, bana attığı bir adimla parkenin tıkırdamasından anladım. Eldivenlerini takmış, elinde kar maskesini tutuyordu. Çok gergindi. İçimden ona korkunç bir şekilde sarılma isteği gelmişti çünkü o şımarık sinsi genç yerine masum yaralı bir çocuk vardı. Fakat yine de kendimi tuttum. Ciddi bir sesle "Korkuttun beni, hazır mısın?" dedim. Bana öyle bir bakışı vardı ki... Bana ara ara bu bakışlardan atıyordu. Bakış hep aynı şeyi söylüyordu: "Bunu neden yapıyorsun? Ne kadar üzgün olduğumu görmüyor musun?" Mavi gözleri doldu ve bunu belli etmemek için kaşlarını çatıp yere baktı. "Hazırsan çıkalım diyecektim." Odunluk etmiştim. Her ne kadar defalarca arkamdan iş çevirse de, beni tehdit edip dursa da hep yanımdaydı Seraph. Ve şuan hiç şaka yapmıyordu. Ona sarılamazdım ama omuzunu sıvazladım. Mutlu olmasına çok şaşırdım. Derin bir nefes aldı.
"Hadi bitirelim şu adamın işini."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saydam
EspiritualÇünkü böyle gülümseyebilmek için ne kadar mutlu olmak gerektiğini öğrenmek istiyorum.