Çalar saatin sesine uyandığımda saat dokuza yirmi vardı. Kahretsin, derse geç kalıyordum. Tüm gece boyunca listemdeki tüm sevdiğim şarkıları dinleyerek ve yatağımda zıplayarak dans ettiğim için yorgun düşmüş olmalıydım. Banyoya gittim ve yüzümü soğuk suyla yıkadım. Aynaya baktığımda saçlarımın yalnızca uçlarında biraz kahverengi kalacak şekilde beyazlamış olduğunu gördüm. Tanrım, ne kadar da hızlı beyazlıyordu böyle. Bu şekilde sanki kuaförde kasten böyle yaptırmışım gibi görünüyordu. Saçlarımı taradım ve buklelerim omuzlarıma dökülecek şekilde saçlarımı açık bıraktım. Odama döndüğümde dolabımı açtım. Gözüme ilk ilişen şey o elbiseydi. Dün eve döndüğümde poşetinden çıkararak özenle dolaba asmıştım. Ayakkabıları ve tacı ise bir kutuya koyarak yatağımın altına saklamıştım. Tanrım, umarım annem elbiseyi görmez diye düşündüm istemsizce. Dolapta gözüme ilişen siyah bir fuları elbisenin üzerini örtecek şekilde serdim. Annem şimdilik elbiseyi görmese daha iyiydi. Henüz Roger'dan ayrılmamıştım ve bunu nasıl yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.
"Dan! Uyandın mı? Derse geç kalıyorsun!"
Annem aşağıdan sesleniyordu.
"E-evet anne, hazırlanıyorum!"
Bugün ne giymeliydim acaba? Drake'in bir kadına en yakıştırdığı renk neydi acaba? Diye düşündüm istemsizce. Daha doğrusu, spesifik olarak bana en yakıştırdığı renk neydi? Dolabı gözlerimle hızlıca taradım. Hava her zamanki gibi soğuk olmalıydı, camdan göründüğü kadarıyla da yağmur çiseliyordu. Gözüme pek sık giymediğim, hatta belki de en son yıllar önce giydiğim toprak rengi kısa bir kadife etek ilişti. Üzerine ise yine çok nadir giydiğim parlak kırmızı renkli bir örgü kazak seçtim. Giyindikten sonra kombinime koyu gri tozluklarımı ve siyah fötr bir şapka da ekledim. Hazır olduktan sonra dolabımdaki boy aynasından kendime baktım, şaşkındım. Gerçekten de şık görünüyordum. Normalde olsa ne giyindiğime bu kadar dikkat etmez, gözüme ne ilişirse hızlıca onu giyerdim ancak bugün farklıydı. Güzel görünmek istememin bir nedeni vardı..
Aşağı indiğimde annem kahvaltıyı hazırlamış, masada beni bekliyordu.
"Woaw!"
Annem, okuduğu gazeteden başını kaldırmış hayretle bana bakıyordu. Beni daha iyi görmek istermiş gibi yakın gözlüklerini çıkarttı ve gözlerini kısarak bakmayı sürdürdü.
"Sen benim kızım değilsin ve kızıma ne yaptın çabuk söyle."
Sırıttım.
"Galiba doğru yolu buluyorum, ha?"
"Yaşa!"
Yanına giderek yanağına bir öpücük kondurdum.
"Annecim, ellerine sağlık ama biliyorsun ki yine geç kaldım."
Gözlerini devirdi.
"Tamam, ama eve geldiğinde anlatacaksın."
Neden bahsediyordu?
"Neyi?" dedim şaşkın bir ifadeyle.
"Kime ve nasıl aşık olduğunu." Diyerek göz kırptı. Yüzünde munzur bir gülümseme belirdi.
Arkamı dönerek kapıya doğru yürümeye başladım ve ona bakmadan konuştum.
"Neden bahsettiğini gerçekten de anlamadım."
Ona bakmasam da sesimdeki çatallaşma beni ele veriyordu. Gerçekten de gergin hissediyordum. Hızlıca kapıya doğru yürümeyi sürdürdüm. Kapıdan çıkarken arkamdan son bir kez bağırdı.
"Umarım Roger'dır. O çocuk senin kaderin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz Alevi Ruhu (TAMAMLANDI)
FantasyAramızdaki görünmez duvarları hep hissetmiş, ancak onları yıkmak için çaba da sarf etmemiştim. Belki de böylesi işime geliyordu. Belki de onun bilinmezliği sıradan hayatıma bir heyecan katıyor, bu sırrı çözersem her şeyin normalleşeceğinden korkarak...