"Beş, dört, üç, iki, bir ve bitti!"
Masadaki herkes neşeyle bizi alkışlarken Drake'in endişeli bakışlarını üzerimde hissettim. Kendimi çok bitkin hissediyordum ve başım dönüyordu. Gözlerimi birkaç dakika kapatsam... İçimden bu lanet masadan anında uzaklaşma isteği geçiyordu ancak bunu yapabilecek en ufak takate sahip değildim. Drake elini omzuma koyup endişeli bir şekilde konuştu.
"Daniella, iyi misin?"
İlk öpüşmemizden bile uzun olan bu öpüşmemiz gücümü iyiden iyiye yitirmeme neden olmuştu. Daha önce hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyordum. Kalabalığın sesleri bir uğultu gibi kafamın içinde yankılanırken Drake'in ne söylediğini güçlükle anlayabildim. Başımı Drake'e çevirdiğimde onu net göremediğimi fark ettim. Sanki her yer ve her şey dönüyordu ve ben bu atlı karıncada sabit kalmaya çalışan tek şeydim. Şimdi ise midem bulanmaya başlamıştı. Güçlükle konuşmaya çalıştım.
"Ben..."
Drake bana doğru eğilerek ne dediğimi duymaya çalışır gibi yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Sanırım ben... Kusaca-"
Aniden kustum. Neyseki Drake kusacağımı fark edip son anda kendini geri çekmişti ve birkaç saniyeyle kendini kurtarmıştı. Tüm masanın üzerine kusmuştum. Kusmuk masada yayılırken oturan herkes pimi çekilmiş bir bomba masanın tam ortasına atılmış gibi aniden sandalyelerinden sıçradı ve çığlıklar atmaya başladılar. Sesleri duyan meraklı kalabalık da etrafımıza toplanmıştı. Herkes bana bakıyor, Cierra ise bir köşede istemsizce eliyle ağzını kapatmış öğürüyordu. Tanrım, şu anda rüyada olmayı o kadar çok isterdim ki. Kusmak biraz rahatlatmış olsa da şiddetlenerek artan utanç duygusu beni ele geçiriyordu.
"Tanrım, Daniella, iyi misin?"
Drake ellerimi tuttu ve beni yavaşça ayağa kaldırdı.
Etrafıma bakmamaya çalışıyordum. O saçma anda kimseyle göz göze gelmemek en doğrusu olacaktı. Cierra yanımıza yaklaştı ve ortamı yatıştırmaya çalışan yumuşak bir ses tonuyla söze girdi.
"Daniella demek ki içkiyi biraz fazla kaçırmış olacak. Neyse ki kimseye bir şey olmadı. Masayı da hiç dert etmeyin. Haydi gel canım biz yüzümüzü yıkayalım."
Sessizce yanımıza geldi ve koluma girdi. Üst kattaki lavaboya yöneldik. Yüzümü yıkamak kendimi daha iyi hissettirmişti. Salona döndüğümüzde Drake koltuklardan birine oturmuş, yüzünde ciddi bir ifadeyle bir şeyler düşünüyordu. Yanına oturdum ve sıkılgan bir tavırla fısıltıyla konuştum.
"Artık gitsek mi?"
Başıyla onayladı ve cevap verdi.
"Ben de aynısını düşünüyordum. Haydi gidelim."
***
Dün geceki tatsız olaydan sonra okula gelmek kendimi iyi hissettirmişti doğrusu. Baristaya her zamanki gibi bir Cappuccino siparişi verdikten sonra beklemeye başladım. Yaklaşık bir saat sonra ders başlayacaktı. Okula biraz erken gelip soğuk havada bahçede oturup biraz hava almayı planladığımdan hızlıca hazırlanmıştım. Bahçeye çıkmak için can atıyordum. Soğuk havanın beni dinlendireceğini ve dün gecenin hala aklımı kurcalayan tatsız hissinden arındıracağını biliyordum. Cappuccino'mu aldım ve bahçeye çıktım. Hava tam istediğim gibi soğuktu ve yağmur hafifçe çiseliyordu. Biraz da üşüyerek üstü tente ile kapatılmış banklardan birine oturdum ve kahvemi yudumlamaya başladım. Oturduğum yerden etrafımı izliyor, yanımdan geçip giden insanların ne giydiklerine bakarak içimden eleştiriler yapıyordum. Aniden bu düşüncelerime şaşırdım ve ne kadar anneme benzemeye başladığımı fark ettim. Anneme Drake'ten henüz bahsetmemiştim. Yalnızca Roger'dan ayrıldığımı, artık eskisi gibi iyi vakit geçiremediğimizi söyleyen bir takım yalanlar uydurmuştum işte. Drake'i henüz bilmemesi daha iyiydi, öncelikle Roger'la olan ilişkimizin bitişini sindirmesi gerektiğini düşünüyordum. Ve bir de evlilik konusu vardı tabi, ki oraya hiç gelmiyordum bile. Yanımdan geçen bir kızın kısa pembe şortu dikkatimi çekti. Şort mu? Bu havada mı? Ben anlamlandırmaya çalışırken bir elin omzuma dokunduğunu hissettim. Arkamı döndüğümde bunun Drake olduğunu gördüm. Ancak tuhaf bir histi. Drake normalde ya belimden sarılır ya da yanağıma ani bir öpücük kondururdu. Ve asıl önemli olan ise o gelmeden önce onun enerjisini hissettiğimdi. Ancak bu sefer omzuma dokunanın tamamen yabancı biri olduğu hissine kapılmıştım, onu gördüğümde şaşırdım. Gülümseyerek konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz Alevi Ruhu (TAMAMLANDI)
FantasyAramızdaki görünmez duvarları hep hissetmiş, ancak onları yıkmak için çaba da sarf etmemiştim. Belki de böylesi işime geliyordu. Belki de onun bilinmezliği sıradan hayatıma bir heyecan katıyor, bu sırrı çözersem her şeyin normalleşeceğinden korkarak...