"2019"
"Buraya gel."
Beni kendine doğru çekti ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Çabucak kollarından sıyrıldım ve kendimi yatağın üzerine attım. Heyecandan tizleşmiş bir sesle konuştum.
"Roger yapma! Her an annem yukarı çıkabilir biliyorsun. Okulun ilk gününde benim yerime o heyecanlanıyor."
"Biliyorum hayatım, özür dilerim."
Uzunca bir iç çekti ve yanıma yaklaşarak yatağın üzerine kendini bıraktı. Uzandı ve pijamamın ucuyla oynamaya başladı.
"Ama uzun zamandır yalnız kalamıyoruz, sen de bunu biliyorsun değil mi? Tüm yaz boyunca annemin yanındaydım ve seni ne kadar özlediğimi tahmin bile edemezsin."
Hala üstelemeye devam ediyordu. Konuyu değiştirmeye çalışarak sordum.
"Roger, sırası değil. Hem bizim zamanımız azalmıyor mu? Saat dokuz buçuk olmuş!"
Doğrularak yatağımın yanındaki çalar saati elime aldım ve Roger'ın kafasının üzerinde sallamaya başladım. Uykulu ve mayışmış bir sesle konuştu:
"Anne, beş dakikacık daha.."
Karnına sertçe vurdum.
"Haydi! Bak sen bırakmayacaksan ben kendim gidiyorum."
Hızlıca yataktan fırladım ve elbise dolabına yöneldim. Dersin başlamasına yalnızca yarım saat kalmıştı ve pijamalarım hala üzerimdeydi. Bugün yeni okulumun ilk günü. Daha 2 yıl öncesine kadar okul değiştirmiştim ve uzun süre boyunca yeni bir okula gideceğimi ve aynı ritüelleri tekrar yaşayacağımı tahmin etmiyordum. Ama işte yine buradayız ve bu sefer her şey çok farklı olacağa benziyor.
"Tamam, ben seni aşağıda bekliyorum."
Yataktan kalkıp merdivenlere yönelirken son bir kez yanağıma bir öpücük kondurdu ve yüksek sesle konuştu:
"Bayan Mathilda, o güzel kurabiyelerden biraz daha kaldı mı acaba!"
Hızlıca dolabın kapılarını açtım ve düşünmeye başladım. Eylül ayındayız ve hava son derece rüzgarlı, hımm bir bakalım.. Annemin kıyafetlerim konusundaki diktelerinden biraz olsun kaçınmak için dolabın derinliklerinde kaybolmuş ekoseli dar kırmızı pantolonumu aramaya başladım. Onu ararken elime menekşe moru bir şey ilişti. O elbise.. Roger'la ilk buluşmamızda giydiğim menekşe moru elbiseydi bu. Elbiseyi aldığım yere özensizce geri tıktım. O gece ne olmuştu sahiden de? Bunu kimse hatırlamıyordu. Ben bile.. Hatırladığım tek şey karanlık ve soğuk kaldırımda yerde yatarken gözlerimin ağır ağır kapanması ve o sırada gördüğüm belli belirsiz kopmuş bir el ve yerde yatan başka bir kadın silüetiydi. Roger yaklaşık kırk dakika sonra beni bulabildiğinde öylece yerde yatıyormuşum ve etrafta ne bir kadın ne de kana bulanmış bir el varmış. Garip doğrusu. Tabi gördüklerimi Roger'a ve bir başkasına anlatacak kadar aptal değildim. Ya beni delirmiş sanacaklardı ya da kafamı bir taşa vurduğumu düşüneceklerdi. Bayılmama mazeret olarak da uzun süre bir şey yemememi gösterdim ki bu da nispeten doğru sayılırdı.
"Sonunda!"
Pantalonu bulmuştum. Üzerine de siyah kadife bir kazak giymeye karar verdim. Kıyafetlerimi giydikten sonra aynaya baktım.
"Olamaz.."
Saçlarımın diplerinden beyazlarım görünüyordu yine. Dün uyuyakalmıştım ve saçlarımı boyamayı tamamen unutmuştum. Makyaj aynasının önünde duran siyah bir tokayı alıp saçlarımı bağlamaya karar verdim. Böylece beyazlarım bir nebze daha gizlenebilecekti. Çantamı alıp aşağı indim. Roger ve annem kurabiye yiyerek sohbet ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz Alevi Ruhu (TAMAMLANDI)
FantasyAramızdaki görünmez duvarları hep hissetmiş, ancak onları yıkmak için çaba da sarf etmemiştim. Belki de böylesi işime geliyordu. Belki de onun bilinmezliği sıradan hayatıma bir heyecan katıyor, bu sırrı çözersem her şeyin normalleşeceğinden korkarak...