Ders başlamıştı ve benim sınıfa daha geç girmem gerekiyordu. E tabi tanıştırma merasimi olmadan olur mu hiç? Bana kalırsa tüm bu formaliteler saçmalık. Kapının yanında sıkıntıyla müdürü beklemeye başladım. Sırtımı duvara dayamış, boşluğa bakıyordum ki sağ tarafımda bir ses duydum. Ses uzaktan geliyordu. Daha dikkatli dinledim. Ağlama ve inleme karışımı bir sesti bu. Sanki biri acı çekiyor ama sesini duyurmamaya çalışıyordu. Hemen sesin geldiği yöne doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Koridordaki her kapıyı dinliyor, sesin oradan gelmediğini anlayınca diğer kapıya geçiyordum. En sonunda erkekler tuvaletinin önünde durdum. Kapıyı dikkatle dinledim. Evet! Ses buradan geliyordu. Kapıyı açmaya yeltendim ve bir anda duraksadım.
Burası erkekler tuvaleti.
Elim tokmakta, öylece kalakalmıştım. İçeriden gelen ses daha acılıydı şimdi.
Girmeliyim, bu acil bir durum.
Umursamadım ve kapıyı sertçe açtım. İçeride bir çocuk sırtını duvara dayamış yerde oturuyordu. Kahverengi kıvırcık saçları terden sırılsıklam olmuştu. Kollarını karnına sarmıştı ve sıkıyor gibiydi. Başını dizlerine koymuştu ve acı içinde mırıldanıyordu.
"Lanet olsun sana büyükbaba. Lanet olsun!"
Kapının açıldığını fark etmemiş olmalıydı. Hemen yanına yaklaştım ve sesimdeki paniği bastırmaya çalışarak konuştum.
"S-sen iyi misin?"
Çocuk ani bir hareketle başını kaldırdı. O kırmızı gözler.. Bu okul otobüsündeki çocuktu.
"Senin burada ne işin var! Hemen çık!"
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Onu burada bu halde bırakamazdım. Eğildim ve elimi sırtına koydum.
"Yardıma ihtiyacın var. Bırak da sana-"
Elimi sertçe itti. "Yardım edemezsin tamam mı! Bana kimse yardım edemez! Şimdi defol!"
Çok sinirlenmiştim. Ona yardım etmemi istemiyor muydu? Pekala. Kapıya yöneldim. Arkamdan fısıldadı.
"Bunu kimse bilmeyecek."
"Söylemeyeceğim zaten. Orada tek başına geber diye." Kapıyı çarparak kapattım.
Koridorun sonunda müdür, odasından başını çıkarmış etrafa şaşkın şaşkın bakıyordu. Beni arıyor olmalıydı. Beni görünce gelmemi işaret etti, ona doğru yürüdüm. Gözlerim dolmuştu ve ellerim titriyordu. Tek düşünebildiğim o çocuktu. Neden oradaydı? Ona ne olmuştu? Birilerine haber vermeli miydim?
"Bayan Rivera, ben de nerelerdesiniz diye bakıyordum."
"Ben..Tuvalete gitmiştim."
"Güzel. Okulun ilk günlerinde böyle şeyler normal. Heyecana bağlı olarak bağırsak sistemi-"
"Hayır! Yani, heyecanlı değilim. Sadece.. Artık sınıfa gitsek?"
***
Sınıfa gittik. Müdür öksürerek boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. "Bu yeni arkadaşınız. Ona merhaba deyin." Kimseden çıt çıkmadı.
Öğretmen ayağa kalktı "Ben Emily Ross. Edebiyat öğretmeniyim."
"Pekala, ben Daniella Rivera. Eskiden New Orleans'ta yaşıyordum ama şeyden dolayı.." Para sıkıntısı çektiğimizi söylemek istemedim. "Şey, şuna bir bakın. Misissipi Nehri bir harika."
Tamam, çok iyi bir oyuncu olmadığımı ben de biliyordum. Ama bu kadar yapmacık konuşmak.. Daha fazla berbat etmemek için sessizce yürüdüm ve boş bir sıraya oturdum. İnsanlar beni inceliyordu. Tabi okul sezonunun ortasında yeni birinin gelmesi tuhaftı. Belki de tuhaf olan boyunlu kazağımdır, bilmiyorum. Önümdeki kız bir anda bana döndü ve neşeli bir sesle "Saçların ne kadar da güzel Daniella." diye cıvıldadı.
Saçlarım? Basit kahverengi saçlarım mı?
"Teşekkür ederim, ... İsim?"
"Dune."
"Bu ismi daha önce hiç duymamıştım. Anlamı nedir?"
"Rüzgarın kumda oluşturduğu tepe. Peki Daniella'nın anlamı ne?
"Tanrı benim yargıcım ya da mucize gibi bir anlama geliyor."
Bayan Ross sessiz olmamızı işaret etti. Ve bundan sonraki dersler aynı monotonlukta geçti.
***
Nihayet okul bitmişti. Dune'la yarın buluşmaya karar vermiştik. Her şey güzel gidiyordu. Kendime bir arkadaş bile bulmuştum ama... İçimde hala bir sıkıntı vardı. Kafamdaki soru işretlerini, cevap arayan soruları yatıştıramıyordum. Okul otobüsüne doğru yürüdüm. Kafamdan bin bir türlü düşünce geçiyordu.
"Daniella!"
Dalgın dalgın arkamı döndüm. Gelen kişi 'Kırmızı Göz'dü. İlk defa kızgın görünmüyordu. Tuvaletteki sinirli halinden eser kamamıştı. Elleri deri ceketinin cebinde, hızlı adımlarla yanıma geliyordu. Onu gördüğüm an önüme döndüm ve adımlarımı hızlandırdım. Nereden çıkmıştı?
"Daniella bekle!" Koştu ve kolumu tuttu. Kolumu geri çektim.
"Beni dinle. Bugün söylediklerim.. Biliyorum aptalcaydı. Bana yardım etmeye çalışıyordun ama ben.."
Sesime tüm ciddiyetimi ve soğukluğumu katarak cevap verdim "Anlamış olmana sevindim ukala."
"Beni affetin mi?"
Kaşlarımı çattım. "Bu neden umurunda?"
Bir şey söylemedi. Merakıma yenik düştüm. "Büyükbaban ile alıp veremediğin nedir?"
"Büyük babam mı? Sen bunu nereden-"
"Tuvalette mırıldanıyordun. Ona lanet okuyordun."
"Ben, bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Bunları bir kenara bıraksak?"
"Dalga mı geçiyorsun? Bütün gün bana can düşmanınmışım gibi davrandın. Şimdi de gelip hiçbir şey olmamış gibi davranmamı mı istiyorsun? Kusura bakma Bay Ukala ama ben kolay kolay unutmam."
Son sözlerimi çok sert söylemiştim. Ama bunu hak ediyordu. İstediği zaman istediğini yapabileceğini mi sanıyordu? Okul otobüsüne binmek yerine taksi çağırmaya karar verdim. Onunla daha fazla aynı ortamda bulunmak istemiyordum.
***
Uyandığımda çok yorgun hissediyordum. Sanki gözümü kapatmışım ve birkaç saniye sonra alarm çalmış gibi. Bundan nefret ediyorum. Yatağımda doğruldum ve her sabah yaptığım gibi yüzümü yıkamak için banyoya yöneldim. Su çok soğuktu. Başımı kaldırdım ve aynaya-
Ne! Lanet olsun, bu da ne?
Not: İstek artarsa yeni bölümü yazacağım. Olumlu ve olumsuz her yorumunuzu bekliyorum. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz Alevi Ruhu (TAMAMLANDI)
FantasyAramızdaki görünmez duvarları hep hissetmiş, ancak onları yıkmak için çaba da sarf etmemiştim. Belki de böylesi işime geliyordu. Belki de onun bilinmezliği sıradan hayatıma bir heyecan katıyor, bu sırrı çözersem her şeyin normalleşeceğinden korkarak...