YOL-ILGOP

862 85 8
                                    

"Sen neden bahsediyorsun Helio?"

"Senden duygularımı saklamayacağım. Romanlarda olduğu gibi ikinci erkek karakter sendromuna gerek yok."

Gözlerime baktı, o da acı çekiyordu farkındaydım.

"Ne kadar üzücü olursa olsun, Felix seni sevmiyor. O eski Felix değil."

Omzumlarımı düşürdüm. Biliyordum, bunu yüzüme vurmasına gerek yoktu.

"Daha fazla üzülmeni veya ağlamanı istemiyorum. Ne yaparsak yapalım hiçbir şeyi değiştiremeyeceğiz. Gidelim buralardan."

"Helio-"

"Biliyorum, Felix'e olan sevgin asla bitmeyecek ama unutmanı sağlayabilirim. Seni mutlu edebilirim."

"Olmaz. Çok iyi birisin ve seni seviyorum, arkadaşımsın. Dediğin gibi ne kadar acı çekersem çekeyim Felix beni sevmiyor. Ama bu yazara boyun eğeceğim anlamına gelmiyor. En başta yaptığım gibi hikayeyi değiştirmem gerek."

"Bunu yapmanın imkansız olduğunu-"

"Biliyorum. Ama denemekten zarar gelmez."

Reddedilmenin kalbini ne kadar ağırlaştırdığını en iyi ben biliyordum ve onu anlıyordum. Ama onu kabul edersem bu onu daha çok üzebilirdi.

"Teklifin için çok teşekkür ederim. Seni kaybetmek istemiyorum."

"Beni reddettin diye seni bırakacağımı düşünme. Seni destekleyeceğim."

Diz çöktüğü yerden kalıp kapıya yöneldiğinde bana döndü.

"Teklifim her zaman geçerli olacak. Eğer işler dayanamayacak bir hâl alırsa bana evet demen yeterli olur."

Odadan çıkarak beni yalnız bıraktı. Sıkıntıyla nefes verdim ve ayaklarımla sandalyeyi cam tarafına döndürdüm. Batan güneşi izlerken Helio'yu taşlı yolda yürürken gördüm. Kafasını kaldırıp bana baktı, gülümsedi ve el salladı.

Ancak en sonda Felix'in dışarıda olduğunu ve bana baktığını fark edebildim.

"Madam, çayları getirdim."

"Benimkini bırakabilirsin."

"Dük Benerth?"

"İşi vardı o yüzden gitti."

Çayımı bırakıp çıktıktan sonra, fincanı elime aldım. Buharı etrafa yayılırken güzel kokusunu içime çektim. Normal çaylardan farklıydı, onu güzel yapan da buydu.

Önümdeki belgeye baktım. Yaz ayına girdiğimiz için malikanedeki her şeyi değiştirecektik.

Mobilyalar, halılar, duvarların rengi ve malikanedeki bir çok şey. Kıyafet odasındaki her şey yerinden alınacak ve yeninden dekore edilip yeni, yaza uygun kıyafetler gelecekti. Bunun için bütçe ayrımı yapıyordum, bu ay gelecek bir çok tüccarla olan görüşmeler ve onların ürünleri derken fazla masraf olacaktı.

Ayrıca sadece bu da değildi, tapınağa yüklü miktarda bağış yapmalıydık. Ne de olsa burası O'Reilly Dükalığıydı.

Tabi bu Dükalık için para kaybetmek diye bir şey yoktu. Imparatorluk ailesinden hemen sonra en zengin ailelerden biriydik.

Hesaplamalar bittikten sonra kararan havaya göz attım ve odaya gittim. Bu kadar çalışmak yeterdi. Resmen her yerim tutulmuştu. Geceliğimi giydim ve elime kitabımı alıp güzelim yatağa yüz üstü uzandım.

Yeni başladığım kitabın ilk cümlesi kesinlikle bana ne kadar güzel bir roman olduğunu kanıtlıyordu.

"Aşk, dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır."

I Married My KillerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin