16. Mektup

168 30 31
                                    

Selam.

Oy ve yorumları bekliyorum.

Bu arada bölümü okumadan atıyorum bilginize hatam varsa kusura bakmayın.

İyi okumalar...

^

Küçük çaplı temasımızın üstünden dört gün geçmiş ve artık İstanbul'a geri dönmüştük. Dolu dolu geçirdiğimiz fakat Fırat'ın çoğu zaman durgun olduğu dört günlük bana çok da iyi gelmemişti. En başında iyi bir tatil olacağını inanmıştım fakat Fırat'ın durgunluğu göz ardı edilemeyecek kadar fark ediliyordu ve o bu kadar üzgünken ben gülüp eğlenemiyordum.

Öğle arasına girmemizin üstünden sadece beş dakika geçerken biz bahçede karşılıklı olan banklara kurulmuş oturuyorduk.

" Okulun anasını- " diyen Ege manitasına çok yaklaşamadığı için yakınıyordu. Yakınlaşmaktan kastım elini tutmak, sarılmaktı. Açelya sırıtırken Musa'nın anında gözleri parıldadı.

" Demek fanfinifon yapacaksınız, " demesiyle Açelya renkten renge bürünürken Ege göz devirdi. " He kardeşim fanfinifon yapacağız. Derdi seni mi gerdi? "

Musa sırıtırken Gül Ayşe koluma vurmuştu sus der gibi. Musa anında susup Gül Ayşe'ye eriyen bir ifadeyle baktı. Bu çocuk gerçekten abayı yakmaya doğru gidiyordu ya da çoktan yakmıştı. Gül Ayşe'nin dibinden ayrılmıyordu. Tek sorun Gül Ayşe ona pek pas vermiyordu. Nedenini bilmesem de böyle nazlanmasının Musa'nın deli gibi hoşuna gittiğini biliyordum. Bu hallerine gülümsediğimde bakışlarım çaprazımda oturan Fırat'a kaydı.

Kollarını göğüsünde birleştirmiş yere bakıyor ve kara kara bir şeyler düşünüyordu. O geceden sonra daha suskun olmuştu. Bir şeyler olmuştu fakat ne olmuştu bilmiyordum. Fırat'ın kaldıramadığı bir sorun vardı ortada. İçim anbean sıkılırken onu izlemeye devam etti.

Sert çehresi oldukça sabitti. Kaşları çatıktı fakat ona kaşlarını çatmak bile yakışıyordu. Her zaman düzenli olan saçları bugün dağınıktı. Alnına dökülen birkaç tutama dokunup geriye atmak gibi bir his gelivermişti içime. Ellerim saçlarına dokunmak için karıncalanırken sımsıkı yumup izlemeye devam ettim.

Oldukça düzgün ve orta büyüklükte olan burnu ve dudaklarının gözüme bu kadar hoş gelmesi aşktan mıydı? Kaşları düz bir hal aldığında titrek bir nefes aldım. Musa'lar kendi aralarında sohbet ederken ikimiz o ortamdan soyutlanmıştık. Ben onu düşünürken o kim bilir kafasında neyin savaşını veriyordu. Ona açıldığım günden beri bana olan yaklaşımında ufak çaplı değişiklikler olmuştu elbette. Mesela artık sürekli bana bakarken yakalıyordum onu. Ama bunun mutluluğunu bile yaşayamıyordum. Gözlerinin sahiplik yaptığı yorgunluğa karşı benim bile canım yanıyordu. On dokuz yaşında birinin bu kadar yorgun ve bitkin olması ne kadar doğruydu?

Çalan zille öğle arası biterken Fırat ile aynı aynda ayağı kalktık. O bana bakmadan okulun kapısına ilerlerken benim gözlerim bir tek onu izliyordu.

*

Okuldan çıkarken köşe de durmuş Fırat'ı bekliyordum. Bugün rezalet geçerken bu kadar düşünceli durması hayra alamet değildi.

Küçük damlacıklarla yağan yağmur saçlarımı yavaş yavaş ıslatırken bahçeye çıkan Fırat ile gülümsedim. Musa'larla konuşarak çıkan Fırat'ın yüzünde tek bir mimik kırıntısı bile yoktu.

MUCİZE | YARI TEXTİNG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin