Davetiye

754 6 0
                                    

Dylan'ın bakış açısından:

Bir bara girmeye karar verdim çünkü içip kafamı dağıtmam gerekiyordu. Kendi mekanıma gidemezdim çünkü bana Laura'yı hatırlatıyor. Ben de etraftaki önerilen barlardan birine girdim. İçerisi insan kaynıyordu. Durup boş masa var mı diye etrafıma bakınırken onu gördüm. Laura... Tam karşımda duruyordu. O u görmeyi beklemediğim için donup kaldım. Gözlerimin içine baktı. Gözleri doluydu. Ama beni gördüğü için değil. Arkasına döndü ve tekrardan ilerlemeye başladı. Yanımdan geçti. Tanrım, kokusu çok güzeldi. Arkasından bakakalım ama bir adam omzuma çarparak ilerledi. O anda bir sıkıntı olduğunu anlayıp peşlerinden gittim. Benim yanımdayken kimse Laura'yı üzemez.

Dışarı çıkabildiğimde adam Laura'yı yakalamış ve kendine çekmişti. Ona kedicik dediğini duydum. Benden başka kimse Laura'ya kedicik diyemezdi. Adama yaklaşıp bir yumruk attım.

"Sen de kimsin be?"

"İstemiyorum dedi ya." Adam bana yumruk attı.

"Sanane, sen de kimsin?"

Sinirden kuduruyordum. Kendini ne sanıyordu bu adam? Hiçbir şey duymuyordum. Bütün odağım bu adamdaydı. Nasıl Laura'ya dokunabileceğini sanıyordu? Laura'nın adımı bağırmasıyla adamı bıraktım. Yerde duran adama baktım. O kadar sert vurmuştum ki neredeyse ölecekti. Ellerim adamın kanına bulanmıştı. Aslında bakarsanız tıpkı ilk tanıştığımızdaki gibi Laura'yı kurtarmıştım. Laura'ya döndüm.

Yere çökmüş, ağlıyordu. Ona yaklaştım. Panik atak geçiriyordu. Karşısına çömeldim.

"Derin nefes al Laura."

"Olmuyor." dedi hıçkırıklarının arasında. Onu ağlarken görmek kalbimi paramparça ediyordu.

Yüzünü ellerimin arasına aldım.

"Bana bak Laura." Başını kaldırdı. Göz göze geldik. Acı çekiyor gibi duruyordu. "Benimle beraber nefes al, tamam mı?" deyip derin bir nefes aldım. O da aynısını yaptı. Nefesimi dışarı verdim ve Laura tekrarladı. Bunu birkaç kez yaptık. Aman tanrım onu çok özlemiştim. Kadife gibi cildini, gözlerini, yüzünü,... Öfkesini bile özlemiştim.

Laura çok daha iyi görünüyordu ama onu bırakmadım. Ayağa kalkarak kendini kurtardı ve ben de peşinden kalktım.

"Eve bırakmamı ister misin?"

Hayır deyip yürümeye başladı. Benden nefret ediyordu. Onu kaybetmiştim, sonsuza dek.

Arkadaki öküz hala orada mı diye baktım ama kaçmıştı. Artık keyfim kalmamıştı ve eve döndüm. Laura'nın odasına çıktım. Bomboş ve karanlıktı. Salona geri indim. Evde hiç ses yoktu. O yokken piyano çalasım gelmiyordu. Kendime bir içki koydum ve sabaha kadar uyumadım.

Laura'nın bakış açısından:

Sabah uyandığımda mutfağa gidip bir şeyler yedim. Dünün şoku hala üzerimdeydi çünkü Dylan'ı hiç bu kadar sinirli görmemiştim. O adama karşı çok sinirliydi ama benim yanıma geldiğinde çok kibar ve sakindi. Dylan'ın her hareketi kafamı karıştırıyordu. Ondan nefret etmeye çalışıyordum ama bir türlü olmuyordu. Ona güvenmiştim ve benim güvenimi kırmıştı. Ona çok sinirliyim ama ona kızamıyorum. Ne ara böyle oldum anlamaya çalışırken telefonuma bir mesaj geldi.

Bilinmeyen numara: Selam Laura, ben Jo. Üç gün sonra benim doğum günüm ve bir parti düzenliyorum. Katılmak ister misin diye sıracaktım.

Ayrıldığımızı bilmiyor muydu? Kafam karıştı ve ona geri yazdım.

Laura: Biz ayrıldık. Oraya gelmem iyi bir fikir olmayabilir. Yine de düşündüğün için teşekkür ederim. Gelecek doğum günün kutlu olsun.

Jo: Bunu bilmiyordum. Zaten Dylan kimseye hiçbir şey söylemiyor. Onu neden hala terk etmedin diye şaka yapmıştım bir de. Özür dilerim. Ama yine de benim konuğum olarak gelmeni çok isterim.

Laura: Sorun yok, parti işini de üşünürüm Jo. Tekrardan teşekkür ederim.

diye mesaj atıp telefonu koltuğa fırlattım. Aslında bakarsanız ne kadar kötü olabilirdi ki. Zaten beni Jo çağırıyordu yani Dylan için gitmiyordum. Onu görüp doğum gününü kutlayıp partiden ayrılabilirdim. Hem çok da ısrar etti. Beş dakikalık da olsa gitmeye karar verirsin ve bir kıyafet bulmak için alışverişe çıkarsın.

Taksiye binip bir avmye gidersin ve dolaşmaya başlarsın. Siyah, midi boy, sırt dekolteli bir elbise bulursun ve denersin. Çok dikkat çekmediği ve tam bir intikam elbisesi olduğu için bunu almaya karar verirsin. Ayakkabı için de siyah yüksek topuklu bir ayakkabı alırsın ve eve geri dönersin.

Bütün gününü telefonundan dizi izleyerek geçirirsin. Akşam olduğunda yemek yemek bahanesiyle Josh ve Ethan'a yalnız zaman geçirmeleri için evden çıkarsın. Kalabalık bir caddeye doğru yürürsün ve köşede bir McDonalds bulursun. İçeri girip bir hamburger söylersin ve beklemeye başlarsın. Yemeğini alıp boş bir masada yersin. Kalkıp bir Starbucks'a girersin ve americano'nu söylersin. Kahveni alıp dışarıya oturursun. Sevgilisiyle veya arkaşdaşlarıyla gelenleri izleyerek kahveni içersin. Gözlerin dolmaya başlayınca gitmeye karar verirsin. Aralık ayına girdiğiniz için hava soğuktur ve yürüdüğüm için burnun kızarmaya başlar. Josh ve Ethan'a biraz daha zaman vermek için biraz daha dolaşırsın. Sıkılırsın ve sokaktaki bir banka oturursun. Birini aramak için telefonunu karıştırırsın ama kimseyi bulamazsın. Anneni ya da babanı bile.

Ailenin seninle ilgilenmemesinin en kötü yanı da başkalarına muhtaç olman. İnsanların seni sevmesini istemen ve seni sevmeleri için her şeyi yapman. Ama bunun hiçbir zaman iyi sonuçlandığını görmedim. Ailemin beni umursamamasına artık alıştım. Son üç yıldır doğum günümde bile aramıyorlar. Arada ben arayınca zorla açıyorlar ve konuşmamız çok kısa sürüyor. Ama o bile beni mutlu ediyor çünkü hayatta olduklarını anlıyorum.

Eve dönmeye karar verip yürümeye başladım. Eve varınca kapıyı çaldım ve Josh kapıyı açtı. Islak saçlarından yeni duştan çıktığını anladım. Bu da ikisinin beraber iyi zaman geçirdiği anlamına geliyor. Gülümseyip içeri geçtim. Misafir banyosunda duşa girdim ve odama geçtim. Üç gün sonra Dylan'ı görecektim. Acaba onun bundan haberi var mıydı?

Selam!!

Biraz boş bir bölüm oldu ama bence olayları ikisinin de bakış açısından görmemiz güzel, siz ne düşünüyorsunuz?

Yeni kitabımı da birkaç haftaya yayınlamaya başlarım diye düşünüyorum, umarım seversiniz !

BANA GÜVENİYOR MUSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin