İcbar

47 15 27
                                    

Cihan'dan

Sorguluyordum, ne olduğunu ve hangi durumda olduğumu epeyce sorguluyordum. Şayet öyle bir durumdaydım ki etraftaki sesler uğultu gibi geliyordu kulağıma, yaşadıklarım ise tıpkı bir kabus gibiydi. Anılarım tek tek hücum ediyordu, güzelliğiyle nam salmış tüm anılarım tek bir haberle yerle yeksan olmuştu. Canım acıyordu, iliklerime kadar acıyı hissediyordum. Sanki etkisini anında gösteren bir zehir gibi bedenimi dolaşan bu his beni esiri altına almıştı. Tutsağı olmuştum, varlığımın yokluğuma karıştığı bu dakikalarda esaret altında ezilen ruhumun hürlüğe duyduğu arzuya karşı son can çekişleriydi .

Kırılmış camların önünde kaldırıma çökmüş meraklı bakışların gözetiminde hala yaşananlara anlam veremiyordum. Ağlamaktan ve korkudan göz pınarlarım kurumuştu. Nasıl bir manyağın oyunu içine düşmüştüm? Karakola daha adımımı bile atmamışken telefonuma gelen aramayla donup kalmıştım. İlk başta aramanın Ozan'dan geldiğini sanırken bilinmeyen numara kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Sanki yaklaşan tehlikenin kokusunu almışcasına titreyen ellerimle telefonu cevapladığımda dizlerimin bağları çözülmüştü. Takip edilmiş olmak, sevdiklerimin tehdit altında olması dahası kafemizin kedisi Şükrü'nün korkunç bir şekilde parçalanmış olduğunu öğrenmek tüm kanımın çekilmesine sebep olmuştu. Başta inanmak istemesemde yüzlerine kapattığım telefonun ardından aynı numaradan gelen fotoğrafla kalan umutlarım da yok olup gitmişti. Hemen peşi sıra gelen adresi bulanıklaşan görüşümden kaynaklı üstünkörü seçebilmiştim. Yakın diye yürüyerek geldiğim yolu koşar adım geri dönerken dudaklarımdan dökülen hıçkırıklara ve gözlerimden akan yaşlara dur diyemiyordum. Var olan son gücümle birlikte kafeye vardığımda kırılan camları görmüş, titreyen ellerime mani olamadan Ozan'a haber vermiştim. Onun gelmesini beklerken nefes alışverişlerimi kontrol altına almaya çalışıyordum.

Titreyen ellerimle kaldırımın zemininden destek alıyordum, buğulu gözlerle suretlerini seçemesem de insanların bana bir şeyler söylediğini görebiliyordum ama duyamıyordum sanki. Akan yaşlarımın yüzümde kurumasına izin vermeden yenisi süzülüyordu çehremden. Nefes alış verişlerimi kontrol edemiyordum, düzensizce soluyordum. Yapacaklarım sınırlıydı, çaresizlikle Ozan'ı bekliyordum.

Oturduğum kaldırımın önünde Demir'in görmeye alışık olduğum arabasından aceleyle inen Ozan görüşüme girdiğinde hızla ayaklanıp yanına ilerledim. Yaşlı gözlerle Ozan'a bakarken onun da ağlamış olduğunu belli eden ıslak kirpiklerinin ardından "Sen iyi misin?" cümlesi dudaklarından döküldü sessizce. Hızla kafamı olumsuz anlamda salladım. Artık iyi değildim, iyi olamazdım. Ne ile karşı karşıya olduğumu bilmiyordum, sadece bundan sonra hayatımın eskisi gibi olmayacağına emindim.

Çaresizce fısıldadım "Buraya kadarmış, Ozan."

Pes ediyordum, o adrese gidecektim.

"Ozan yolladıkları adrese gitmem gerekiyor. Sizleri de kaybedemem." dedim. Ozan olduğu yerde yay gibi sıçradı ve dediğime hemen karşı çıktı hiddetle.

"Cihan saçmalama! Ya sana bir şey olursa? Doğru karakola gidiyoruz. Yani Demir'le gidiyorsunuz." dedi. Sonlara doğru sesi kısılırken yandan Demir'e bakmıştı.

"Bunların hepsi karakola gittim diye oldu. Ne kadar tehlikeli olduklarını, ne kadar ileri gidebileceklerini kulak ardı ettiğimizden öldü Şükrü!" Hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Ben de geliyorum o zaman seninle Cihan. Tek gitmene hayatta izin vermem. Demir'in arabasıyla gideriz zaten."

Demir'in elinde tuttuğu araba anahtarına kaydı gözüm. Ani bir hamleyle ne olduğunu anlamasına fırsat vermeden çekip aldım elindeki anahtarı ve bir şey demelerine fırsat vermeden "Ben kullanacağım, arkada sessizce duracaksınız." dedim sol kolumla gözyaşlarımı silerken. Analarını ağlatacaktım.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin