"Chan, ben bu fikirden pek hoşlanmadım."
Tedirgindim. Korktuğum söylenemezdi, Chan yanımdayken hiçbir şeyden korkmama gerek olmadığını bilirdim ama yine de tedirginliğimi atamıyordum.
Yüzmeyeli çok uzun yıllar olmuştu.
Chan ellerini bana doğru uzatmış, çıplak üst gövdesi ve geriye yatırdığı ıslak siyah saçları akşamüstü güneşiyle parlarken yarım metre uzağımda duruyordu. Bana karşı sabrı hayranlık uyandırıcıydı çünkü bugün bunu beşinci deneyişimizdi. "Ben buradayım. Bir şey olursa hemen tutacağım. Lütfen, bir kez dene."
"Ama... endişeliyim."
Bacağıma kramp girdiği için az daha boğulacak olmamın üzerinden yaklaşık on yıl geçmişti ve ben o gün bugündür bir kez olsun suya adımımı atmamıştım. Öyle ki küvette bile yıkanmayı sevmiyordum. Benim için fazlasıyla büyük bir travmaydı ve Chan da bunu iyi biliyordu. Çok kez kabuslarımdan sıçrayarak uyanmıştım. Çok kez de Chan beni teselli etmek için gece boyu yanımda kalmıştı.
Ve bugün ikimiz de bir şeyleri arkamda bırakmak için çabalıyorduk ama günün beşinci denemesinde bile tedirginliğim biraz olsun azalmamıştı.
Chan yavaşça iç çekti. "Areum, yarın turumuzun son günü. Avustralya'daki konserlerimiz bitti ve akşamında yola çıkacağız. Bu son şansımız olabilir. Hem beraber geldiğimiz bu sahilde harika bir anımız daha olsun istiyorum. Artık sudan bu kadar korkmanı istemiyorum." Bakışları hüzünle yüzümde dolaşırken başını hafifçe yana eğdi. "Lütfen artık evimden korkma."
Son söyledikleri bir anda içime oturdu. Okyanuslara ve denizlere ne kadar düşkün olduğunu biliyordum. Pek çok kez "evim" diye bahsettiği denizleri ondan dinlemiş, ona özenmeden edememiştim.
Bir zamanlar benim de bu kadar aşık olduğum denizlere şimdi yabancı gibi hissetmenin verdiği acıyı anlatamazdım. Öncesinden evim deniz kenarındaydı ve her canım sıkıldığında kendimi attığım güvenli sığınağımdı.
Ta ki o güne kadar.
Sonrasında bir daha sahil kenarından dahi geçememiştim. Aklım karışır da yanlışlıkla sahil şeridine giderim diye ayna karşısında kendime sözler vermiştim. Boylu boyunca şehrimin kenarından uzanan mavi sonsuzluğu görmemek için yollarımı uzatmış, çok yere geç kalmayı göze almıştım. Sesini duymak bile ürküttüğünden sahilden çok daha uzakta bir eve taşınmıştık ailemle. Durmaksızın akan göz yaşlarım içinde onları ikna etmeye çalıştığım akşam dün gibi aklımdaydı.
Şimdi ise Chan'ın varlığıyla kendime verdiğim ve yıllardır asla caymadığım sözümden vazgeçmiş ve nereden geldiğini bilmediği bir cesaretle göğsüme kadar suyun içine girmiştim. Bir şekilde beni ikna etmişti ve şimdi bu fikrinden pişmanlık duymak üzere gibiydi. Anlaşılan beklediğinden daha ağırdı travmam. Bunun farkındalığı onu üzmüş olmalıydı.
Son kez gözlerimdeki tereddütü yakaladığında vazgeçeceğini anladım. Kollarını suyun altına indirdi ve tek eliyle tekrardan alnına düşmüş saçları geriye yatırdı. "Son iki seferinde sen istediğin için biraz olsun umutlanmıştım açıkcası. Ama anlaşılan biraz daha zamana ihtiyacın var. Yapmak istemediğin bir şeye zorl-"
"Yapmak istiyorum." Hala nereden geldiğini bilmediğim cesareti hissediyordum ve bu fırsatı kaçırmayacaktım. O benim için bu kadar çabalarken benim kendim için bir şey yapmamam doğru olmazdı. Kendim için zamanında çok çabalamış ama başaramamıştım. Ancak Chan'ın çabası için bir kez daha deneyecektim.
Ayrıca artık kabus görmek istemiyordum.
Chan şaşırmıştı ama çabuk toparlayıp kibarca gülümsedi. "Ah güzel. O zaman... bana ellerini uzatır mısın?"