Felix'in Odasında
İlk on beş dakika ikisi de hiçbir şey demeyip karşılıklı Felix'in yatağında otururlarken iki dışa dönük adam odadaki sessizlikten iyice rahatsız olmuşlardı. Salondaki arkadaşlarının sesleri geliyordu ama onların gülüşmeleri odanın içini ısıtmaya yetmiyordu. Aralarındaki gerginliğin oluşturduğu soğuk hava arkadaşlarının sıcak gülüşlerinden daha güçlüydü çünkü bu sefer.
Tatlılarını yemeye çalışıyorlardı bir yandan da. Mideleri bir şey kabul edecek durumda değildi ama yemezlerse de Felix'in fazlasıyla üzüleceğini biliyorlardı.
Ayrıca farkında olmadan ikisi de Lix'in sözleri üzerine bu browniye bel bağlamışlardı. Belki de sözleri gerçekten tatlanırdı.
Bir süre sonra iyice boğulduğunu hisseden Chan arkasındaki yastığı kucağına aldı. "Hala düşüncelerini önemsemediğimi düşünüyor musun?"
Changbin içine çöken sıkıntıyla başını iki yana salladı.
"Ya duygularını?"
Yine iki yana sallanan bir baş.
"Sevindim."
Changbin de daha fazla dayanamadı. "Seninle ilgili asla böyle bir şey düşünmem."
Chan bunu tabii ki biliyordu. İnsan yıllarını birlikte geçirdiği, ailesi yerine koyduğu adamı bilmez miydi? Sadece çoğu şeyi kendi içinde yaşayan Changbin'in, kendisine biraz açılmasını sağlamaya çalışıyordu. "O gün söylediklerin farklıydı ama."
"Düşüncelerimde samimi olmadığımı biliyorsun. Çocukluk edip sinirle söyledim onu. Yoksa bu dünyada benim fikirlerimi en çok önemseyip dinleyen kişi sensin ailemden sonra."
Chan yakalandığı için gülümsedi. "Doğru, biliyorum. Yine de... o gün gerçekten uzun zamandır kırılmadığım kadar kırıldım. Sözlerin her zamankinden daha çok etkiledi." Alnına düşmüş kıvırcık saçlarını parmaklarıyla taradı geriye. "Sanırım fazla hassas bir anımdaydım."
"Sen fazla hassas değildin, ben çok yanlış davrandım. Senin yerine koyuyorum kendimi de... Sen bana böyle bir şey desen hyung... Ben berbat hissederdim. Ağlardım hatta." Chan'ın yüzünün önüne eğilip gözlerini inceledi. "Sen ağladın mı sonrasında? Ağlamadın umarım hyung."
"Hayır ağlamadım."
Chan tabii ki böyle bir şeyi açık açık itiraf edip karşısındaki adamı daha fazla üzmeyecekti. Areum da odadan çıktıktan sonra tek başına bilgisayarla uğraşırken ne kadar göz yaşı döktüğünü bir kendisi bir de şarkılarını fısıldadığı mikrofonu biliyordu.
Ama unuttuğu bir şey vardı ki karşısındaki kişi harika bir duygu gözlemcisiydi.
"Ağlamışsın, yalan söyleme."
Chan itiraz edip ortamı hareketlendirmedi. Onun yerine işaret parmağını dudaklarına götürüp bastırdı hafifçe ve sırrını güvence altına aldı. "Aramızda."
Changbin yandan güldü. "Tamam."
Chan çekinerek yüzünü inceledi. "Dünkü parçan... unuttum demiştin. Aklına geldi mi nasıl yapmak istediğin?"
Changbin, canının sıkkın olduğu bu konuyu geçiştirmek için tatlısından bir çatal daha alırken hızla başını salladı. "Hayır ama önemli değil. Başka bir tane illa ki yaparım." Bugüne kadar aklına gelen fikirlerin içinde en hevesle başladığı demonun aslında bu olduğunu hyungu bilmese de olurdu. Onu daha fazla üzmek istemiyordu.
Devam etmekte tereddüt etti ama konuşmanın bitmesini de istemiyordu. "Dün gece bana geldiğinde... belli etmedim ama çok mutlu oldum hyung. Demo için de olsa gece yatmadan önce bir kez olsun konuşmamız biraz içimi rahatlattı."