Medyadaki melodiyi daha önce kullanmıştım ama tekrardan kullanmak istedim. Hayatımın arka fonunda çalan melodilerden birisi. Bir gün olur da böyle bir ortamda bulunabilirsem sığınacağım ilk melodik gıdam olacak.
İyi okumalar.
________________________Şu anda oturup tüm bildiğim dillerde şükretsem yeri vardı. Gölün dalgaları kıyıya vurarak dolunayını sergilemiş geceye ufak kıpırtılarını hediye ediyordu. İki saattir aralıksız öten çekirgeleri, artık sadece dikkat kesilirsem duyabiliyordum. İşime geliyordu çünkü başta güzel duyuluyor olsalar da iki saat boyunca o küçük danslarının sesini aralıksız dinlemek muhtemelen başımı ağrıtırdı.
Oturduğum kamp sandalyesine daha çok gömülüp kalın sweetimin boynumdan yükselmesini sağladım. Ellerim cebimde olsa da soğuklardı. Gündüzleri eylül havası ılık ılık varlığını sürdürüyordu ama geceler aniden soğumuştu. Acaba içeride bir örtümüz var mıydı?
Kanguru cepli sweetimin içinde ellerimi sürttüm birbirine. Gölün yüzeyinden yansıyan dolunay mehtabı gözlerimi kamaştırsa da bu gece kör olmayı göze alıp her bir saniyemi karşımdaki cennetin yansımasını izleyerek geçirmeye kararlıydım.
"Al bakalım tatlım. Kahven."
Ah. Bir de bu anıma ayrı bir büyü katacak Lee Know vardı.
Uzattığı büyük bardağı aldım. "Teşekkür ederim."
Kendisinkini de ikimizin sandalyesi arasına koyduğumuz ufak katlanabilir masaya bıraktı ve tekrar arkamızdaki karavana girdi. Elinde iki battaniyeyle döndüğünde gülümsedim. Birini benim omuzlarıma açıp örttü, diğerini de kendi dizlerine açtı. Gölü sessizce izlerken elindeki kahve bardağını döndürüyordu.
Kahvemden bir yudum aldım. Tadı güzeldi. "Tekrar teşekkür ederim."
Yandan güldü. "Az önce etmiştin ya."
"O kahve içindi."
"Ya bu? Bu seferki ne için?"
"Beni davet ettiğin için."
"Çok çalışıyorsun. İnsan olduğunu hatırlaman gerekiyordu." Kahvesinden bir yudum aldı. Anında yüzünü buruşturup elindeki kahve bardağına baktı. "Bu ne böyle ya?"
Kısık bir kahkaha attım. Minho'yla oynadığımız bir oyun üzerine iddiaya girmiştik ve ben kazanmıştım. Karşılığında bana kahve yapmasını istediğimde meraklanıp istediğim kahveden kendisine de yapmıştı.
Görünen o ki pek beğenmemişti.
"Yarısına kadar içsem mide fesadı geçirirm kesin. Nasıl içiyorsun bunu?" Bardağı masaya bıraktı. Bu gece iki bardak kahve içecek olmam sırıtmama neden oldu.
"Kahve tadını bariz hissedemediğimde zevk alamıyorum."
"İki bardağı da bitirmeyi düşünmüyorsun sanırım?"
Yakalandığımı anladığımda kahvem dudaklarımda sabit kaldı. "Yani..."
Başını iki yana sallayıp kahve bardağını aldı ve diğer yanına yere koydu. "Buradan hastaneye gitmek çok uzun sürer. Uykumu yemene izin veremem. İçmiyorsun ikinci bardağı."
Dediği şeye alınmış gibi yapıp dudaklarımı büzdüm. "Sen kötü birisin."
Güldü. "Bunu Hyunjin de söylüyordu geçen."
"Ağzına peçete soktuğun gün mü?"
Kaşlarını kaldırarak reddetti. "Yok o gün direkt nefret ettiğini söyledi. Kötü olduğumu söylediği gün un kurabiyesinin paketini kaçırdığım gündü. Eğlenceliydi."