Yoongi gözlerini cama vuran yağmur damlalarının sesiyle açtığında, uyandığı diğer her günden farklı olarak arkasında bir bedenin sıcaklığını hissetmiş ve sanki önceki gün yaşanan her şey, Jungkook'un varlığını hissetmesiyle zihnine üşüşmüştü teker teker.
Dikkatlice ve fazla hareket etmemeye çalışarak yatakta dönerek sırtını pencereye, yüzünü de Jungkook'a dönmüştü şimdi. Ufak tefek, iyileşmeye yüz tutmuş yara izleriyle bezenmiş yüz, şimdi nefeslerini hissedebileceği kadar yakınındaydı. Kaşlarını çatmış bir şekilde uyurken, Yoongi işaret parmağı ile Jungkook'un iki kaşının ortasına dokunmuş ve hafifçe bastırmıştı, sanki zihninden geçenleri temizleyebilirmiş de uykusunda onu rahatlatabilirmiş gibi.
"Neden yanımdasın Jungkook?" Gözünden istemsizce süzülen bir damla ile fısıldayarak sorduğu soru, cevapsızdı. "Neden yanımdasın hâlâ?" Bu bir vicdan meselesiydi artık. Yoongi gururunu bırakmış vicdanıyla mücadele ediyordu.
İnsanlar bir kayıp yaşadıklarında, en büyük pişmanlıklarıyla yüzleşir ve keşkeleri ile baş başa kalırlardı. Ve şu anda Jungkook'un onun yanında olması, Yoongi'nin annesi hakkında yaşadığı pişmanlıkları bile bastıracak denli büyük bir pişmanlığı yüzüne çarpıyor, kalbinin sıkışmasına sebep oluyordu.
Parmak uçlarıyla Jungkook'un uzamış saçlarını gözlerinin önünden çektiği sırada, küçük olan gözlerini açarak birkaç kez kırpmış ve odanın ışığına alıştığındaysa Yoongi'nin dolu dolu olan gözleriyle karşılaşmıştı. İç çekerek yanında yatan bedeni daha da kendisine çektiğinde, Yoongi'nin yüzünü göğsüne saklamasına sebep olmuştu. Şimdi sessiz gözyaşlarını boynunda hissediyorken, hafif hareketlerle Yoongi'nin gece kadar siyah saç tutamlarını okşuyordu.
Gökyüzü alacakaranlıktı ve yağmur şiddetini azaltmadan yağmaya devam ediyordu. Daha öncesinden kalan erimemiş kar, yağan yağmurla birlikte çamur oluyor, kirli toprakla birbirine karışarak beyazlığını yitiriyor ve kirletiyordu kendini. Her beyazlığın ve saflığın kaçınılmaz bir gerçeğinin ve bir karanlığının varlığının temsili gibiydi sanki. Doğa, hayatın tüm gerçeklerini bünyesinde saklıyor ve insanlar tarafından görülmeyi, fark edilmeyi bekliyordu. Toprak kendi halinde kar da kendi halinde, birbirlerinden uzaklarken herkesin bakmalara doyamadığı güzellikleri sunuyorken, bir araya gelmeleri, birbirlerine karışmaları kimsenin hoşuna gitmiyordu.
Belki de bu yüzden bazı insanlar kar ve bazı insanlar topraktı. Bir arada olmamalılardı. Karanlıklarını birbirlerine bulaştırıp kendi kirleriyle kirletirken, ikisi de özünü yitiriyor, benliğini kaybediyordu.
Yoongi kafasını Jungkook'un boynundan çıkarıp göz göze geldiklerinde, biraz önce duyuramadığı sorusunu yinelemişti. "Neden yanımdasın Jungkook?" Yatakta doğrulup sırtını pencereye doğru yaslayarak dizlerini kendine doğru çekerek kollarını dizlerinin etrafında bağlamış ve Jungkook da sırtını yatağın başlığına yaslamıştı. Hafif aydınlanan gökyüzünün aydınlatabildiği kadar aydınlıktı odanın içi ama birbirlerinin yüzlerine yansıyan ifadelerini görmelerine yetiyordu. "Neden soruyorsun bunu Yoongi? Sorgulamak zorunda mısın?" Jungkook bıkkınlıkla söylediğinde Yoongi bakışlarını Jungkook'tan çekerek karşısındaki duvara çevirmişti.
"Ben hak etmiyorum şu an yanımda olmanı." Konuşurken çatlayan sesi sonlara doğru kısılmış olsa da Jungkook'un kalbine batmaya yetmişti. "İstiyorum Yoongi. Yanında olmak istiyorum. Yetmiyor mu sana bu? Yorma beni artık ne olursun, kabul et sadece." Bu yakarış, Yoongi'yi titretirken Jungkook midesinin kasıldığını hissedebiliyordu. Yorulmuştu ve Yoongi durmadan üstüne gelmeye devam ediyordu. Jungkook yataktan kalkarak odadan hızla çıkıp kendini banyoya zor atmış, Yoongi ise başını, kendine çektiği dizlerine yaslayarak sessizce ağlamaya başlamıştı. Neden konuşamıyorlardı ve birbirlerine neden bir türlü ulaşamıyorlardı, bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad boi ;; yoonkook
Fanficsokak dövüşçüsü min yoongi ve onun tek ve gerçek ezeli rakibi jeon jungkook