O Masum Kız Çocuğu Yoktu Artık

231 19 16
                                    

Medya=Sare ve annesinin son fotoğrafı😢

Merhaba arkadaşlar, ben Lorin😊
Bu platformdaki ilk kitabımın 2. Bölümüne hoşgeldiniz. Öncelikle asla profesyonel bir yazar olmadığımı belirtmek istiyorum. Bu kitabı hobi olarak yazıyorum. Hakaret içermediği sürece tüm yapıcı eleştirilere açığım ve dikkate alacağımdan emin olabilirsiniz. Bu bölümü yazarken çok heyecanlıydım, umarım siz de heyecanla okursunuz.
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın😉 ~~~
(Yazarın anlatımıyla)

Sare daha 6 yaşında küçük bir kızdı. 1. sınıfa gidiyor ve anne ile babasıyla göl kenarı bir çiftlik evinde yaşıyordu. Sare'nin bir de dedesi vardı. Ama dedesini sadece hafta sonları görebiliyordu. Çünkü dedesi evlerine uzak bir yerde yaşıyordu. Büyük bir holdingi olan dedesi, çok yoğun bir iş adamıydı. Aynı zamanda ona emanet edilen ve evladı gibi sahiplendiği Kaya Bey'in kuracağı hastane için İstanbul'da inşaat başlatmıştı. Bunca yoğunluk arasında bir de inşaatla yakından ilgilenmek için sık sık İstanbul'a gidip geliyordu. Sare'nin dedesi Mustafa Bey de son zamanlarda torunu Sare'yi çok aksattığını farkındaydı ve aynı zamanda gelini Esra'yı da. Yanlız onları görmek istediğinde ya onları kendi evine davet ederdi ya da bizzat oğlu Halit evde yokken onları görmeye giderdi. Oğlu Halit'i çok severdi ama gelinini bu kadar üzüyor olması çok zoruna gidiyordu. Onu o kadar çok kez cezalandırmıştı ki yorulmuştu artık. Ama pek yol katetmediğini fark edip pes etmişti. Halit Bey ise babasına çok öfkeli ve nefret doluydu. Çünkü babası için hep ikinci planda büyütüldüğünü iddia eder, Kaya Bey'i kıskanırdı. Küçüklükten beri babasının Kaya Bey'in üstüne daha çok titrediğini ve daha çok değer verdiğini görmüştü. Evet belki Kaya bey babasına emanet edilmiş bir çocuktu ama bu kadar ayrım yapması kanına dokunurdu Halit Bey'in. Hep onunla ilgilenip onun okuması için çok çaba gösteren babası bir kere bile Halit Bey'in okuluyla ilgilenmediğini düşünürdü. Ve babasından intikam almak için babasının zoruyla evlendiği eşi Esra'yı üzüyordu, kırıyordu ve çoğu zaman eve uğramıyordu bile. Bir kızları olmasına rağmen. Kızı Sare'yi çok seviyordu, belki eşini de çok seviyordu ama bunu kabullenmek ona ağır geliyordu. Çünkü o kadını babası seçmişti ve babasının bu güne kadar hiç bir seçimini beğenmezdi. Bunu da beğenmemek, sevmemek için çok çaba göstermişti ama malesef kaybetmişti savaşı. İçten içe kör kütük aşık olmuştu eşine. Ama babasını kendince cezalandırmak için çoğu zaman eve uğramaz sevgilisi Aylin'de kalırdı. Evet Allah kahretsin ki kör kütük aşık olduğu eşi Esra'yı aldatıyordu. Bu durum çoğu zaman nefes almasını zorlaştırsa da Esra'ya aşık olmak zoruna gidiyordu ve bu şekilde hırsını aldığına inanırdı. Esra Hanım sevgili kocasına sadık ve çok aşıktı. Eşi Halit'in eve gelmeyişi onu üzüyor hatta kahrediyordu. Buna rağmen her akşam kızı Sare'yi uyuttuktan sonra sofrayı kurar saatlerce kocasının gelmesini beklerdi. Hatta çoğu sabah gözlerini açtığında yemek masasında uyuduğunu fark ederdi. Eşi Halit haftada 2 gün eve ya gerlirdi ya gelmezdi. Geldiği akşamlar da Sare'yle biraz vakit geçirir, duş alıp çıkardı.
Yine o akşamlarda bir akşamdı. Esra Hanım yemek hazırlamış Sare'yle yemek yiyordu. Bu akşam da eşi Halit Bey'in gelmeyeceğiden emindi. Esra Hanım gün geçtikçe üzüntüden zayıflamış, çökmüştü. Eşi artık hiç denecek kadar az geliyordu. Bazen başına birşey mi geldi diye düşünüp kendini kahrederdi. Aramak istese eşine ulaşamaz kızı Sare uyurken odasında gizlice saatlerce ağlardı. Sare sofradan kalkıp televizyonun başına geçmişti. Esra Hanım sofrayı toplayıp kızını yanına oturmuş televizyonu değil kızını izliyordu. İlk defa kızına, kendisine birşey olursa ne olurdu diye düşünmüştü. Sanırım içine doğmuştu alın yazısı.
Kapı aniden sert bir şekilde çalınca anne kız korkuyla irkilmişti. Kim bu saatte ve bu şekilde gelmiş olabilirdi ki. Esra Hanım kızı Sare'yi odasına gönderip alt kata kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açtığında karşısında sarhoş ve ayakta durmaya zorlanan eşi Halit Bey'i gördü. Feci şekilde kötü görünüyordu. Esra Hanım kapıyı açar açmaz Halit Bey içeriye dalmış sendeleyerek yukarıya çıkmaya çalışıyordu. Esra Hanım da hiç birşeyden habersiz eşine yardımcı olmak için koluna girmişken kendini yerde buldu. Halit Bey eşi Esra Hanım'ı bu kadar üzüyorken eşinin ona bu şekilde davranıyor olması vicdan azabı çekmesine sebep oluyordu. Halit Bey bu eve son kez gelmişti. Esra Hanım'ı daha fazla üzmek istemiyordu. Onların iyiliği adına eşi Esra'dan da kızı Sare'den de uzak duracaktı. Ve hayatlarından temelli çıkacaktı ki eşi Esra artık her gece onu beklerken kahrolsun istemiyordu. Esra Hanım olacakları seziyordu ama bir o kadar da habersizdi. Halit Bey dolaptan bavulunu çıkarıp birkaç parça eşyasını koyup odadan çıkacaktı ki karşısına siper olmuş ve geçmesine izin vermeyen Esra Hanım'ın gözlerine son defa uzun uzun baktı. Adeta aşık olduğunu söylüyordu gözleriyle ama Halit Bey o kadar korkaktı ki babasının zorla evlendirdiği eşine aşık olmuş olmak ona güçsüzlüğü ifade ediyordu. Halit Bey dakikalardır Esra Hanımı'ı izlediğini fark edince acı çektiğini hissetti. Nasıl kopacaktı bu kadından, hem de bu kadar severken. Gözlerinin dolduğunu hissedince eşinin gözyaşlarını görüp umutlanmasını istemediği için Esra Hanım'ı kenara itip merdivenlere yöneldi ki karşısında gördüğü kızı Sare ile sarsıldı. Bu küçük ve tatlı kızı nasıl bırakıp gidecekti. Esra Hanım kocasının artık temelli gideceğini fark etmiş, kızının bu ana şahit olmasını istemiyordu. Çünkü kızının bu anı ömrü boyunca unutamayacağını biliyordu. Kızını babasıyla vedalaşmadan kucağına aldı ve hemen odasına götürüp yatağına yatırdı.
"Minik kızım benim, sen uyusan ya artık. Yarın okula gideceksin, biliyorsun."
"Ama anne babam gelmiş. Uzun zamandır görmüyorum zaten."
"Prensesim benim, babanın çok acelesi var eğer şimdi karşısına çıkarsan seni öpüp sarılmaktan işine gecikir. Ve bu babanı çok üzer" Bu durumda bile Halit Bey'i kızına kötülemek istemiyor ve baba kelimesinin kızında ebedi güzel kalsın istiyordu.
"Tamam anneciğim, ben uyuyorum babamı benim yerime sen öp" deyip annesinin yanağına bir öpücük kondurmuştu Sare. Nerden bilecekti ki bu annesine olan son öpücüğüydü. Eğer bilseydi belki de annesinden öpücük stoklamayı denerdi. Esra hanım da kızını öptükten sonra konuşamadığını hissetti çünkü konuşsa sesi titreyip ağlayacaktı. Kızına güçsüz görünmek istemiyordu. Kapıyı açıp odadan çıktığında eşi Halit Bey'in gitmediğini, adeta veda etmeyi beklediğini anladı. Merdivenlerin eşiğinde çökmüş bekleyen Halit Bey'e doğru hızla yürüyen Esra Hanım eşinin gitmesine izin vermeyecekti ve gerekirse ayaklarına kapanıp yalvarırdı ama izin vermemeliydi. Halit Bey'in yanına varmasına 2 adım kalmışken alt kattan yukarı çıkan kadını gördü. Bu kadını daha önce de görmüştü. Hatta eşinin sevgilisi olduğunu da biliyordu ama eşini çok sevdiği için susmuştu. Gelmiş olan kadın Aylin Hanım'dı ve Halit Bey'i almaya gelmişti. O da Halit Bey'e çok aşıktı ve onu elde etmek için çok çaba sarf etmişti. Halit Bey'in koluna girip kalkmasına yardım ederken Halit Bey'in gözleri sadece Esra Hanım'daydı. Onu ağlıyorken görmek acı çekmesine sebepti. Ama bu ayrılık yaşanmalıydı. Herkesin iyiliği içindi bu ayrılık. Tam kalkmış merdivenlerden inecekken Esra Hanım kocasına arkadan sıkı sıkı sarılıp yalvarmaya başladı.
"Aşkım, ne olur gitme. Bırakma bizi, sana ihtiyacımız var." Bunları söylerken sesi titriyordu.
"Esra, bırak beni gideceğim" derken bile sesi titreyen Halit Bey ekledi
"Sizinle mutlu değilim." Derin ve sesli bir nefes aldı.
"Ben de mutlu olmak istiyorum, anlıyor musun beni." Halit Bey hayatında söylediği en büyük yalanı şimdi söylemişti. Çünkü eğer ailesiyle kalsaydı çok mutlu olacaktı. Canından çok sevdiği eşini arkaya doğru itip Aylin Hanım'la merdivenlerden indi ve kapıdan çıkıp gitti. Esra Hanım artık nasıl yaşardı ki, artık bir eşi yoktu ve artık bir hayatı da yoktu.
"Ne yapacağım ne yapacağım" deyip kendi kendine söylenirken Sare'nin babasıyla yaptıkları tüm konuşmayı duyduğunu ve hala korkarak annesini izlediğini farkında değildi. O anki ruh hali o kadar kötüydü ki hiçbir şey düşenemiyordu. Adeta delirmişti. Korkuluklara bir kaç saniye baktıktan sonra tek hamleyle kendini aşağıya bıraktı. Sare gördüğü şeyle irkildi ve korkuluklara doğru koştu, aşağıya baktı. Annesi kanlar içinde aşağıda yatıyordu. Annesi bunu ona nasıl yapmıştı. Babası da annesi de aynı gün onu bırakıp gitmişti. Yalnız kalmıştı bu hayatta. Koşarak aşağıya inen Sare ne yapacağını bilmiyordu, annesini kurtarmak istiyordu. Annesi ölsün istemiyordu. Çünkü çok ağlardı. Annesinin yüzüne gelen saçlarını kenara çekerken elleri kan olmuştu. İşte o zaman daha çok korkması gerektiğini anlamıştı. Ufak ufak ağlamaya başladı. Ama o kadar sessiz ağlıyordu ki annesinin onun ağladığını duyup üzülmesini istemiyordu. Birşeyler yapması gerektiğini farkındaydı ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Başını kaldırıp etrafa bakınırken annesinin sehpada duran telefonunu gördü. Koşar adımlarla sehpaya doğru gitti ve telefonu eline alıp*Sevgilim*kişisini aradı. Aradığı kişi babasıydı. Belki o annesini kurtarmaya gelirdi. Sanki herşeyin suçlusu o değilmiş gibi. Telefon uzun uzun çaldı ama açan olmadı. Sare yılmayıp bir daha aradı ama bu sefer operatör 'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz' diyordu dalga geçer gibi. Gerçi operatör nerden bilecekdi ki 6 yaşındaki Sare'nin ölmek üzere olan annesini kurtarması için babasını aradığını, belki bilse o da öyle demez, susardı. Tek çare dedesi kalmıştı. Telefondan *Mustafa Baba<3* kişisine basıp bu sefer dedesini aradı ve 2. çalışta dedesi
"Kızım" diye açmıştı telefonu
"Dede" diyebilmişti sadece Sare ve kendini tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Bu bir kabullenişti. Karşı tarafta ağlayan torununu duyan Mustafa bey bir hayli korkmuştu. Bu saatte Sare neden hala ayakta ve uyumamıştı. Neden ağlıyordu. Korkmalıydı ve o da hakkını verircesine titriyordu.
"Sare, kızım ne oldu!"
"Dede annem"
Mustafa Bey nefessiz kaldığını hissetti. Kız evladı gibi sevdiği biricik gelinine bir şey olmuştu, sesi titreyerek,
"Sarem, ne oldu kızım annene, hadi söyle."
"Dede, annem ikinci kattan atladı ve başı kanıyor" Duyduğu kelimeler sonrası 3-4 saniye şoka giren Mustafa Bey torununu daha fazla korkutmamak için toparlandı ve torunun sakinleştirmek için konuştu.
"Prensesim, sakin ol şimdi yanına Kemal abini gönderiyorum. Sakın ağlama olur mu?"
"Dede sen de gel, korkuyorum." diyen torunu dolan gözlerindeki yaşın akmasına sebep olmuştu. Torununa nasıl İstanbul'da olduğunu ve biraz gecikeceğini söyleyebilirdi ki.
"Sare, canım ben hemen geleceğim ama biraz uzaktayım. Ben gelene kadar Kemal abin yanında olacak tamam mı?"
"Dede, annem ölmeyecek değil mi?" Neler diyordu bu çocuk.
"Hayır prensesim, söz veriyorum annen ölmeyecek." Sesinin titremesini engellemeye çalışırken çok çaba sarf eden Mustafa Bey telefonu kapatıp, kişisel asistanı Kemal Bey'i aradı ve gereken bilgileri verip Sare'nin yanına gitmesini, onu sakinleştirip korkmasını engellenmesini istedi. Telefon görüşmesini bitirdikten sonra bindiği uçakta telefonunu kapatmadan önce oğlu Halit Bey'i aradı ama malesef ulaşamadı. Ve o zaman ilk defa lanet etti oğluna. Kızının ona en çok ihtiyacı olduğu zamanda yanında yoksa bir daha hiç olmasındı.
Sare yaklaşık 1 saattir annesinin baş ucunda oturmuş öylece yerdeki kanı izliyordu. İşte o an babasından nefret etti. Onları bırakıp başka kadınla gitmiş ve onları ölüme terk etmişti. O an ömrü boyunca babasından nefret edeceğine yemin etti. Sonunda kapı çalmış ve Sare bir ihtimal babası olabileceğine sevinmişti. Kapıdaki babası olsaydı ettiği yeminden vazgeçerdi belki. Kapıyı açtığında karşısında Kemal Bey'i görünce umudunu yitirdi. Çünkü biliyordu bu akşam zaten annesini kaybetmişti ve kapıdakinin Kemal Bey olduğunu görünce babasını da kaybetti. Kemal Bey Sare'yi görür görmez sarıldı ve öptü. Çok korktuğunu farkındaydı. Yanında getirdiği ambulanstan inen sağlıkçılar içeri girdi ve hemen Esra Hanım'a müdahale etmeye başladı. Esra Hanım'ı aldıkları sedyeyle ambulansa bindirip götürdükleride Sare ağlamaya başladı. Annesine başında otururken söz vermişti, onu bırakmayacaktı. Peşlerinden gitmek istedi ama Kemal Bey sıkı sıkı tutuyordu Sare'yi. Sonunda Sare'nin dedesi gelmişti buraya. Sare dedesine koştu, sarıldı ve birşey diyemeden ağlamaya başladı. Mustafa Bey yolda çok ağladığından gözünde yaş kalmamıştı. Ama içi kan ağlıyordu. Sare'yle sarılırken başını kaldırıp Kemal Bey'e baktı ve o çok korktuğu hareket gelmişti asistanından. 'Malesef' hareketi. Gelini yoktu artık, kızı yoktu, arkadaşı yoktu, torununun annesi yoktu, sırdaşı yoktu, destekçisi yoktu ve en önemlisi oğluyla zorla evlendirip hayatını mahvettiği o masum kız çocuğu yoktu. Ölmüştü. Ne olacaktı şimdi gerçekten. Bunu nasıl torununa söyleyebilirdi ki. Torunu annesinin ölümünü kaldıramazdı, dayanamazdı. Ama yapmak zorundaydı, torununa o bakacaktı ve ona elinden geldiğince annesinin yokluğunu hissettirmeyecekti. Sare de dedesi de kimsesiz kalmıştı. İkisi de birbiri olmadan birer kimsesizdi. Ama bunu unutmayalım ki Sare'nin canından çok sevdiği dedesi ve Mustafa Bey'in de minik prensesi, Sare'si vardı. Hala yaşamak için umut vardı ve hala yaşamaya değer bir hayat. Yaşanmayan anılar için umut hep olacaktı.
~~~
Sizce bölüm nasıldı?

Siz Sare yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Yazarın anlatımıyla olan bölümler ne sıklıkla gelsin?

AŞKA İNATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin