Kimsesiz

35 4 0
                                    

                                         (Yazarın anlatımıyla)
Gelinini kaybettiğini öğrendiği andan bu yana geçen 12 saat, Mustafa bey için adeta zindandı. Bunu kabullenmek bir yana, torununa nasıl söyleyeceğini bilmiyor ve düşündükçe nefessiz kaldığını hissediyordu. Sare ise saatlerdir annesinin yerdeki kanını tepkisizce izliyordu. Ne yapması gerekiyor bilmiyordu. Saatlerdir annesinden bir haber yoktu. Dedesi de birşey söylememişti. Annesinin onu bırakıp gitmeyeceğinden emindi ama şimdi neden yoktu.
Mustafa bey tepkisizce yerdeki kanı izleyen torununa dönüp, acıyla inledi. Bu yaştaki bir çocuk için bu travma çok ağırdı. Artık torununu bu lanet evden kurtalmalıydı. Ama ne diyecekti ki ona. Annesinin öldüğünü duysa dayanamazdı. Şimdilik torunun bilmemesi, onun için daha hayırlı olduğunu düşündü ve ayağa kalktı. Ellerini torunu Sare'nin ellerini tutmak için uzattı ve,
"Sare'm, hadi benim evime gidelim." deyince Sare tepkisiz kaldı. Mustafa bey devam etti,
"Anlaşılan benim evime gelmek istemiyorsun.(...) Tamam o zaman dondurma yemeğe gidelim mi?" Sare boş bakan gözlerle Mustafa beye dönünce, Mustafa bey verdiği bu tepkiye sevindi. Çünkü saatlerdir torunu Sare, o kadar hareketsiz ve tepkisizdi ki, korkmuştu. Mustafa bey torununu izlemeye devam ederken, Sare'nin gözünden akan yaşı görünce bozguna uğradı. Allah kahretsin ki torunu Sare, annesini öldüğünü az çok farkındaydı ve saatlerdir öldüğünü bildiği annesinin kanını izlemişti. Mustafa bey kendisine bir kez daha lanet etti ki olaydan hemen sonra torununu burdan götürmeliydi. Sare'nin göz yaşları adeta saatlerdir tutsak edilmiş de, firar edercesine akıyordu. Mustafa bey bu olaya son vermek için, torunu Sare'yi kucaklayıp kapıya doğru ilerledi. Kapıya yaklaşınca Sare'nin hıçkırıkları artmaya başladı. Çünkü en güzel anıları da, en kötü anıları da bu evde gerçekleşmişti. Mustafa bey de arkasına dönüp son defa eve baktıktan sonra torunu Sare'yle birlikte hızla evden çıktı ve arabasına bindi. Yarım saatten fazladır arabada gidiyorlardı. Şoförün 'nereye gidiyoruz Mustafa Bey' deyişine sadece 'gelinime' diyebilmişti. Torununa her ne kadar annesinin ölümünü söylemek istemese de, annesini son defa görmesi gerektiğini düşündü. Bu onun hakkıydı ve Mustafa bey bunu onun elinden alamazdı. Kısa süren yolculuktan sonra araba durdu ve kapısı açıldı. Sare'yi tekrar kucaklayıp arabadan inen Mustafa bey titriyordu. Birazdan Esra Hanım'ı son kez göreceklerdi. Başını dedesinin omzuna koyup öylece sessiz sessiz ağlayan Sare, annesini son defa görmeye hazır değildi. Daha dün akşam öpüp sarıldığı annesini nasıl şimdi son defa görebilirdi ki. Ona çok garip geliyordu. Annesinin öldüğünü biliyordu ama kabullenemiyordu. Mustafa bey hastanenin resepsiyonu ile konuştuktan sonra kadın ile birlikte morga gitti. Morgun kapısına geldiklerinde Mustafa bey, torunu Sare'yi kucağından indirip ona uzun uzun baktı. Sare de dedesine dönüp güç almak ister gibi Mustafa Bey'in elini tuttu. Mustafa bey, torunu Sare'nin elini tutmasıyla güç kazanmıştı adeta. Torunu için dik duracak, güçlü olacaktı. Morgun kapısı açılması ile birlikte küçük küçük adımlarla içer geçtiler. İçerdeki morg görevlisi Esra Hanım'ın bulunduğu dolabın kapısını açıp içindeki sedyeyi çekti. Mustafa beye dönüp işaret bekleyen morg görevlisi Mustafa beyden gelen işeretle, Esra Hanım'ın yüzünü örten örtüyü açtı ve onları yanlız bırakmak adına dışarı çıktı. Karşısında annesinin renksiz ve cansız bedenini görünce bozguna uğrayan Sare, akmaya yer arayan gözyaşlarına yine engel olamamıştı. Gerçi bu sefer o da aksınlar istiyordu. Solgun ve soğuk bedeniyle sedyede yatan Esra hanımı gören Mustafa Bey'in de aynı şekilde içi titremiş ve göz yaşlarına engel olamadı. Sare kendini sakinleştirdikten sonra, annesinin buz gibi yanaklarına, saçlarına dokunup titrek ve ağlamaklı bir sesle,
"Anneciğim" diyebilmişti. Sonra da dayanamayıp tekrar hıçkırıklara boğuldu. Mustafa bey de konuşmak istiyordu ve,
"Kızım, bak biz geldik. Sare ve ben. Seni yanlız bırakmamak için geldik." dedi. Sare hıçkırıklarını kontrol altına alıp konuşmaya devam etti.
"

Anne bak, sen bizi bıraktın ama biz seni bırakmadık. Buradayız." diyen Sare'ye şok içinde dönen Mustafa bey, torununun gerçekten böyle düşündüğüne şaşırdı. Aslında çok haklıydı ama bu yaştaki bir çocuğun böyle bir durumda annesini değil, annesini bırakıp giden babasını suçlaması gerekirken, Sare annesini de babasını da suçluyordu. Çünkü babası annesini bırakıp gitmese, böyle birşey olmayacağı gibi annesi kızı için sabredip böyle bir yola yönelmemesi de bir seçenekti. Ve Sare babası kadar annesinin de suçlu olduğunu düşünüyordu. Belki de büyüyüp aşık olunca anlayacaktı annesini. Çünkü bütün bunlara sebep olan şey aslında annesinin babasına olan büyük aşkıydı.
Sessiz ve ağlayarak devam eden uzun vedalaşma, morg görevlisinin 2 saat sonra geri dönmesiyle sona erdi. Morgdan çıkıp birkaç evrak imzalayan Mustafa bey torununu da alıp hastaneden çıktı. Gelini Esra hanımın cansız bedenini teslim almalarına daha vardı. Çünkü olayın intihar mı yoksa cinayet mi olduğunu öğrenmeleri gerekiyordu ve öğrenmek için adli tıpta otopsi yapılacaktı. En erken yarın teslim alabilirlerdi Esra hanımı. O zamana kadar torununun kafa dağıtmasını, az da olsa kendine gelmesini isteyen Mustafa bey ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Arabaya binip şoför Hikmet beyin 'nereye gidiyoruz' sorusuna ' bilmiyorum' demişti çünkü gerçekten bilmiyordu. Bu yanıta 'anladım' anlamında kafa sallayan Hikmet bey direksiyona geçip sorgusuz sualsiz sürmeye başladı. Kısa bir yolculuktan sonra arabanın yavaşlayıp durduğunu görünce torununa bakan Mustafa bey, Sare'nin de ona baktığını fark etti. Şuan ikisi de eve gitmek istemiyor, öylece konuşmadan saatlerce yolculuk yapmak istiyordu. Açılan kapı ile o tarafa döndü ikisi de.
"Mustafa Bey, küçük hanımla buraya gelmek istersiniz diye düşündüm" diyen şoför Hikmet bey, Mustafa bey ve Sare'yi Esra Hanım'ın kızını ve Mustafa beyi hep getirdiği o yere getirmişti. Denizin ortasına. Mustafa bey gelini Esra hanım ve oğlu Halit Bey'in ilk evlilik yıl dönümlerinde onlara küçük bir tekne hediye etmiş, keyifli zaman geçirmelerini temenni etmişti. Ama bir kere bile şahit olamamıştı o aile görüntüsüne. Çünkü oğlu Halit Bey her zamanki gibi oyun bozanlık peşindeydi. O yüzden Esra Hanım'ın ne zaman canı sıkılsa alır kızı Sare'yi, tekneye gelirdi. Geldikleri yer onu oldukça hüzünlendirse de iyi hissettirmişti.
"Sağol Hikmet, sen gidebilirsin." diyen Mustafa beye gülümseyerek cevap veren Hikmet bey oradan uzaklaştı. Dede torun burası onları çok hüzünlendirse de gidebilecekleri her yerden daha çok rahatlatmıştı. Evet belki kaybettikleri bir tanelerini hatırlatıyor hatta her yerde onu gördüklerini zannetseler de tekne onlara iyi gelmişti. Tekneye geçip sessizce oturan dede torun dolmuş gözleriyle birbirlerine dönüp gülümsediler. Çünkü ikisi de emindi ki Esra Hanım şuan yanlarına oturmuş onları izliyordu.
Geceyi hiç uyumadan geçiren Mustafa bey ve Sare sabahın ilk ışıklarıyla limana geri döndü. Esra hanımı bugün son yolculuğuna uğurlayacaklardı. Limanda bekleyen Hikmet bey, Mustafa bey ve Sare arabaya bindikten sonra hastaneye doğru yol aldı. Hastaneye vardıktan kısa bir süre sonra, cenaze arabası eşliğinde çıkıp mezarlığa doğru yol aldılar. Mezarlığa vardıklarında Mustafa Bey'in tüm eşi, dostu mezarlıkta toplanmış cenazeyi bekliyordu. Cenaze namazı kılındıktan sonra mezara alınan cenaze, üzerine kurulan tahtalar sonrası toprak atılmaya hazırdı. Tek yakını olarak üstüne ilk toprağını atmak Mustafa beye çok ağır gelse de yapmıştı. Yavaş yavaş dağılan insanlardan sonra Yasin okuyup bitiren imam da gittiğinde, mezar başında bir tek Mustafa bey ve Sare kalmıştı. İşte şimdi Esra Hanım'ın yokluğu kendini göstermeye başlamıştı. Asıl herşey bundan sonra zordu. Bundan sonra özleyeceklerdi onu, bundan sonra ihtiyaç duyacaklardı ona ve bundan sonra yavaş yavaş unutacaklardı yüzünü, mimiklerini, gülüşünü.

                                   ~~~

Bu bölüm biraz buruk bir bölüm oldu. Umarım beğenir ve oylamayı unutmazsınız🥺.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşçakalın

AŞKA İNATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin