Şaşkınlıktan soluğum kesilmişti. Bir hışımla odama çıkıp öfkeyle kapımı çarparak kapatmıştım. Normalde böyle biri değildim, bazen mantığımla hareket eder, bazen ise duygularımla hareket ederdim. Ama bu sefer duygularım öne çıkmıştı, anın şaşkınlığını da katarsak böyle bir tepki vermem normaldi. Şimdi ise yatağımda uzanıp babamın söylediklerini düşünüyordum. Sanki babamın bana söyledikleri zihnimde tekrar tekrar çalıyor aklımdan bir türlü çıkmak bilmiyordu. Bir türlü son söylediklerine inanmak istemiyordum. Kendimi inandırmak istemiyordum.
Yeni bir hayat, yeni bir kimlik, yabancı bir yaşam. Bu kadarı fazlaydı, evet kesinlikle bu kadar fazlaydı. Ben bir kaçak değildim. Bir yerden bir yere kaçan bir suçlu hiç değildim. Yaz kurslarını sevmeyen; arada sırada ödevlerini yapmayan, kitap okumayı hayatımın odak noktasına koymuş normal bir kızdım. Yeri geldiğinde suda yüzmeden duramayan bir yüzücü ve bir o kadarda işinde profesyonel olan geleceği parlak bir kızdım. Ne de olsa hepimizin bir geleceği vardı, hepimizin hayalleri vardı. Kimimiz gelecek denilen bu ipi sabit kimimiz ise gevşek bırakırdı. Kimimiz ise o ipi yıllarca sağlam bir şekilde döşemek için canını ortaya koyardı. İşte babamda tam olarak bu noktaya giriyordu. Benden hayallerimden vazgeçmemi istiyordu. Yıllarca o döşediğim ipi bir anda yok etmemi istiyordu. Eski benliğimin geride kalacağı yeni bir kimliğimin var olacağını keskin bir dille söylemişti.
Ve ben bunu kabul etmek istemiyordum. Belki de hayatı çoğunlukla ters giden bir kız da olabilirdim. Hiçbir zaman samimi ve gerçek bir arkadaşı olmayan yalnız bir kız diye düşündüm. Yanlış yerde yanlış zamanda sınıfın ortasında annemin ses kaydını açan ve sınıfta dışlanan günlerce alay konusu olan ben. O sesli mesajı unuttuğumu da sanmıyordum. Annemin sesi aklımda canlanırken utanç içinde gözlerimi kapattım. "Sakın yemeğini unutma o elmanı da ısırıklı eve getirme. Benim minik şirinem." Kendi kendime güldüm. O zamanlar on iki yaşında olabilirdim evet kesinlikle on iki yaşındaydım. Annem yemekleri abartılı bir şekilde doldurduğu için bazen yemekte zorlanıyor alabilirdim. Eski ben olmak istiyordum, kaçak yaşayan ben olmak istemiyordum. Bu durumdayken eski anılarımı hatırlamak kadar acı verici bir şey yoktu. Babamın söylediği son cümle pimi çekilmiş bir bomba gibi üstüme etkisini bırakmıştı. Uzandığım yatağımda huzursuzca kıpırdanıp boş gözlerle etrafı seyretmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Annem ile babam büyük ihtimalle hâla aşağıdaydı. Biraz olsun bana zaman verip beni yalnız bırakmaları beni iç düşüncelerim ile savaşmaya daha da çok zorluyordu. Ama böylesi daha iyiydi en azından rahatsız edilmiyordum.
Kendimde en nefret ettiğim özellik çok düşünmemdi. En küçük şeyi düşünmek ve kafama takmak bırakamayacağım birşeydi. Bazen bazı şeyleri umursamamak ve hayatı akışına bırakmak gerekirdi. Çoğu zamanda öyle yapmaya çalışıyordum ama şu an pek öyle yapacağımı sanmıyordum. Aklım ve mantığım hareket halindeydi onları istesem de susturamazdım.
O kadar düşüncelere kendimi kaptırmıştım ki kapımın çalmasıyla uzandığım yerde sıçradım. Biraz sonra Annemin sesini işittim. "Eflal lütfen aşağı in. Sen böyle yapınca ben daha çok endişeleniyorum." Sesi boğuk bir o kadarda endişeliydi. Annem endişeli ise ben ondan katbekat endişeliydim. Sahi benim burada ne yaptığımı sanıyorlardı? Yüzümde tatlı bir tebessümle cam pervazsının orada manzarayı seyrederek çay falan içtiğimimi sanıyordu? Her zaman anneme karşı anlayışlıydım ama şu an saatte o anlayış reddesinin kaybolduğunu hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TERSİNE
Teen Fictionİstediğim herşeyin tersine olduğu bir hayat... Bir şeyleri değiştirme vakti geldi. Birileri beni yakalamak istiyor. Yoksa ben bir canavarmıyım? Bir kılığa girdim, hayatımın en güzel ve en yanlış seçimini yaptım. O bir kalpsiz, o bir ruhsuz. Peki...