Canınız isterse dinleyin diye müzik koyma kararı aldım bölümlere.
Bölüm şarkısı: The Plot İn You: Feel Nothing
🌸🌸🌸🌸🌸
🌸BİRİNCİ BÖLÜM🌸
"Yetmiş metre"
🌸🌸🌸
Keyifli okumalar...
Bütün çocuklar karanlıktan korkar.
Karanlık, içinde insanı yakalayıp sessizce yiyen canavarların olduğu, kapıları ve pencereleri olmayan bir odadır.
Ama ben sadece kendi karanlığımdan, yani gözlerimin içindeki karanlıktan korkuyorum.
Bunu ben uydurmadım. Ben uydurmuş olsaydım annem bana şeftalili ve kremalı çörekler almaz ve onları akşam yemeğinden önce yememe izin vermezdi. Her şey yolunda olsaydı, babam ne zaman arasa kötü haberler veren ev sahibi telefon ettiğinde banyoya saklanmazdı.
"Merak etme," dedi annem akşam yemeğinden kalan bulaşıkları yıkarken. "Odana gidip oyun oyna ve hiçbir şeyi düşünme."
Mutfağın kapısında biraz daha bekleyip düşünce gücümle annemin bana doğru dönmesini sağlamaya çalıştım, ama bu hiçbir zaman işe yaramıyordu. Bende odama gelip kuyruğunun ucu kıvrak olan, gri ve kahverengi kedim Ottimo Turcaret'e sarıldım. Birinin onu havaya kaldırması, halının üzerinde evirip çevirmesi ya da tuvalet fırçasıyla kovalaması onu rahatsız etmiyor.
O bir kedi, diyor babam, ve kediler fırsatçıdır. Belki de bu, ilgi çekmeyi sevdikleri anlamına geliyordur. Benim için önemli olan tek şey, bir sorunum olduğunda ve sıcak, yumuşak, bir şeye dokunmak istediğimde onun etrafta olması. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Bir şeylerin yolunda gitmediğini biliyordum. Dördüncü sınıfta olabilirdim ama her şeyin farkındaydım. Kuzenimin kız arkadaşı, benim üçüncü bir gözüm olduğunu söylüyor. O hindistanlı ve alnının ortasında boyanmış bir nokta var. Üçüncü gözümün olduğunu düşünmesi hoşuma gidiyor ama sahip olduğum iki gözün iyi görmesi benim için yeterli olurdu.
Bazen içimden ağlamak geliyor. Şimdi de böyle hissediyorum. Ağlamak üzereyken genellikle gözlüğümün camları buğulanıyor. (arkadaşlar bu cümleyi unutmayın, ne zaman gözlükler buğulanıyor, anlayın ki kızımız ağlıyor)
Hem kurusunlar hem de burnumda ki kızarıklık gitsin diye onları çıkarıyorum. Birinci sınıftan beri gözlük takarım. Gözümde ki bu pırıltılı sarı renkli gözlüğü geçen yıl aralık ayında almıştık ve onu gerçekten çok seviyorum. Gözlüğümü takıp aynanın karşısına geçiyorum.
Gözlüğüm olmadığı zaman, çok sıcak suyla duş alıyormuşum gibi her şeyi bulanık görüyorum. Gözümdeki sise benzeyen bulanıklığa Stargardt hastalığı deniyor. En azından annem ve babam bana böyle söyledi. Onlar da bunu hastanede öğrenmiş olmalı.
Babamın internete bağlanabilen akıllı telefonunda Stargardt'ın yüzyıl önce yaşayan Alman bir göz doktoru olduğu yazıyor. Gözlerimin içinde olanları keşfeden kişi oymuş. Gözlerinde sis olan insanların her şeyin ve herkesin üzerinde siyah lekeler gördüğünü, bu siyah lekelerin zamanla daha da büyüyerek irileştiğini ve insanların iyi görebilmek için eşyalara gitgide daha fazla yaklaştıklarını da keşfetmiş. İnternetin söylediğine göre bu hastalığa ortalama olarak on bin kişide bir rastlanıyor. Annem bu insanların Tanrı'nın seçtiği özel insanlar olduğunu düşünüyor ama ben düşününce kendimi pek de şanslı hissetmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiraz Ağacı İle Aramızdaki Mesafe
ChickLitDurup kiraz ağıcını selamlıyorum. Babamla birlikte her gün geçtiğimiz sokaktan bakınca onu uzaktan - ama sadece biraz uzaktan - görebiliyorum Aslında karşımda gördüğüm şey renkli bir leke ama ben onun ağaç olduğunu yani hayallerimde ki gibi iyi yüre...