Bir bebeğim olacak. Artık bundan eminim.
Dağa yaptığımız geziden döndüğümüzden beri Emilia denen şu uzun boylu ve kızıl saçlı kızın anlattıklarını düşünüyorum.
Birinin, bebeği olmadan önce karnının ağrıdığını ve midesinin bulandığını söylemişti. Ottimo Turcaret'in kulaklarının arkasını okşarken, ödevleri yapmadan önce, onları bitirdikten sonra ve okula giderken bile hep bunu düşünüyorum.Önce karnın ağrıyor sonra da miden bulanıyor. Kayak pistinde bana da aynısı olmuştu. Bir de erkeğe ihtiyaç olduğunu söylemişlerdi ve ben de yarış sırasında Filippo'ya sıkıca sarılmıştım. Her şey bu yüzden oldu. Anneme ne diyeceğim şimdi? Ottimo Turcaret beni sevmeye devam edecek mi? Okulu bırakmak zorunda kalacağım. Peki, karanlıkta kalınca çocuğa nasıl bakacağım? Küçükken beși kız biri erkek, altı çocuğum olacağını hayal ederdim. Sonra gözlerimi sis kapladı ve ben de artık bu konuyu düşünmeyi bıraktım.
Çocuklarım olsa karanlıkta onları kaybederim, saçlarını kötü tararım ya da arabayla alışverişe gidemeyeceğim için açlıktan ölürler. Belki yemeklerde pizza sipariş edebilirim. Ama bunu yaparsam da şişman olurlar. Hayır, benim çocuğum olmamalı. Ottimo Turcaret yeterli. O kendi kendine yemek yiyebiliyor, kendini temizleyip tüylerini tarayabiliyor.
Peki şimdi ne yapacağım? Bunu birine söylemeliyim. Estella. Bana yardım edebilecek tek kişi o. Zil çalınca hemen onun yanına gideceğim. Kiraz ağacını görüyorum. Baştan aşağı kahverengi ve yaprakları yok. Bu konuyu aklımdan çıkarmak için ağacın yanına gidene kadar adımlarımı sayacağım. Bir, iki, üç...
Seksen ya da yetmiş sekiz adım. Yani kırk ya da otuz dokuz metre.
On adım daha attıktan sonra Estella'nın ıslığını duyuyorum. Kulaklarım duymuyor olsa her şey daha da zor olurdu.
Temizlik görevlilerinin odasının kapısını iki üç kez çaldım. Ara verilmişti ve okuldaki herkes ellerinde yarıya kadar yediği atıştırmalıklarıyla koridorları dolduruyordu. Filippo'nun sınıfındaki üç çocuk, buruşturup top haline getirdikleri folyoyu çöp sepetine atarak basket oynuyordu. Ben de onlarla oynamak isterdim ama aklımda daha önemli bir şey vardı. Estella kapıyı açıp beni içeri aldı. Sesler kapının arkasında kalsa da halâ duyuluyordu.
Estella bana bir cips paketi attı.
"Sen yemeyecek misin?" diye sordum.
Sanki düşüyormuş gibi kendini döner sandalyeye bıraktı. Dirseğini masaya koyarak başını eline dayadı. Yorgun gözüküyordu. Yüzü küflenmeye başlayan limonların rengindeydi. Bu aslında güzel bir renktir ama bir insana yüzünün bu rengi aldığını söylemek pek hoş olmayabilir.
Estella cips yemek istemediğini işaret ederek sandalyesinin yanına bir tabure çekti. Bu odada olmak hoşuma gidiyor çünkü eşyalar birbirine çok yakın ve içerideki her şeyi görebiliyorum. Taburenin üzerine oturdum. Ona anne olacağımı söyleme vakti gelmişti.
Elimdeki paketi kullanarak biraz ses çıkardıktan sonra belli bir yere bakmadan konuya girmeye çalıştım. "Estella, senin çocuğun var mı?"
Kafasını kaldırdı ve sandalyeyi çevirerek bana doğru döndü. Gerçekten de yorgun gözüküyordu. "Hayır. Hiç çocuğum olmadı."
"Neden?"
"Neden öğrenmek istiyorsun ?"
Utancımı gizlemek için ağzımı cipsle doldurdum. "Şey, çocuklar ilgimi çekiyor."
Estella gözlerini öyle çok açtı ki gözbebeğini ve özellikle de gözünün beyaz kısmını görebiliyordum. "Çocuklar ilgini çekiyor? Neler duyuyorum böyle. Yoksa sen âşık mı oldun, Mafalda?"
Ne diyeceğimi bilemeden gözlüğümün camlarının arkasından ona baktım. Baştan aşağı kızardığını hissediyordum. Bunu nasıl tahmin etmişti? Şimdiye kadar ben bile bunun farkına varamamıştım.
Estella kahkaha attı. Benimle dalga geçmek için gülmediğini anlamıştım. Üçüncü gözüm bunun iyi niyetli bir kahkaha olduğunu söylüyordu. Güzel bir şey karşısında atılan türde bir kahkahaya benziyordu.
"Mafalda, nihayet senden güzel bir haber duyuyorum! Beni çok mutlu ettin. Artık huzur içinde ölebilirim."
"Neden iyi haber? Ve bunu nasıl anladın?"
Sandalyesini hareket ettirerek önüme geldi ve omuzlarımı tuttu. Bir kiraz ağacı dalı gibi incecik bir burnu vardı. Dudaklarındaki pembe ruj biraz silinmişti. "Anladım işte. Tam vaktinde. Ve aşk her zaman iyi bir haberdir Mafalda, bunu unutma. Herkes âşık olur. Çocuklar..."
Tam o sırada pencerelerden birinden bir parça sandviç isteyen Tombik'in sesi duyuldu.
"Şişman çocuklar da mı?"
"Elbette, şişman çocuklar da. Yaşlılar, uzaklarda, başka yerlerde yaşayan insanlar, kötüler... Hepsi âşık olurlar."
"Kötüler de mi? Drakula gibi..."
"Evet. Onun da bir karısı vardı. Tuhaf gelebilir ama bu doğru. Çok güzel bir şey, değil mi? Hepimizin eşit olduğunu gösteriyor. Aşk sayesinde fakirler zengin oluyor, zenginler de daha mutlu."
"Aşk vazgeçilmez olduğu için mi?"
"Evet, birçok kişi için öyle."
"Peki senin için?"
Omuzlarımı bırakarak derin bir nefes aldı. "Benim için de öyleydi. Romanya'da bir kocam vardı. Ama uzun bir süre önce birbirimize âşık olduğumuzu söylemeyi bıraktık."
"Bu yüzden mi bir çocuğun yok?"
"Sanırım öyle. Eğer bir insana ona âşık olduğunu söylemiyorsan ve o da sana söylemiyorsa çocukların olmaması daha iyidir."
Galiba anladım. Bu kurala göre eğer Filippo'ya ona âşık olduğumu söylemezsem bebeğim olmayacaktı. Tamam. Yapmam gereken tek şey ağzımı sıkı tutmak. Estella'yla konuşmak her zaman işe yarıyor. O, bir sürü şey biliyor ve bana her zaman doğruyu söylüyor. Odanın kapısının yanında duran kırmızı bir düğmeye basınca zil çalmaya başladı. Koridora çıktım, koşar adımlarla sınıfa gittim. Aşık olduğun zaman gözlerin daha iyi görmüyor belki ama bir yerlere çarpmaktan daha az korkuyorsun.
Okuldan yeni döndüm.
Çantamı hızla kapının yanına, yere koyup hiçbir şeye çarpmamaya çalışarak olabildiğince hızlı bir şekilde odama koştum.
Günlüğümü alıp ikinci sayfayı açtım. Anladığım kadarıyla çocuk sahibi olmak için çocuğun babasına ona âşık olduğunu söylemek gerekiyor. Ama benim çocuğum olamaz çünkü karanlıkta çocuklara biberon vermek, altlarını değiştirmek ve ihtiyacı olan şeyleri yapmak mümkün değil. O halde yapmam gereken tek şey, kimseye ona aşık olduğumu söylememek.
Siyah kalemi elime alarak Birine aşık olmak yazsının üzerini çizdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiraz Ağacı İle Aramızdaki Mesafe
ChickLitDurup kiraz ağıcını selamlıyorum. Babamla birlikte her gün geçtiğimiz sokaktan bakınca onu uzaktan - ama sadece biraz uzaktan - görebiliyorum Aslında karşımda gördüğüm şey renkli bir leke ama ben onun ağaç olduğunu yani hayallerimde ki gibi iyi yüre...