yılbaşı partisi...
yılın son günleri benim için her zaman değerli olmuştur. çok şey yapmaya özen gösteririm ayrıca da en çok kendime ve tabi sevdiklerime zaman ayırırım. bu his ve alışkanlık aile geleneği gibi bir şey aslında bizde. daha çok anne geleneği..
annem aralığın yarısından sonra çok daha yoğun olurdu. etrafında sevdiği herkese bir gününü ayırırdı. anneanneme, teyzeme, yakın arkadaşlarına.. daha yeni görüşmüş olsa da mutlaka tekrar görüşür ve çok iyi vakit geçirirdi. babamla bir akşam yemeğine çıkar veya sinemaya giderlerdi. biz birlikte karokeye gider bolca eğlenir ardından soluklanmak için bir kafeye oturur bir sürü konudan sohbet ederdik. kendine de çokça vakit ayırırdı. kulaklıklarını takıp uzun yürüyüşler yapardı soğuk havaya rağmen. meditasyon yapıp yeni kitaplar okurdu. mutfağa girip güzel yemekler yapardık ailece. iyi hissettiriyordu aslında tüm bunlar. yenilenmiş gibi.
annemin tüm bunlar arasında bana en hayranlık uyandıran şey ise uzun zamandır tereddüt ettiği, kendini hazır hissetmediği veya sürekli ertelediği bir şey için adım atmasıydı. adım atardı ve devamının geleceğine inanırdı her daim. gerçekten hayrandım ona. bu inceliğine bu derinliğine hayrandım.
bu sene bende annemin yolundan ilerlemiş gibi hissediyordum. her sene aralığın yarısından sonra en değerlilerime ve kendime çokça vakit ayırıyordum fakat ilk defa bu sene kendimle alakalı bir şeylerin farkına varıp bir adım atmıştım. hazır hissetmiyordum, ölümüne de korkuyordum ki hala çok fazla korkuyorum ama bir adım atmıştım. ve attığım adımdan sonra olan gelişmeler beni o kadar da korkutmuyordu artık.
ben, önce jisunga olan hislerimin bana fazla geldiğini, hayatım olduğunu ve aslında boğulduğumu fark etmiştim. chan bunu fark ettiğinde aslında birinin anlamasına ne kadar da ihtiyacım varmış diye düşünmüştüm. illa anlamasını istediğim kişinin o olması gerekmediğini de anlamıştım. sonra ise hyunjinle konuştum. kendi iç sesimi kendi düşüncelerimi dinleyerek anlattım ona hislerimi tüm çıplaklığıyla. bu hislerden muzdarip olan tek kişi olmadığımı da anlamamı sağlamıştı bu konuşma. çünkü hyunjini de gördüm, görebildim. aslında, bulunduğun durumda kimsenin seni görmediğini düşünüp kendini kapattığında sen de aynı yaraya sahip insanları tam olarak göremiyormuşsun, onu anladım. hyunjin sayesinde aslında hislerimin kendimi yok sayacak derecede saplantı boyutunda da olduğunu öğrendim. buna ilk başta karşı çıksam da kabullenmem saatlerimi almamıştı. haklıydı. hyunjin bana ayna tutmuştu. aslında ben de ona ayna tutmuştum felix konusunda. şuan fark ediyordum bunu. hyunjin daha sonraki dakikalarda benim bir konuda daha adım atacak olmamı sağlamıştı aslında. konserden sonra, ara verdiğimiz zamanda söyleyecektim jisunga. bu da yeni yıldan sonraya kalacağı için aslında güzel başlangıçların devamı gibi olacaktı. endişeliydim fakat içimde yanan o umut ışığı zaman geçtikçe daha da parlıyordu sanki. tek bir şey, tek bir şey gölgeliyordu umut ışığımı. o da yılbaşı partisi lafı. kötü bir şeyler olacak gibi hissediyordum ve tam da bu his benim umut ışığımı gölgeliyordu.
kafamın içinden çıkıp çok önemli olan konuya odaklandım. "hediyeleri de verelim diyordum ama hazır mı?" diyordu chan.
"ama hyung daha hazır değil ki benimki." diye atılmıştı felix hemen. üzgün görünüyordu. benimde hazır değildi hediyem daha. hatta ben çekilişi tamamen unutmuş jisung için bir hediye bile düşünememiş--- şarkı! tabi ya şarkı! ona olan hislerimle yazdığım şarkıyı tamamlayıp yayımlamadan önce jisunga dinletebilirim. hem hediye olur, yani umarım, hem de ona açıklamam daha kolay olur. evet, buldum!
"kimlerin hediyeleri hazır şuan." ben aydınlanmış ve mutlu gözlerle etrafa bakarken hediyeleri hazır olan kişiler seungmin, jeongin ve tabiki chan hyungtu. yani hiçbir şeyi son dakikaya bırakmayan mükemmelliyetçi gıcık tipler. haha şaka şaka. canım arkadaşlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limbo
Fiksi Penggemarkarmakarışığım ve hiçbir şeyin farkında olmaman üzücü. 🎼"..sana söyleyemediğim tek bir kelimeyle değişeceğini biliyorum..."🎼 -limbo