HAN JİSUNGTAN
hava kapalı ve soğuktu. karlar erimeye yüz tutmuştu ve biz günlerdir şirket-yurt arası koşuşturup duruyorduk. oturup düşünecek, yemek yiyecek vaktim neredeyse yoktu. hiç birimizin yoktu böyle bir vakti. bariz bir şekilde kilo vermiştim. diğerleri bunu söyleyip durmak yerine yalnızca yiyecek bir şeyler getiriyorlardı. anlıyordum. her birinin neyi neden yaptığını biliyordum. sık boğaz etmeden yanımda olmaya çalışıyorlardı. ne olursa olsun mesafeyi çok iyi ayarladıkları için ve bana da alan tanıdıkları için tüm yaptıkları bu basit şeyler aslında bana çok iyi geliyordu.
fakat tüm bunların dışında tek bir sorunum vardı ki, bu da; henüz düşünmüyordum. rutin de olsa bir koşuşturma içerisindeydik. albüm, kayıtlar, çekimler, gelecek konserler.. üzerine düşündüğüm bir sürü şey vardı. uğraştığım bir sürü şey vardı. ve aslında tüm bunlar düşünmeme engel olduğu için de memnundum. uyumamamın sebebi düşünmek değil de çalışmaktı çünkü.
uzun zaman sonra evdeydim. hala changbinin odasındaydım. uyandığımdan bu yana odamdan çıkmamıştım. hatta yataktan dahi çıkmamıştım. sadece uyanmıştım, anında aklıma bir sürü sahne dolmuştu ve beraberinde de bir sürü düşünce. bana da tavanı seyrederek zihnimi istila eden düşüncelere izin vermek düşmüştü. çünkü artık olması gereken şey buydu.
açıkçası tüm bu yaşananlarla ne yapacağımı bilmiyordum. bu çıkmazdan nasıl çıkacağımı, minhoya nasıl davranacağımı bilmiyordum. elbette karşılaşıyorduk. aynı ortamdaydık ve birlikte çalışıyorduk. sonrasında aşırı gerildiğim için kısa süreli bir atak geçirsem de sorun olmuyordu. hallediyordum çünkü. fakat benim düşündüğümle, birlikte çalışmamız çok farklı şeylerdi ve bu tarif edemeyeceğim derecede korkutuyordu beni.
bugün hepimizin izin günüydü. herkes bir yerlere dağılmışken chan hyung şirketteydi. ben evdeydim, minho da öyle. onu görmemiştim çünkü odamdan çıkmamıştım. evde olduğunu ise odamda beni ziyaret eden felix ve jeonginden öğrenmiştim. bizimkiler bir karar almışlardı, o gün bizi o halde gördükten sonra, bizi asla yalnız bırakmıyorlardı. hepsi ikimiz için de endişeleniyordu. haklılardı. o gün bir felaketti ve onlara hak veriyordum. ama ben iyiydim, iyi olmaya çalışıyordum. koşuşturup duruyordum, hiçbir işi aksatmıyordum. her zamanki gibi davranmaya çalışıyordum. çünkü, öyle yaparsam daha kolay iyi olabilirim, daha kolay atlatabilirim gibi geliyordu. ayrıca şuan düşemezdim. eğer düşersem hepsini yüz üstü bırakmış olurum çünkü. bunu yapamam. şuan olmaz.
şuan olmaz.. olmaz ama düşünmeye başladım bir kere. susmuyor, durmuyor. bomboş tavanda minho ile geçirdiğimiz tüm anıları seyrettim. en başından en sona kadar. birlikte vakit geçirmek için en ufak zamanı bile değerlendiren biz, günlerdir görmüyorduk birbirimizi. bunu düşünmek kalbimin acıyla kan pompalamasına sebep oluyordu. ama anılarda fark etmediğim her şeyi teker teker anlamıştım. bakışlarını, birlikte vakit geçirmek için yarattığı zamanın sebebini, konuşmak için olan çabayı.. beni seviyordu. hem de en başından beri, beni sevmişti. bakışlarından bile kalpler çıkarken aptal gibi anlamamıştım. göz göze geldiğimizde dalıp gidişinden, ona karşı yaptığım bir harekette afallayışından bile fark etmemiştim. benden beklemediği için afalladığını düşünmüştüm. yaptığı her şeye, birlikte geçirdiğimiz her zamana bir bahane bulmuştum.
ortadaki gerçeği kendime itiraf etmemek için, kendimi kandırıp durmuştum..
ben gerçekten çok acınası bir insanım.
korkağın tekiyim.
ve onu kırmıştım. ruh eşim diye hitap ettiğim adamın ruhunu göz göre göre paramparça etmiştim. ben, onu kendi yaktığı ateşin en kızgın yerine itmiştim.
![](https://img.wattpad.com/cover/330149093-288-k963997.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limbo
Fanfictionkarmakarışığım ve hiçbir şeyin farkında olmaman üzücü. 🎼"..sana söyleyemediğim tek bir kelimeyle değişeceğini biliyorum..."🎼 -limbo