- Kazanamadım..
- Hadi ama , beni kandırmaya çalısma.
dedi, kızgın bir şekilde. Ah Allahım bu çocuk beni fazla iyi tanıyordu.
- Bu konunun şakası olabilecek kadar komik bir durum olabilecegini sanmıyorum kardeşim.
- Ama..
diyebildi, sadece. Sesi oldukça kırgın,kızgın,ümitsiz geliyordu. Onun üzülmesi dünyada kaldırabilecegim olayların sonunda geliyordu.
- Lanet olası, üzülme üzülme. Kazandım tabii oğlum.
- Seni lanet piç! Kalbime falan mı indirmeye çalışıyorsun!
- Ah hadi ama dostum biraz eğlendik şunun şurasında.
- Yanıma geldiğinde ağzını burnunu kıracağım biliyorsun değil mi?
Bu çocuğu olması gerekenden fazla seviyordum. Yani ailem gibi birşeydi bu. Derin mevzular falan.
- Tamam kardeşim geliyorum yanınıza biraz sonra.
Telefonu suratıma kapadı, piç çocuk ne olacak!
Biraz sonra telefonuma gelen mesaj da yazan şuydu;
- Sii yuu.
dalga geçmeye bayılırdı. Bazen onun bu dalgacı tavrına bayılıyordum gerçekten. Gülümsemekle yetindim.
Ve telefonu elimden bıraktım. Nedenini bilmesem de ''Şık olman gerekiyor Berk bey!'' diye geçirdim içimden. Dolabıma baktım, gülümsedim.
Ne kadar şık olabilirsin lan dedim kendi kendime bağırarak..
'' Ah anne , ne giyeceğimi sen söyleyebilir misin?'' dedim, ses gelmiyordu.
Neyse , elime gelen ilk şeyleri giydim bir gömlek ve kot pantolon, Klasik Berk..
Yolda bu kadar insanın içinde yürümekten nefret ediyorum , etrafa bu kadar boş bu kadar salakca bakmaları beni delirtiyor.
Sanki dünya bi tek bunlar için var olmuş gibi davranıyorlar, hepsini durdurup suratlarına bir kafa atasım geliyor. Ney Sizi bu kadar dertli yapıyor?! diyesim geliyor. Ama sadece geliyor, elimden ise hiçbişey
gelmiyor. Evet dramatik derecede komik bir olay daha değil mi?
Telefonumu çıkardım ve Sameti aradım. Nerde olduğunu öğrendim ve hızlı adımlarla kafam yerde ilerlemeye başladım. İnsanların suratlarını görmeyi kaldırabileceğimi sanmıyorum.
Kafeden içeri adımı atmamla Sametle klasik selamlaşmamızı yapmamız bir oldu. Bu çocuğu seviyordum.
Su seni merak etti, iki gündür uyuduğunu söyleme bana uykucu şirin, dedi.
Yanına gidince ben onun gönlünü alırım, biliyorsun, demem yetti ona.
- Hey hey dur, Bizi geç 2 yıldır sevgilim, asıl sen 2 yıldır beklettiğin Cemre'ye ne zaman acılacaksın, başkasının kapmasını mı bekliyorsun lan kızı?
- Berk, biliyorsun bu konuda biraz çekimserim.
- Samet!
demem ona yetti, ne denli kızdığımı anlamış olmalı ki;
- Tamam, tamam nasıl istersen 2 güne ona açılmış olacağım berkovski.
Kahkaha atmakla yetindim, bu çocuğu ne zaman ciddi görecektim merak ettim açıkcası.
Masa oturmamız ile hafif bir tokat yemem bir oldu, Ah Su ne kadar yavaş vursan da elin ağır..
- Sadece 2 gün görüşmemenin cezası biliyorsun değil mi canım?
- Ah bilmem mi canım, uyku dozajımı kaçırmışım kusura bakma, dememle kendine çekip sarılması bir oldu. Bunu ikimizde seviyorduk. İkimizde seviyorduk.
- Kombinim nasıl ama, anneme danışarak giyindim, gerçi ses vermedi ama olsun, dedim gülerek.
Masada derin bir sessizlik oluştu, yanlış bir kelime kullanmıştım sanırım..
SAMETİN AGZINDAN :
'' Ah Berk, çocukluk arkadasım, kardeşim, dostum, herseyim. Hepsi ard arda gelince kaldıramıyordu. Önce erkek kardeşi trafik kazasında ölmüştü, sonra babası bir iş kazasında.. İki defa ölmüşken bir de
annesinin kanser olduğunu öğrenmişlerdi.. Annesini çok severdi, herşeyden çok severdi. Resmen yıkıldı. Çok geçmedi zaten Psikolojik bir bunalımda olan annesini de kaybetti. Yanında Su ve Ben
olmasak bunu kaldıramazdı. Hala ara sıra inanılmaz derecede kendini kaybediyor. Bu yüzden hep yanında olmam gerekiyor. Seni seviyorum kardeşim. Bir türlü Su'ya güvenemiyorum. Neyse onun
aklını böyle şeylerle karıştıramazdım. Hayattaki tek akrabası ona sadece para yollamakla görevli amcasıydı. Bir kere bile halini hatrını sormamıştı.
Annesinin fotoğrafı ile konuştuğunu söylüyor sürekli. Bugün ise ses gelmedi dedi. Masadaki sessizlik fazlasıyla uzun sürmüştü. O kadar masum bakıyordu ki bize ,
ah lanet olası sessizliği bozmam lazımdı. ''
- Kanka Halısaha maçına gidiyoruz değil mi?
- Gidiyoruz tabiki Samet bu soru mu?
biliyorum, saçma bir soruydu ama aklını dağıtmam lazımdı.
BERKİN AGZINDAN :
'' Aklımı dağıtmaya çalıştığını adım gibi biliyordum. Anlamamazlığa vurdum, onu seviyordum. ''
- Neyse ben eve gidiyorum, size iyi eğlenceler gençler, biraz yorgunum.
İtiraz eden olmadı, halden anlamalarını seviyordum.
Gerçi Su artık seni özledim, gitme der gibi bakıyordu ama yorgun hissediyordum..
- Anne, ne yapıyorsun burda? Seni çok özlemişim..
- Oğlum hep burdaydım, bu nasıl soru şimdi?
- Uzun zaman olmadı mı anne? Oğlun gittikçe çöküyor anne. Ben böyle değildim değil mi anne? Niye bu kadar yorgun hissediyorum ? Anne niye kokunu hissetmiyorum anneee ?!
- Annem yapma böyle, üzme beni. Güçlü olman gerekmez mi ? Seni seviyorum..
- Anne bak istediğin okulu da kazandım, söz vermiştim. Söz verirsem yaparım biliyorsun değil mi?
Anne gitme ya, nereye kadar kaçacağım ha..
Annneee , annee, gitme..
Yine karanlıklardayım anne, yine yoksun.. Babam zaten hiç yanımda olmadı ki anne, Berk daha ne kadar güçlü olsun ha? Benim de yorulmaya hakkım yok mu? Yoruldum anne.
Bizim eski duvar saati kadar yoruldum. Kalbim onun kadar yoruldu anne..
Bir sabahada sensiz uyanmak zorunda mıyım anne?
Terler içinde uyandım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum, ilk defa bir rüyadan ağlayarak uyandım. Hemen annemin odasına koştum. Resmine sarıldım. O kokuyordu.
Ağlamaya devam ediyordum, dizlerimin üzerine çöktüm. Yoruldum diye mırıldandım. Yine ağlaya ağlaya gelmişti bir sabah..
Gün aymadı asla odama senden sonra!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Miyim? Neyim! #Wattys2015
Teen FictionGördügün bir rüya ne denli gerçek hayatına yansıyabilir? Peki ölürken düsündügün seyin bir kaç rüyadan ibaret olacagı gerçegi? Sinirlenme anında ölmek için yalvarıyorsunuz degil mi? Peki bu ne kadar ölüm anına yansıyabilir? Bu kadar soru yeter, son...