kar tanesi

330 34 6
                                    

Minho'nun bakış açısından

Zehrini almak istermişçesine sarıldım. Bunu yapan zehri içine sığmayıp taşan ben miydim? Kendi zehrime bile tahammülüm yokken, bir başkasınınkine nasıl olurdu? Sırtıma çıkan eller düşüncelerimi bir bıçak gibi kesti. Ağlaması durmuş, derin derin nefes almaya çalışıyordu. Zaten küçük olan beden kollarım arasında küçüldü de küçüldü. 'Yorgun olmalısın, uyumak istersen motele geri götürürüm seni.' dedim yumuşak bir tonda. Sarılmaya ara vermeden 'Lütfen, çok yorgunum. Adam akıllı uyuyamıyorum.' dedi. Onaylama mırıltıları çıkardım ağzımdan. Arabaya bindik ve motele gitmek için yoldan geri döndüm. Yolun kenarında olan butiğe uğrayıp birkaç parça kıyafet aldım. Yanımdaki koltukta sakince oturuyor, hiç konuşmuyordu. Gözlerindeki sonbahar en parlak çiçeği bile söndürürdü. Kendi çiçeği ne olacaktı peki? Aldığım kıyafetleri kenara koydum ve koltuğuma geri oturup vitesi çektim. Gaza bastım ve yola devam ettim. Bir elimi direksiyondan kaldırıp saçlarını okşadım 'Neden bu kadar hüzünlü bakıyorsun?' dedim, dün gece yarınlar yokmuşçasına aşağıladığım fahişeye. Dünya mı pisti yoksa ben mi emin değildim. Tek bildiğim yanımdaki bedenin suçsuz oluşuydu. Bildiğim doğrular bir bir bana acı çektirmek istermişçesine yanlışım, yanlışlarım ise beni kanatmak istermişçesine sahte tanrılarının bana baktığı gözlerde günahım olmuştu. Gözlerini yoldan ayırdı ve gözlerime çıkardı. Parlıyorlardı. 'Sadece düşünüyordum. Dalmışım, özür dilerim.'  dedi. 'Özür dilemeni gerektirecek bir şey yok. İstediğin bir şey olursa bana söyle lütfen.' dedim. Konuşmadan önce düşünüp kelimelerimi seçiyordum, kırılmasını istemiyordum. Dudakları kıvrıldı ve ufak bir tebessüm sunarak başıyla onayladı. Güzel bir gülüşü vardı. Motele varınca indik ve önümüze gelen ilk odayı kiraladım. Kapıyı açtığımda onu önden buyur ettim ve içeri girdik. 'Duşa girmek istersen kıyafet aldım, tereddüt etmene gerek yok. Eğer rahatsız olacaksan dışarı çıkabilirim.' dedim. Gözleri dolacak gibi oldu ve 'Duşa girmek istiyorum. Rahatsız olmam rahatına bak, tekrardan çok teşekkür ederim.' dedi. Banyonun kapısını araladı ve girdi. Ben de onun için havlu aramaya başladım. Çekmeceleri karıştırdım ve havluyu bulduğumda aldığım kıyafetlerle birlikte kapıyı çalıp içeri bıraktım. Kenardaki koltuğa oturdum ve dışarıyı izlemeye başladım. 'Nedenler ve tüm soru kalıpları kafamda dolanmaya başladı. Yorgun oluşum da bunu tetikliyordu. Ben düşüncelere dalmışken kapı açıldı ve banyodan çıktı. Üstünü giyinmiş saçları ıslaktı. Ufak bir gülümseme sundu ve tekrar teşekkür etti. Yatağa girdi uyumak için. 'Sana iyi uykular.' dedim. Teşekkür etti ve utana sıkıla içine kaçmış sesiyle 'Kalsan olmaz mı?' dedi. Sesi içimi ısıtınca gülümsedim ve 'Kalırım.' dedim. Gözlerindeki sonbahar ılımışçasına güldü ve yanında yer açtı. Yanına yerleştim ve saçlarını okşamaya başladım. "Saçların mı ıslak yoksa ıslak mı yaşamak?" dedim. Başını bana çevirdi, 'Gözlerim ıslak.' dedi. 'Gözlerin mi daldı yoksa sıkıldın mı sorulardan? Hiç geçmez mi gözlerinden bu sonbahar?' dedim. 'Ölü insanlar hep sonbaharda kalırlar. Onların yazı, kışı ya da ilkbaharı yoktur. İnsan bir defa değil bin defa da ölebilir.' dedi. Kollarımı ona sardım ve ıslak saçlarına bir öpücük kondurarak saçlarını okşadım. 'Bir kar tanesi ol, kon dilimin ucuna. Kışın da ben olayım, yazın da. Eri ağzımda. Sonbahara kalma.' dedim. Ufak hıçkırıkları kulağıma ulaştı yine. 'Ağlama' dedim. Başını salladın ve kollarını bana sardı. Sırılsıklamdı, vücuduma dokundu. Biraz pürüzlü tenimde yaşam hücrelerimi buldu. Mutluydum, o uyudu, sarıldım. Tanımadığım bir fahişeye ev olmaya çalışırken asıl sonbaharın ben olduğunu unuttum. 

Shame/minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin