dönüşüm

122 11 7
                                    

tanrısal bakış açısı

Bir insan; doğar, büyür ve ölür. Kimisi yaşar veya yaşamaz. Peki ya bir çocuk? Bir çocuk nasıl ölür? Bir çocuğu öldürmek hem kolaydır, hem de bir o kadar zordur. Elinden zorla alınır yaşama sevinci. En büyük cinayet budur. Tehditler, ziyanlar, isyanlar, işkenceler, tacizler ve niceleri. Giden bir daha geri gelmez. Ölen çocuklar hep çocuk kalır, büyüyemez. Kanatları koparılmış sinekler gibi. Kanatları koparıldıklarında en başta afallarlar ardından yaşamaya çalışırlar. Katil olmak, zarar vermek, işkence yapmak arzusu ile dolu basit kişilikte bir insanın yapacağı bir şeydir sivrisineğin kanatlarını kopartmak. Sinek küçüktür, yapılan işkenceden dolayı sesi çıkmaz, çıksa da insanlar duyamaz. 2 damla kan bulunur zaten vücudunda göze çarpmaz, kimse umursamaz sineğin kanatlarının kopartılarak işkence yapıldığına. Tabii buradaki özne sinek değil, çocuktur. Kanatlar ise umuttur. Zamanla bedensel olarak büyürler, ruhları ise büyümeden olgunlaşır, yaşamadan ölür. Yastığa akan kanlar, gözyaşları, salyalar. Vücutlarında olan ya da olmayan irili ufaklı jilet ve sigara izleri. Hepsi içlerindeki acının dışa vurumudur. "Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor" der şair. Bu dizeler genelde çocukluğa romantik bir özlemin ve çocukluk güzellemelerinin eşlikçileridir. Ya çocukluğun acı verici yanları, sıkıntılı zamanları, travmatik halleri? Onlar da bir yere gitmiyorsa, şimdi neredeler? Çıkamaz kimse çocukluğundan dışarı, hep kalırlar kaldıkları yerde. Yüzlerinden çokça şey akar. Kan, ter, gözyaşı, hüzün, öfke, sevinç.

Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.

Jisung da ölen bir çocuktu. İki beden yataktan kalkar, yer-içer, uyur ve kalkar. Günler günleri kovalar. Aşkın ektiği çiçekler büyür bu hastalıklı topraklarda, sonunda çürümek olsa da. Kesilirken biri yemeden içmeden, isterken nefes almayı bırakmayı yaklaşır ölüme yavaş yavaş. Öbürü sarar kollarını bu zavallı fahişeye çekmek için kötülükten kalır içindeki dışına. Bağırışlar yükselir boğazlardan kulaklara 'Dayanamıyorum, yalvarırım öleyim! Nefes alamıyorum, yaşamak zor geliyor!'. Eline aldığı jiletler kesemezken kollarını, içtiği ilaçlar öldüremezken onu nefret ettikçe eder kendinden. 'Bunu bile başaramıyorum.' der gecenin en karanlık vaktinde çarşaflara sarılı şekilde. Gün boyunca kendini besiye çekip, gece yere düşer düşmez de dapdaracık payet pembe eteğinin üstüne, inci askılı turuncu dekolte bluzünü giyen, ayaklarına siyah file çoraplarını bacaklarını sıvazlayarak geçiren, sonra cam topuklu rugan ayakkabılarının üstüne binip sokaklara fırlayan kadınlar. Bacaklarını saran incecik şortlar veya kotlarla, izleri taşıyan boyunlarını öne çıkaran açık yakalı bluzleriyle arabalardan içeri sarkan erkekler. Tenlerine sürerken kokularını sallanarak yürürler. İşte bir tanesi daha geçiyor, bakın.

"kimse lekesiz değil doğrusu

peki ama kim bunun asıl suçlusu?

para için günah işleyen mi

yoksa günah için para ödeyen mi?"

Shame/minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin