kıskançlık

127 16 8
                                    

tanrısal bakış açısı

Lee, kimin nesi bu adam? Neden kendini gizler ya da ördüğü duvarlardan dışarı çıkarmaz? Var olamamış bir adamdan başka biri değil özünde. Annesi evi terk ettiğinde babası ona varını yoğunu adamıştı. Babası ve annesinin gayrı meşru çocuğuydu. Annesinin başka bir kocası ve mutlu bir ailesi vardı. Onu seven bir kocası, güzel bir oğlu ve mutlu bir yuvası vardı. Minho'nun babası Minjun ile çalıştığı iş yerinde tanışmıştı. Minjun bu kadına en saf duygularını vermişti, sonuçlarının ne olacağını bilmeden. Hızlıca bir ilişkiye başlamışlardı. İkisinin de çakırkeyif olduğu bir gece beraber olmuşlardı. Hamilelik ilk aşamalarda kendini belli etmese bile sonralarda etmeye başlamıştı. Çocuğun kendi kocasından olduğunu iddia etmişti kendi ailesine, doğurduğunda ise "öldü" demişti. Başından beri ölü bir çocuktu Minho. 5 yaşına kadar annesi haftada bir görmeye gelir ve kontrol edip giderdi. Sevgi ve şefkatten uzak kalmıştı hep. Hayatı babasından ibaretti. Sonrasında ise basit bir mektupla diğer ailesiyle yurt dışına taşındığını, onu görmek istemediğine dair şeyler yazmıştı annesi. Tabii o zamanlar okuma yazma bilmediğinden okuyamamıştı Minho. Babası işten arta kalan vakitlerinde tüm ilgisini çocuğuna verirdi. Babasıyla arasında güçlü bir bağ vardı. Birbirlerini dinler, sever ve değer verirlerdi. Ortaokul çağlarında hoşlandığı kızları ve erkekleri, flörtleştiği kişileri çekinmeden anlatırdı babasına. Yakışıklı bir çocuktu. Güzelliği insanı büyüler cinstendi. Yunan heykellerinden tutun Yunan tanrılarına her bir parçayı taşırdı bedeninde. Annesiyle babasının karışımıydı bu güzellik. O 15 yaşlarındakyen babası basit bir trafik kazasında ölmüştü. İşten eve dönerken sarhoş sürücünün tekinin altında kalmış ve haftalarca hastanede yaşam mücadelesi vermişti. Hastane yatakları, serumlar, ilaçlar derken Minho bunlar arasında sıkışmıştı. Ardında kalanlar bir miktar para ve çocukluğunu geçirdiği evden başka bir şey değildi. Liseyi zar zor bitirip çalışmaya başladı. Kimse iş vermezdi daha yeni yetişen bir gence. Bulduğu her işi yapardı bu yüzden. Zamanla girdiği arkadaş grubunda uyuşturucuyu denemişti. O basit kristaller en başta çok cazip gelse de uzak kalması gerektiğini çevresindeki insanların çürüyüşünden öğreniyordu. Sadece satacaktı bu yüzden. Bu işte büyük paralar döndüğünü anlaması uzun sürmedi. Zekiydi, hem de fazlasıyla. Sabahtan akşama kadar barda barmenlik yapar, geceleri ise kristallerini müptelalılarına ulaştırırdı. Aldığı komisyon hatırı sayılır bir miktardı. Girdiği ufak ya da büyük krizlerde sevgisizlik ve hiçliği dibine kadar yaşarken içinde büyük bir öfke filizlenmeye başladı. Bu öfke yavaş yavaş tüm vücudunu kapladı. 21 yaşındayken gittiği kadın bir fahişe ile kof bir sebepten kavga edip onu boğarak öldürmüştü. Bundan basit bir zevk almıştı. Devamını arzulamaktan kendini alamıyordu. İçindeki vahşet vücudunu aşıyordu. Ölü olanın kendisi değil de başkası olmasını yeğlemişti o basit ölümle. Annesi, onu tanımamasına rağmen deliler gibi merak ederdi. Ufak hırslar uğruna peşine düşmüştü. Hayal meyal hatırladığı yüzü ve adı dışında bildiği başka bir şey yoktu. Çevresine sorup soruşturarak buldu o kadını. Kardeşini de buldu aynı şekilde. Lee Soobin. Annesinin biricik ve tek oğlu. Uzaktan izlerdi onu. İyi bir eğitim hayatı ve mutlu bir ailesi vardı. Sevgisizlik, yokluk ve benzeri hiçbir şeyi görmemişti. Kıskançlığı iliklerine kadar hissediyordu. Onun yerinde olmaktan başka bir şey istemiyordu. "Neden ölen benim de o değil?" sorusu kafasındaki bir parazitti. Her an nefes almasını engelleyecek kadar boğardı bu soru onu. Günlerce, haftalarca ve hatta aylarca takip etti o bedeni. Gecenin karanlık bir saatinde arkasından gizlice yaklaştı ve boğazına yaptığı ufak bir bıçak darbesiyle öldürdü. Artık annesinin tek oğlu oydu. Yakalanmadı tabii. Kimse ondan şüphelenmeyecekti. Gasp süsü vermek adına ceplerini boşalttı ve biraz kurcaladıktan sonra yaktı. Annesinin gözyaşlarını büyük bir zevkle izledi. Babasının ağladığı gecelere mâl etti. Biricik babasının ahı kalmamıştı. Kendi ahı da gitmişti. Akan kanlar ve gözyaşları yerini yavaşça buldu ve Minho artık özgürdü.

Shame/minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin