Ormanın derinliklerindeyim. Tate'in usta parmakları yayı kavramış. İlk ok bir kuşa saplanıyor. Kuş dönerek yeri boyluyor. Ancak Tate kuşu almak yerine, doğruca bana dönüyor. Ağabeyimin sevimli yüzü kararmaya başlıyor ve dolgun dudaklarıyla Thresh, karşımda beliriveriyor. Yayı kavrayan kalın parmakları artık nazik değil, hırs ve öfkeyle kasılmış bir biçimde. İlk ok çekiliyor ve ben kaçma fırsatı bulamadan, tam kalbime saplanıyor.
Yataktan sıçrayarak uyanıyorum. Ellerimi başıma götürdüğümde, saçlarımın dibindeki suyu fark etmem bir oluyor. Gece terlemiş olmalıyım. Yorganı üzerimden sıyırıp, ayağa dikiliyorum ancak bacaklarım rüyanın etkisiyle hala titriyor. Sadece rüyaydı, diye hatırlatıyorum kendime. Yalnızca bir rüya.
Başımın çatlayacak duruma gelmesini bekliyorum ancak zihnim son derece dinamik. Bu yüzden, rüyanın her kısmını hatırlıyorum. Siyah parmakların üzerindeki pembe tırnakları ve ormanın serin, kasvetli havasını. Ayrıca neredeyse haftalar sonra Tate'in yüzünü bu kadar net bir şekilde görmek karnıma bir mızrak saplanmış gibi hissetmeme sebep oluyor. Banyoya gidip, yüzümü yıkıyorum. Vücudum büyük ölçüde rahatlıyor. İkinci avuç suyu yüzüme çarparken kapı çalınıyor.Üzerime dünki kıyafetlerimi geçiriyorum ve sinirli, yavaş adımlarla kapıya yürüyüp, Katy'nin boyalı bir bebeği andıran yüzünü görmeyi bekliyorum ancak gördüğüm yüz beni ters köşeye yatırıyor. Cato, şişmiş gözleriyle karşımda duruyor. "2. katın çok güzel bir balkonu var," diyor gözlerini kaşıyarak. "Belki... Seninde hava almaya ihtiyacın vardır diye düşündüm."
İtiraz edemiyorum çünkü bende en az onun kadar sefil durumdayım. Hiçbir şey demeden kapıyı arkamdan çekiyorum ve birlikte balkona yürüyoruz. Katın bu kısmına hiç gelmemiş olmalıyım çünkü ayaklarımın altında giderek farklılaşan parkeler bana hiç tanıdık değil. Yine de sesimi çıkarmıyorum. Birlikte büyük balkona geldiğimizde, nefesim kesiliyor. Capitol, ayaklarımın altında uzanıyor. Balkonun demirliklerine tutunup, kendimi aşağı doğru sarkıtıyorum ancak keskin bir vızılıtı beni durduruyor. "Bu da ne?" diye mırıldanıyorum. Cato elini gökyüzüne uzatıyor ancak keskin vızıltıyla birlikte elini geri çekiyor. "Arenalardaki güç sahalarına benziyor," diyor. "Sanırım, kimse aşağı atlamasın diye." İç geçiriyor ve elini bir indirip bir kaldırarak güç sahasıyla oyun oynamaya başlıyor. "Atlamaya çalışanlar olmuş mudur acaba?" diyorum. Başını bilmiyorum der gibi sallayıp, Capitol'ün üzerine yeni doğmuş güneşi izliyor. Bende oraya bakıyorum. "Kaç gün kaldı? 2 mi?" diye soruyor nefesini dışarı üfleyerek. Nefesi, soğuk havaya kıvrılarak karışıyor. Nefesimi onun gibi dışarı üfleyip, cevaplıyorum. "Bu gece, Caesar ile röportajımız var ve sanırım, yarın arenada olacağız." Başını aşağı yukarı hızlıca sallıyor. "Arenaya çıktığımızda," diyor her zamanki ukalalığından uzak bir şekilde. "Yanımdan ayrılma. Anladın mı? Birlikte hareket edeceğiz." Bir adım geri çekiliyorum. "Yapma. Brutus ve Enobaria'nın tehditlerini ciddi mi buldun? Eğer sponsorları engellerlerse, Mıntıka onlardan nefret eder. Ve bahse girerim ki Brutus, beyaz likörsüz 5 günden fazla dayanamaz." Gülüyorum ancak o tekdüze bir şekilde bana bakıyor. "Hayır. Brutus ve sponsorların hediyeleri olmadan da oyunları kazanabilirim. Ancak sen, yanımdan ayrılmayacaksın. Tamam mı?" Kaşlarımı çatıp, hayal kırıklığıyla ona bakıyorum. "Kendimi savunamayacağımı mı düşünüyorsun? Pekala, öyleyse, izle ve gör." Gitmeye yelteniyorum ancak sesi beni durduruyor. "Amacım seni savunmak falan değil. Onları görmedin mi? Marvel'ı, Grass'ı, Glimmer'ı... Ne kadar aptal görünüyorlar. Enobaria'nın dediklerini hatırla. Eğer onları son zamana kadar kullanırsak, galip ikimizden biri olabilir. Bunu tek başaramam. Sana ihtiyacım var."
Söylediklerini sindirmem için bana bir kaç dakikalık zaman tanıyor. Aslına bakarsanız, oldukça uygun bir teklif. Zaten benim amacım da bu yönde değil miydi? Cato, diğerlerini aptal olarak görüyor olabilir ama bana kalırsa, hiçbirinin gözlerinde, kendilerini ezdirmek veya kullandırtmak gibi bir gaye yok. Yine de, susuyorum ve elimi ona uzatıyorum. "Pekala. Anlaştık." Gözlerini kısıp bana bakıyor ancak sonra, elini uzatıp, elimi kavrıyor. Kuvvetlice sıkıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MINTIKA 2/ CLOVE
FanfictionHerkes Katniss'in dramatik hikayesini biliyor. Herkes, Peeta Mellark'ın yaşadıklarını biliyor. Ama az kişi, diğerlerinin hayatını merak ediyor. Ve çok az kişi, Clove'un zihnine, kalbine, hayatına girebilmek için bu satırları okuyor.