otuz altımsı

17.8K 719 17
                                    

"Hap aldım."

"Hap aldım."

"Hap aldım."

Çamaşırhane de yaşanan anlardan sonra gecenin bir yarısı nöbetçi eczane bulup hapı almıştım, sonra hatırladığım kadarıyla bunun bilgisini Yekta hocaya vermiştim ama peki içmiş miydim?

Hatırlamıyordum.

"Bir sorun mu var İzem?" diye sordu, Deniz hoca. Aldırış etmeden parmaklarımı masaya vurmaya devam ettim, "İzem?", diyelim o gece yorgundum, uyuyakaldım. Sabah kalkınca da alelacele evden çıktım ve hastaneye geldim. Doğru ya! O gün seminere gidecektik Deniz hocayla.

Peki ben ne yapmıştım?

Seminere gitmeden önce Yekta hocayla tekrar birlikte olmuştum. İki gün art arda korunmamıştım.

Hayır, böyle olmuş olamazdı.

Parmaklarımı masaya daha sert vurdum. Hapı ilk gece elime aldığımı hatırlıyordum. Psikoterapi ilaçlarıyla birlikteydi. Ağzıma götürdüğümü kesinlikle anımsıyordum. İçime derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım. Düşünmeye başladım; almış mıydım, almamış mıydım?

"İzem iyi misin?" kolumun dürtülmesiyle gözlerimi açıp sakince Deniz hocaya baktım. "Bir sorun mu var hocam?" dedim ona karşın. Kaşlarını çattı ve eliyle önündeki bilgisayarı işaret etti. En son birlikte bir göğüs ameliyatıyla ilgili konuşuyorduk. "Sence diyorum, hastanın istediği kadar büyütebilir miyiz?"

"Büyütebiliriz." dediğimde elini önümde indirip kaldırmaya başladı. "Senin gerçeklikle bağın kopmuş." dedi, sandalyesini geri iterken, "Biraz dinlen. Hem ben de yoruldum. Gidip Gamze'leri ziyaret edeyim. En son ailesi çok üzgündü."

Gamze eski asistanıydı.

Gamze'nin eşi yine dayak yiyip gelmişti.

Deniz hoca her mola da ziyarete gidiyordu. Bir şey demediğimde ilerleyip çıktı odadan. Sanki bu anı bekliyordum. Elimi önlüğümün cebine attım hemen ve gebelik testini buldum. "Aldım o hapı." dedim, kendi kendime. Aldığımı anımsıyordum.

Stresten soğuk soğuk terlerken sandalyemi itip ayağa kalktım ve Deniz hocanın kapısına doğru ilerledim. Avucumdaki testi sıkıştırdım, diğer elimle kilidi döndürdüm ve arkamı kapıya yasladım. Şimdi bakma zamanıydı.

Sabah evde testi yapar yapmaz üstüne siyah bant çekmiştim. Onu yavaş yavaş çıkardım. "Hapı aldığımı söyledim." bir çizgi gözükünce burnuma düşen gözlüğümü ittirip açtığım çizgiyi de geri kapadım. "Hapı aldım," tavandaki avizeye baktım, "Valla aldım." dedim, gözlerine bakarak. Bana inanmasını beklediğim sırada sallanmasıyla içime derin bir nefes aldım. "Teşekkür ederim." diyerek bandı tekrar aynı yere kadar açıp bu sefer bir anda çektim.

Bir çizgi,

Yan tarafına yansıma yapan yaramaz bir çizgi.

Baş parmağımı göstergenin üstünde gezdirdim. "Gözlerim bulanık görüyor olmalı," gözlerimi kırpıştırdım, işe yaramayınca parmaklarımla ovuşturdum, o da işe yaramayınca kafamı kapıya vurdum. Baktığımda yine iki sağlam çizgi gördüm ama kesinlikle biri diğerini yansıtıyor gibiydi.

"Hapı aldığıma emindim..." teste işaret parmağımı ritmik bir şekilde vurmaya başladığımda aklıma geçmiş geldi.

O gün üç ameliyata girmiştim, yorgundum. Sonra Yekta hocayla çamaşırhanede bir saat kaldık, daha da yoruldum. Eve döndüğümde hap almadığım aklıma geldi. Gecenin birinde arabamla çıkıp eczane aradım. Zaten yorgundum, bir saatte eczane arayınca... Yanaklarımı şişerecek kadar nefes alıp geri verdim yavaşça.

Yekta hocaya mail attıktan sonra hapları elime aldım, tam ağzıma atacakken öncesinde bir şeyler yememin sağlıklı olacağını düşündüm, mutfağa indim ama çok yorgundum. Yemedim. Hepsi tok karnına alınması gereken haplardı. Yemek yemediğim için hapları yutmadım. Çöpe attım. O gece buzdolabımdaki tarihi geçmiş birçok şeyi de o hapların üstüne attım.

Tekrar kafamı kapıya vurdum.

Yekta hocaya da "Yorgundum." diyemezdim.

Ertesi gün hapları ilk üç gün içinde alınmalıydı. Ben ilk gün unutmuş, ikinci gün saatler önce içtim sanıp umursamamış, üçüncü gün elime öpüşmeyle ilgili makale tutuşturulduğu için eve gidince hap alma gereksinimi duymamıştım.

Kafamı sertçe vuracağım zaman kapı kolunun aşağı indirilmesiyle doğruldum. Bir elimdeki teste bir oraya baktım. Deniz hocanın masasının yanına yürüdüm. Çöp kutusuna geldiğim gibi içindeki birkaç kağıt parçasını kaldırıp altına testi attım.

"Deniz?" kapı tıklatılınca ellerimi yelpaze gibi kendime salladım art arda, "Deniz?" Yekta hocanın sesi bu defa daha net gelmişti. Üçten geri yavaş yavaş sayıp kapıya doğru gittim, ulaşır ulaşmaz kilidi döndürdüm ve geri çekildim. Yekta hoca kilit sesiyle kolu tekrar indirdi. Kapıyı araladığında benimle göz göze gelince şaşırdı.

İçeri baktı ama Deniz hocayı göremedi.

"Deniz hoca hasta kontrolüne gitti." açıklamayı tercih ettiğimde başını salladı. Uzaklaşırken kapıyı da üstüne çekmeye başlayınca elimi araya doğru uzattım. "Bir şey demeyecek misiniz?" dedim, aşağıdan yukarıya bakarken, "Bugün üç kere odanıza geldim ve üçünde de beni geri yolladınız."

"Önemli bir ameliyatım var." dedi ve koyu kahveleriyle yüzüme çok bakmadan kolundaki saate baktı, "Beş gün kalmıştı değil mi? Yarın telafi ederim."

Ameliyatlar, önemliler.

Kafamı duvara yaslayıp suratını izlemeye başladım. Böyle bir şeyin sorumluluğunu tek başıma almam gerektiğinin bilincindeydim.

"Bir sorun mu var?" bana doğru kontrolsüzce yaklaşsa da kapıdaki kolum içeri girmesine müsaade etmedi. "Yok hocam." dedim, başımı iki yana sallayarak. Elini gözlüğüme attı ve koca parmaklarıyla tuttu onu. "Niye değiştirmedin?"

"Vaktim olmadı."

"İki dakikanı almaz, İzem." reçete yazdırmaktan bahsediyordu, reçeteyi yazdırmıştım ama gözlükçüye gitmeye üşeniyordum. Yekta hoca koridorun iki yanına da bir bakış atıp içeri doğru girmek için bir hamle yaptığında elimi çekmedim.

"Yarın izinliyim." dedim, az önce dediği 'yarın telafi ederim' sözüne karşılık. "Muhtemelen üç gün kala telafi etme fırsatınız olacak." kocaman bedeni sayesinde koridordakilerin beni göremediğini varsaydığım için uzanıp elimi gömleğine attım. "Az kaldı."

"Normalde hep aynı saatte ziyaretime gelirdin," elimi daha rahat gezdireyim diye kapının kenarına yaslandı, "Bugün niye böyle bilinçsiz hareket ettin? Yarın izinlisin diye mi?"

Dolaylı yoldan evet.

Eğer beni odasına o üç gidişimden birinde alsaydı "Hocam sanırım ben bir hata yaptım." diyecektim. Özür dilemeye başlayacaktım. Halbuki tam şu an buna gerek kalmadığını aklıma oturtmuştum.

Sonuçta doğurmayacaktım, niye ortada kalmayacak bir sorunu sırtlanayım ki? Ayrıca niye bununla onu rahatsız edeyim?

Başımı salladım Yekta hocaya.

"Yarın izinliyim diye girmek istedim hocam." tereddüt etmeden elimi tutarak beni içeri soktu ve kendisi de girip kapıyı kapadı. Arkasından kilitledi. Sanki ameliyatı olduğunu söylememiş gibi bana doğru gelmeye başladığında geri geri gittim. Kalçam masaya çarpınca durmak zorunda kalmıştım. Yekta hoca koltuk altlarımdan tutup, beni kaldırdı ve masaya oturttu.

"Hiç mi hastaneye gelmeyeceksin?" eliyle çenemi sardığında başımı sağa sola salladım. "Hiç hocam." dedim, önce baş parmağını dudağımın üstüne dokundurdu sonra dudaklarımın arasına ittirdi. Onu geri itmek için herhangi bir hamlede bulunmadım.

Dünkü gibi dudaklarıma aldım.

Genofobi | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin